Yüzleşme

ABD Kongre binasını protestocular bastı.

Olayın politik nedenleri, sonuçları tartışıla dursun, kubbeli beyaz binanın baskına uğramasının zihinsel sonuçları var.

O kubbeli beyaz bina, sadece ABD politikasını değil, Amerikan gururunu ve narsizmini de temsil ediyordu.

Gururu incinen, kendini seviciliği yara alan ABD’den büyük bir küresel hamle bekliyorum.

Başka türlü altından kalkamazlar bu enkazın.

2007’de, “Tanklar ve Sözcükler”in 15. sayfasında “Artık savaş alanları hava, kara, deniz değil, insanların zihinleridir” cümlesini yazmıştım.

Filmlerde uzaylı yaratıklardan ve en korkunç terör örgütlerinden dünyayı kurtaran ABD, bir grup protestocuyla baş edemedi.

Dokunulmaz Amerikan iktidarının simgelerine dokunuldu.

Kartal heykelinden, kucaklanıp götürülen kürsüye, ayak uzatılan makam masasına kadar dokunulur olmanın görsel kanıtları küresel arşivde yerini aldı.

Dünyanın her yerindeki uçan sineği takip edebilen CIA ve FBI’ın, burnunun ucunu göremeyişiyle karizmaları çöktü.

Kimilerinin “müesses nizamın galibiyetiyle sonuçlandı” dediği durumda, hasarla galibiyet arasındaki oranlamanın analizi gerekir.

ABD göz önünde olmayan, arka sokaklara sakladığı tarafıyla yüzleşti.

21. Yüzyılda “güç”, “iktidar”, “etki alanı”, “özgüven” gibi tüm kavramların kırılgan, tüm zeminlerin kaygan olduğu yeni dünya düzeni, kürenin en büyük gücü üzerinden somutlandı.

ABD, dünyayı yönetmeye odaklanırken kendi toplumundaki derin yarılmalara gözlerini kapadığı gerçeğiyle yüzleşti.

Kendisini konumladığı yüksek tepeden, dünyanın geri kalanına bakışındaki yamuklukla yüzleşti.

“Doğu”ya ve “Ortadoğu”ya doğru “tehdit kaynağı” muamelesi yaparken tehdidin kendi içinden gelebileceğini gördü.

Trump’a uygulanan yasakla, sosyal medyanın özgürlükler ortamı olmadığı gerçeğiyle yüzleşti.

2001’deki 11 Eylül terör saldırısıyla “en büyük tehdit kaynağı yabancılardır” psikolojik travmasından tam 20 yıl sonra, “tehdit, sana en çok benzeyenden de gelebilir” travmasına geçildi.

Ve tüm dünya, sanal olanın bilgisayarlardan çıkarak gerçek dünyayı da içine aldığı bilgisiyle yüzleşti.

  

GÜNDEM KONULARINA GÜNDEM DIŞI CEVAPLAR

“Gündem” kavramı sorunludur.

“Kimin gündemi?” sorusunu şart kılar. Bireyin mi, siyasetin mi, medyanın mı vs.

Medyanın gündemine yaklaşımım şöyle;

Bir, Boğaziçi Üniversitesi’ndeki rektör protestoları.

Bence, protestonun zamanı topyekûn rektör atamalarının şekli değiştiği zamandı. Mahalle yanarken ses çıkarmazsan, evin yandığında elinden bir şey gelmez.

Ve elbette, makam hırsı olmayan, bölüm başkanlığından bile dilekçeyle feragat eden biri olarak benim, yeni rektör Melih Bulu’yu anlama ihtimalim yoktur.

İki, ittifaklar meselesi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Saadet Partisi YİK Başkanını ziyaret edince kıyamet koptu.

Taşlar yerinden oynayacak telaşı.

Hep dedim, yine diyorum yeni zamanlarda ittifaklar bozulmak için kurulur.

Üç, İlker Başbuğ’un 27 Mayıs açıklaması.

26. Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ yazdığı son kitap hakkında Cumhuriyet gazetesine verdiği demeçte “Menderes seçime gitseydi darbe olmazdı” demiş.

Kanımca, darbe travması yaşayan bu ülkede bu cümleyi kurmasa iyiydi ama tanıdığım İlker Başbuğ’un darbeyi çözüm görme anlayışı yoktur.

Dört, sosyal medya yasaklaması.

Twitter, Trump ve yakınlarını süresiz yasaklayınca “Olur mu böyle olur mu” türküsü çığıranlara bakıp ağlayasım geldi.

Sanırsın ki sosyal medyayı yurttaşlar insiyatifi falan kurdu.

Sosyal medya en büyük özel girişimdir. Özgürlük ve demokrasi sınırı ise sahibinin keyfi kadardır.

Beş, WhatsApp kullanıcı bilgilerini başka şirketlerle paylaşma kararı almış.

Dijital dünyada paylaşılmadık bir şeyimiz kalmamıştı zaten.

