"O bir şeytan!" değil aslında

Türkiye’nin siyasal yapına ilişkin en önemli sorunun ne olduğunu sorsanız, hemen herkes “muhalefetin zayıflığı” der.

Muhalif seçmen de, Cumhurbaşkanı Erdoğan da hiç değilse görünüşte, bu durumdan mustariptir.

Çünkü muhalif partiler, zamanın (olayların, insanların vs.) ruhunu okuyamıyorlar.
Millet Mars’ı komşu kapısı yaptı, bizimkiler 1950 modelde ısrarlı.

Zamanı okuyamıyorsanız, bunalım kaçınılmaz olur.
Açalım.

Muhalefet partilerinden biri, oyuncu Emre Kınay’ı aday göstermiş.

Emre Kınay şahane biri olabilir.

Muhteşem bir karakter olabilir.

Bulunmaz Hint kumaşıdır da siyasetimizi onurlandıracaktır, olabilir.

Ve fakat.

Beyefendi tam da şimdilerde bir dizide başrol oynuyor.

Oynadığı karakter, dizinin kötü adamı.

En yakın arkadaşının karısına göz koymuş.

Onunla evlenmiş, çocuk yapmış.

Hem de arkadaşı komadayken yapmış bunları.

Nereye dokunsa yakıp yıkan biri.

Öyle de iyi oynuyor ki, izleyen nefret kusar. O kadar yani.

Dizide “O bir şeytan, o bir şeytan” diye anılıyor.

Şimdi diyeceksiniz ki, “Ne var bunda, dizi bu.”

Bizim seçmenimizin, Kurtlar Vadisi’nde rol icabı ölen karakterin gıyabında cenaze namazı kılmışlığı var.

Hadi bizi geçelim.

ABD’de. Obama’nın seçilmesiyle, tam zamanlı dizi “24”ün siyahi başkanın Palmer olması arasında bir ilişki olduğu söylenir.

Hadi onu da geçelim.

Burası, kendisini karizmatik bulan Rafet El Roman’ın yaşadığı ülke.

“Ben şarkıcı değilim” diye bağıran Reynmen’in şarkısının milyon tıklandığı ülke.

“Şarkıcı değilim neden anlamıyorsunuz” diyen adamın, bir konserden 130 milyar istediği ülke..
Gerçeğin çöp, algının gerçek olduğu zaman bu.

Aynı dizideki, karısı elinden alınan Erkan Petekkaya’ya adaylık teklif edilseydi bir derece anlardım.

Neyse. Neyse. Neyse.

SUÇLU KİM?

Avcılar Belediyesi’nin CHP’li başkanı Handan Toprak Benli, aday gösterilmeyince DSP’ye geçmiş.

CHP’den vekil olan Yıldıray Sapan “CHP’yi FETÖ yönetiyor” demiş.

Sizce kim suçlu?

O başkan mı? O vekil mi?

Yoksa, hiçbir kriter gözetmeksizin aday belirleyen Kemal Beyin kendisi mi?

TELEVİZYON HAYALLERİM

Netflix kuşağından değilim. 40 kılıçtan geçirmeden hayatıma yeni bir şey almam.
Herkesin terk ettiği televizyon karşısında şöyle mırıldanıyorum;

Behzat Ç. komiserimle, Poyraz Karayel komiserimin aynı karakolda çalıştıkları bir dizi yapılsaydı, tadından yenmezdi.

Favori senaristim Ethem Özışık, parasal kaygıları bırakıp yine yeniden kafasına göre bir dizi yazsaydı.

TRT, sadece eski zamanlarda yayınladığı dizi ve filmleri yeniden yayınlayan bir arşiv kanalı açsaydı. Tatlı Cadı’yı, Jacques’ı (Jak diye hatırlanır), Ivanhoe’yu, Siyah Lale’yi yayınlasalardı.
Şener Şen ve Türkan Şoray, “Tatlı Hayat” tadında bir dizide oynasalardı.

TRT, hafta içi öğleden sonraya koyduğu “Aileler Yarışıyor” programını, “Yaparsın Aşkım”ın karşısına koysaydı da reytingleri silip süpürseydi.

Ne güzel olurdu…

YENİ BİR KÖPEK BALIĞIMIZ VAR ARTIK

Bezos’un alışveriş sitesi Amazon, “dijital dünyanın köpek balığı” olarak bilinir.

Sanal alemde kâr edecek ne kadar girişim varsa bünyesine aldığı için.

Derler ki, “Amazon kapınızı çalarsa ne istiyorsa verin.”

Vermezseniz sizi, iş yapamaz hale getirir çünkü.

Netflix de o alemin yeni köpek balığı. Para getirecek her medyatik işi bünyesine alıyor.

En son “Organize İşler Sazan”ı sinema salonlarıyla aynı anda yayına aldılar!
Kıyamet koptu.

ORGANİZE İŞLER ÇOK KOMİK, ÇOK ACIKLI

Daha yeni, bilet fiyatı/ mısır fiyatı diye cüzdan kardeşliği yapan sinema yapımcıları parçalandı.
Yeni sinema yasasında destekleme ve reklam süresi dışında yeni dünyanın ruhunu yakalayan bir madde var mıydı? Yoktu.

Sinema dijital dünya ilişkisi var mıydı? Yoktu.

