Ülkemde üç mesleği herkes yapar

Akademiye adım attığım ilk gün kendime bir söz verdim: Asla akademiye kapanıp, edindiğim bilgiyi kütüphane raflarıyla sınırlamayacağım.

Öyle de yaptım.

Bu süreçte gördüm ki ülkemde üç işi herkes yapıyor: Müteahhitlik, futbol yorumculuğu ve iletişim danışmanlığı.

Önüne gelenin müteahhitliği sonucunda binalarımızın hali ortada.

Futbolda en bilinen yorumcumuz Erman Toroğlu. Kabzımal.

İletişim işi ise, 20. Yüzyılın en önemli işlerinden biriydi, 21. Yüzyılda daha önemli olacak.

Bizde hep 15. Yüzyılda.

Her gün yeni bir komedi.

“İletişim işinizi biz yapalım abi”ciler piyasada.

Zira. Bilgiyi test eden yok.

Onlar iletişimi yönetmese durum daha iyi olacak halbuki.

Bir şirketin iletişimini incelemiş, sonucu patrona şöyle iletmiştim: “Departmanı kapatın, daha az hata yaparsınız.”

Her noktada durum bu.

İletişim adına bir şey yapılmasa daha iyi durumda olacak kurumlar, üstüne bir de balyalarca para ödüyorlar.

Bu uzuuun girişi neden yaptığıma gelince.

Yüzde 15 zam beklentisi oluşturup, yüzde 8’e fit olan Türk-İş Başkanı Ergün Atalay, kendi iletişimi bin beterken Çalışma Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk’a iletişim danışmanlığı yaptı!
Ele verir talkını, kendi yutar salkımı.

“Öyle deme, böyle de” öğüdü verdi kameralar önünde. Bakan Selçuk’un düşürüldüğü duruma bak.

Geçelim.

Spor kamuoyu Galatasaray’ın Falcao transferiyle bir hafta geçirdi.

Gelecek mi gelmeyecek mi? Medya onunla yatıp onunla kalktı.

Taraftar yoruldu, takım yenildi.

Kötü iletişimciler, kendilerine tehdit olduğunu bildikleri iyi iletişimcileri karalarlar, meydan şunlara kalır;

Bir, eş, dost akraba iletişim danışmanlığı yapar.

İki, küpçü profesyoneller. İletişim işinin sonucuna bakmaz, küpünü doldurmaya bakarlar.

Üç, gazeteciler. Gazeteci oldukları için iletişim bildiklerinden emindirler.

Kıssadan hisse: İyi iletişimcin olsun, bankada milyarlarca borcun olsun.

18. YILINDA AK PARTİ GENEL BAŞKANI ERDOĞAN’A ÖNERİLER

Bir, “10 milyon üyemiz var, beş bini aktif. Üyeleri aktif hale getirmek lazım” diyorsunuz, o 10 milyondan çıkar için üye olanları temizleyin gerçek rakamı bulun derim.

İki, temizliğe yakın çevrenize konuşlanmışlardan başlayın derim.

Üç, halkın devlete sahip çıkması sadece terörle sınırlanamayacak kadar geniştir. Başkentin kurumlarını İstanbul’a taşırken, AOÇ, tren garı gibi cumhuriyet kurumlarıyla ilgili kararlar alırken bin kere düşünün, etkisi derindir derim.

ERTUĞRUL ÖZKÖK’E CEVAP

Baştan söyleyeyim; Özkök’ün kültür sanat yazılarını keyifle okurum.

Geçen hafta Instagram hesabımda sormuştum: “Neden ‘nü’ deyince akla kadın gelir de erkek gelmez?”

“Bir kadın olarak, kadın nü’lere bakmak bana saçma geliyor” demiştim.

Özkök köşesinde soruma katıldığını, açıklamama katılmadığını yazmış.

“Hem erkek hem de kadın nü’ye bakmak bana normal geliyor” demiş.

“Yoksa Uffizi Müzesi’nin heykel salonunu gözleri kapalı gezmek gerekirdi” demiş.

Halbuki ben “normal değil” demedim, “saçma” dedim.

“Nü” derken klasik kullanımıyla resimleri kastetmiştim.

Çıplak erkek heykeli sayısında sorun yok.

Ve. Uffizi Müzesi’ni baştan sona gezdim hem de gözlerimi kapatarak değil, dört açarak.

David’in önüne oturup tepeden tırnağa nefes kesen Michelangelo ustalığını saatlerce seyrettim.

SIRADA BAŞKA MARKALAR VAR

Çok sevdiğim bir televizyoncu “Hocam” dedi, “Gillette, 8 milyar dolar zararını sakal modasına bağlamış. Siz ne düşünüyorsunuz?”

O da bir şey mi, Victoria’s Secret da defile şovunu iptal etmiş.

Reytingleri düşük olduğu için diyen var, transfobik tavrı nedeniyle diyen de, yeni mankenlerin ruhsuzluğu diyen de.

Bence sırada zarar açıklayacak başka markalar da olacak.

Büyük markaların sonunu fiyat-işlev karşılaştırması getiriyor.

