Vefat ettiği gün gazetedeki köşesinde bir Azrail fıkrası yayınlamıştı…

İzzet Çapa

İzzet Çapa

1 Ağustos 1944’te Adana’da hayata gözlerini açtı. Hukuk eğitimi aldı ve 24 yaşına kadar da avukatlık yaptı. Ancak sunuculuk yaptığı için, Ankara Barosu tarafından ‘sanatçılığın ve sunuculuğun avukatlıkla bağdaşmadığı’ gerekçesiyle meslekten ihraç edildi.
Davaya itiraz etti, dönüş hakkı da kazandı ama bu defa da kendisi barodan istifa edip, avukatlığı bıraktı. Tenis en büyük merakıydı. Uzun süre hakemlik yaptı; maçlardaki şovlarıyla seyirci onu izlemek için gelir olmuştu adeta kortlara...

Zaten TRT’nin dikkatini de bu vesileyle çekmişti. İlk sunduğu program, Halit Kıvanç'ın ‘Bildiklerimiz Gördüklerimiz Duyduklarımız’ oldu. Kıvanç, programın olduğu bir gece maç sunmak üzere yurtdışına gidince, o sundu ve bu şekilde de ekran macerası başlamış oldu.
1973 - 1976 yıllarında Son Havadis gazetesinde çalıştı. Bir ara reklamcılık da yaptı ancak sonra yeniden sunuculuğa döndü. Uzun süre pazar eğlence programlarında şovmenlik yaptı. Özellikle de sunduğu yarışmalarla tanındı. En popüleri ‘Tele Kutu’ydu. 1989 yılında kalp krizi geçirene dek sunuculuğa devam etti.

Daha sonra Akşam Gazetesi'nde yazarlık yapmaya başladı. Koyu bir Beşiktaş taraftarıydı; iki yıl kulübün basın sözcülüğünü yaptı.

1996 yılında yazdığı ‘Kur'an - İslamiyet, Atatürk ve 19 Mucizesi’ adlı kitabı ülke çapında müthiş fırtına kopardı. Hayatının en büyük acısını, 31 Ağustos 1996 günü, 19 yaşındaki oğlunun kollarında can vermesiyle yaşadı. Dört yıl sonra, 2000 yılının bir 23 Temmuz günü, evinde geçirdiği kalp krizi sonucu aramızdan ayrıldı.

Vefat ettiği gün gazetedeki köşesinde bir Azrail fıkrası vardı…

‘Temel televizyon izlerken Azrail’in geldiğini görmüş. Anlamış ki terk-i dünya edecek. Ölmek de istemiyor, acaba kandırabilir miyim diye geçirmiş içinden. Bebek taklidi yapayım, belki acır da affeder diye düşünmüş. Sırt üstü uzanmış, ayaklarını ve kollarını yukarıya kaldırıp Azrail’e seslenmiş: ‘Ingaa, ıngaaa…’

Azrail kucağına almış Temel’i ve demiş ki; ‘Hadi canım, atta, atta…’ Hayatımıza neşe katan, annesinin cenazesinde bile fıkra anlatacak kadar nüktedan, şahsına münhasır, özel bir adamdı Cenk Koray.

Mekanı cennet, ruhu şad olsun…

Diğer Yazıları