Yasa çıktığında koşa koşa Beştepe’ye gidenlerin başında kim vardı? Netflix yolunu açan

BKM’ciler.

BKM, sinema ve eğlence dünyasını elinde tutan büyük aktör! Tekelleşme yolunda hızla ilerliyorlar.

Tam da filmin ismi gibi, “organize iş”teler.

Komik olan bu.

Acıklı olan ise, insanların gittikçe yalnızlaştığı bir dünyada, birlikte olunan ender yerlerden biriydi sinema.

BKM daha çok kazanacak, karşılığında insanlar daha yalnızlaşacak.

KUDURMUŞ!

Bilmem siz de hatırlar mısınız, eskiden hareketleri zıvanadan çıkan insanlar için teyzelerimiz “Ayyy kudurmuş bunlar” derlerdi.

Hastanın teki, ikinci kattaki evin balkonuna tırmanıyor, içeriye giriyor ve evdekileri rehin alıyor!
Gencecik bir polisi öldürüyor.

Böylesine, “kudurmuş” demek az bile.

BENİM BELEDİYE BAŞKANIM

Cumhurbaşkanı Erdoğan “yıkın” dediğinde yıkılacak binaları zaten hiç yapmayacak biri olsun.
İnşaat kazıklarının masalsı peri bacalarının kalbine hançer gibi saplanmasına göz yumanlar bu dünyadan uzak olsun.

DERİN KONU…

Efendim, bir kardiyoloji uzmanı profesör “Jet Fadıl”a para kaptırmış.

Benim iletişim sosyoloğu Ertuğrul Özkök’üm, “İlahi hocam hiç mi televizyon izlemez, gazete okumazsın” diye serzeniyor.

Geçenlerde de. Medyatik profesörümüz Canan Karatay, hem de her gün televizyonlardan uyarısı yapıldığı halde telefon dolandırıcılarına para kaptırmıştı!

Artık, medyanın rolü bilgi vermek ve bilinçlendirmek değildir. Maalesef bu saptama, “Money talks” olan her yer için geçerlidir.

Medyadan seçim sonuçlarını etkilemesini beklemek yanlış, dediğim şey.
Konu bir köşe yazısına sığmayacak kadar derin, karmaşık ve zorlu.

NEDEN AMA NEDEN?

CHP içerisinde yönetime muhalefet edenler, bugüne kadar yönetimi en anlamlı şekilde protesto eden Abbas Canyurt’u yalnız bırakmışlar.

Ayıp etmişler.

O Abbas Canyurt ki, Parti önüne koltuk koyarak, CHP yönetimini rahat koltuklarda oturdukları için suçlamıştı.

HER KUŞUN ETİ YENMEZ

Popüler kültür paşası Ertuğrul Özkök, Özdemir Erdoğan’a akıl vermiş:

“Genç müzisyenlerle muhabbet edin. Aleyna Tilki’yle düet yapın.”

Müziğimizin dev sanatçısı, Özkök’e kibardan bir ayar vermiş.

“Ben popüler işlere girmem” demiş, “ben evrensel klasik müzik yapıyorum.”

Popülizmle sanat arasındaki farkı unutan Özkök’e güzel ders olmuş.

Özkök o dersi alır mı, sanmam.

“Bana ellerini ver” dedirten Özdemir Erdoğan’a yürekten alkış.

BU NE PERHİZ BU NE LAHANA TURŞUSU

Hıncal’ım Uluç’um, (Hıncal Uluç’u hep böyle sevdim), Galatasaray’ın tamamı yabancılarla dolu kadrosunu “midem bulanıyor” şeklinde yorumlamış.

Hızını alamamış devam, “satın gitsin o zaman Çinlilere, Ruslara…”

Aynen.

Hem yabancıların kulüplere dolmasına izin vereceksiniz, hem de milli sporculardan, takımlardan başarı bekleyeceksiniz.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Milli Takım için “Yerli ve milli bir hocamız olmalı” diyor.
Sormak lazım o zaman, herkesin yabancı olduğu yerde, yerli ve milli sporcular nasıl yetişecek?

UYUSUN DA ÖLSÜN

Dükkânının önünde şarkı söyledikleri için çiğ köfteci Ali Ustadan şiddet gören çocuklar, haberlere konu oldular.

Diyor ki veletler, “bizi televizyoncular zorladı, hatta şarkı sözlerini onlar yazdı.”

Kışlalı Hocamın Fakültemizin önündeki cenaze töreninde.

Bir muhabirin mikrofonu burnuma sokup, “Biraz gözyaşı dökersen, haberlere koyarız” dediği günü hiç unutmam.

Habercilikteki bozulmanın daha çok örneği varken.

Gazetecilik örgütlerinin uykuya yatmaları var ya…

Pes ki ne pes.

AKLIMDA KALAN

Ah bu “m” harfinin güzelliği: İstanbul’da çöken binanın altından canlı çıkarılan çocuğun kurtarılma sahnelerini izlediniz mi? Kurtarma ekibinin “Tamam amcam”, “korkma amcam”, “senle maça gideceğiz amcam” diyerek çocukla kurdukları iletişimi ağlamadan izleyemezsiniz. Ekibin “amcam”ındaki şefkat, telaş insanın içine işliyor. Bu “m” harfi o kadar önemli ki, üzerinde bir düşünün derim.

Diğer Yazıları