Yazdıklarını ve yaşadıklarını korkarak yapıyorsan ya yapma ya da arkasında durabileceğin şeyleri yaz ve yaşa.

Altı, Berkun Oya efsanesi.

Son dönemde nasıl oldu bilmiyorum bir Berkun Oya efsanemiz oldu.

Adam dizi, film senaryoları, tiyatro oyunları yazıyor, yönetiyor. Hepsini bir arada ve çabuk yapıyor.

Ben hızlı ve hepsi birden yapılan işlerden hazzetmem. İyi iş için emek, derinlik ve özen şart.

Ne olduysa oldu, Berkun Oya övgüsü dizenler kuyruğu oluştu.

Oyuncular Berkun Oya çıtası koydu. Onun filminde oynamak için can atıyorlar.

Benim gibi zavallılar ise, bir merak oturuyor Berkun Oya filmi/dizisi izlemeye, bir hayal kırıklığı kalkıyor oturduğu yerden.

 

LİDERLER İÇİN OLMAZSA OLMAZ BEŞ ÖZELLİK

İster arkadaş grubunun, ister kanarya severler cemiyetinin, isterse bir siyasi partinin olsun bir liderin sahip olması gereken beş özellik vardır;

Bir, sarsılmaz bir adalet duygusu,

İki, tartışılmaz bir dürüstlük anlayışı,

Üç, şüphesiz bir eşitlik yaklaşımı,

Dört, vazgeçilmez bir empati yeteneği,

Beş, net bir kararlılık duruşu.

Her liderin yatıp kalkıp “bu özelliklerim yerinde duruyor mu” diye kendine bakması lazım.

Yoksa zor.

 

BENİM MAHALLEM

Uzun süredir kendimi hiçbir mahalleye ait hissetmiyorum.

Benim gibilerin gittikçe çoğaldığını da görüyorum.

Mahallesizim ama fikirsiz de değilim. Tek kişilik mahallem var benim.

Tarım odaklı büyümek isteyenlerle birlikte oturuyorum orada.

Ata tohumunu destekleyenlerle komşuyum.

Altın madeni açmayı yasaklayanlarla aynı sokaktayım.

Maden ocakları için orman katledenleri “cani” ilan edenlerle muhabbetteyim.

Kamu arazilerini beton değil orman yapmak isteyen esnaflarla hasbıhaldeyim.

Yaşlıları el üstünde tutan herkes muhtarım benim.

Bilmem anlatabildim mi, neden mahallesizim?

 

NE ZAMAN SIKILIRSIN?

Sokağa çıkma yasakları uzadıkça.

Korona illetinden kurtuluş ufukta bile görünmeyince.

Aşıda kafalar karışınca.

“Çok sıkıldım” diyenlerin sayısı da artıyor.

Arttıkça da bunalıma dönüşüyor.

Halbuki, beklemeyi bıraksan sıkılman da azalır.

Geçmiş telaşlar arsında “Ah biraz zamanım olsa” dediğin durumları hatırlasan sıkılman geçer.

Ev ahalisiyle dip dipe yaşamak yerine herkes birbirine İngiliz aristokrasisi gibi mesafeli durmayı başarsa sıkıntı olmaz.

Bu süreçten bir konuda çok iyi olmayı başararak çıkmaya odaklanıp bir online kursa yazılsan sıkılacak zaman bulamazsın.

Kendi içindeki yeteneği, tutkuyu keşfetmeye baksan sıkılamazsın. Belki içinde bir denizci vardır, belki bir bitki bilimci, hiç deşeledin mi?

“Ben aslında ne istiyorum ve o istek için ne yapıyorum” sorusunu sorsan bile sıkılma ihtimalin kalmaz.

 

AKLIMDA KALAN

“Tik Tok Türkiye’si”: Ülkemizde Tik Tok uygulaması kullanmayanların oranı yüzde 7’ymiş. Ben o yüzde 7’deyim. Trump’ın Tik Tok’tan tırstığı kadar var. Bilinç düzeyi sorunlu insanlara büyük hasarlar veriyor. Bilinç düzeyi, eğitim düzeyinden bağımsız olarak belirleyici. Tik Tok, kamerası olan herkese şöhret olma hissi veriyor. Gittikçe daha çok boş zamanı olan ve daha yalnızlaşan insanlar Tik Tok’ta sosyalleşiyor. Kendi fiziksel koşullarından bağımsız olarak yeni ve hayalindeki kimliklerle karşılaşmalar yaşıyor. Sorun şu ki, kendi kimliğinin hayali olduğunu biliyor ama karşısındakinin kimliğini gerçek sanıyor. Trajik olan ise, kendi hayali kimliğini de gerçek sanmaya başladığında oluyor. Son dönem asayiş olayları üzerine araştırma yapılsa çoğunun altından Tik Tok çıkacak buraya yazıyorum.

Diğer Yazıları