Mesela Gillette müşterisi, üretim teknolojisi nedeniyle daha iyisini daha ucuza alacağını biliyor.

Victoria’s Secret müşterisi için dijital dünyada çok daha güzel kadın bedenleri varken, şovun hiç cazibesi kalmadı.

Kişiye özel göz kırpan, iç gıcıklayan mesajlar veren güzeller varken, sopa gibi platformda yürüyenlere neden baksın ki?

Ürün desen sosyete pazarlarında alâsı var.

Markalar dünyası, psiko-sosyal boyutların dahil edildiği pazar araştırmaları yapmazlarsa işleri zor.

UMARIM DOĞRU DEĞİLDİR

Ortalıkta sinsi bir dedikodu dolaşıyor: Milliyet Gazetesinin kapatılacağına dair.

Milliyet;

Bir, okuma yazmayı manşet harflerinden öğrendiğim okuldur.

İki, Abdi İpekçi’nin gazetesidir. Bir tür medya şehitliğidir.

Demirören Grubu bir daha düşünsün, medyanın mabedi sayılacak Milliyet’i kapatmak yerine satsın.

Kim alacak derseniz…

Yiğit bir sermayedar yoksa, dünyanın en zor işi olsa da, parası çok gazeteciler bir araya gelebilirler.

Gazetecilik örgütleri de bu işi örgütleyerek, hiç değilse bir işe yarasınlar.

İSYAN

Ne zaman bir kazı ve buluntu haberi okusam Halil Sezai gibi “isyaaaan, isyaaan” diye ortalarda dolaşasım geliyor.

Topraktan tarihi eser çıkarılıyor. Kimi kucağına alıp poz veriyor, kimi Aigai Antik kentinde bulunan parmak izlerine kendi parmaklarını yapıştırıyor.

Arkeologlara “esere saygı” öğretilmiyor mu? Eldivensiz dokunmanın bütün sihri bozacağı anlatılmıyor mu?

Bu konulara duyarlılığını bildiğim Ömer Erbil, İhsan Yılmaz ve başka kültür yazarları konuyu gündeme taşıyamazlar mı?

NE OLUR, NE OLMAZ

Bir, İstanbul Ticaret Odası, efsane Başkanı İbrahim Çağlar’ın ölümüyle adeta kaybolup gitmişti.

Başkan seçimlerinde Murat Kalsın gibi genç ve dinamik bir başkan adayı dururken parmaklar, emeklilik yaşı gelmiş Şekip Avdagiç’i göstermişti.

Bu haliyle İTO’dan ölü olur, ekonomiye faydalı kurum olmaz.

İki, Selahattin Demirtaş saz çalıp, türkü söylese de kendisinden iyi bir yazar olur, iyi bir lider olmaz.

Üç, Hacca gidip Adem ile Havva’nın buluştuğu tepeyi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yediği hurma markasını yazan Abdülkadir Selvi’den siyasi kulis yazarı olur, dini magazin yazarı olmaz.

SEVDİM

ATO Başkanı Gürsel Baran’ın “TOKİ bir süre yurt dışında çalışsın” önerisini sevdim.

O kadar ki, “Hatta TOKİ, o yurt dışından hiç dönmesin” dedim.

Giderken de kentin nefesini kesen, hiçbir karakteri olmayan binalarını da götürsün.

Gerisini yurt dışı düşünsün.

DURSUN ÖZBEK GS TARİHİNE NASIL YAZILACAK?

Galatasaray’ın eski başkanı alacakları için kulübe haciz koydurmuş.

Böyle durumda adama derler ki;

Boyunu aşan işe girmeyeceksin.

Boğulmayı göze almadan nehre dalmayacaksın.

Kınanacak duruma düşecek hareketler çekmeyeceksin.

Paranı koyarken üçüncü sınıf esnaf gibi hesap yapmayacaksın.

Aksi halde, başkan olacak kadar sevdiğin kulüp tarihine ihanetle yazılırsın.

AKLIMDA KALAN

1. Ahmet Hakan’ın göze soktuğu doğa katliamı: Ahmet, Göltürkbükü’ndeki Salih Bezci doğayı talan eden inşaatını dikkatlere sunup denizin, ağacın imdadına ses oldu. Ülkenin karar verici konumdaki tüm kişilerinin tatil beldesinde, hepsinin gözleri önünde işlenen bu doğa cinayetine çevreden sorumlu bakan Kurum’un cevabını merak ediyorum. Doğaya saygı, çevreye duyarlı sözlerin artması, doğa katliamlarını gizlemekten başka bir işe yaramıyor Ahmet’cim.

2. 23 Nisan’ın 100’ü yaklaşıyor: Yaz bitiyor, 23 Nisan’ın 100. Yılının yaklaştığını hatırlatmaya devam ediyorum. Halkın her kesiminin festival coşkusu yaşadığı, her yaştan insanın çocuklar gibi coştuğu bir bayram olsun. Son dakika, birkaç resmi törenle geçiştirilmesin diye kalan günleri saymaya devam ediyorum: İşte kaldı 249 gün.

23nisanfestivali@gmail.com @23nisanin100u #23nisanin100ü

Diğer Yazıları