Türkiye seçeneksiz değil

Ceyhun Bozkurt

Ceyhun Bozkurt

oceyhunb@gmail.com

Türkiye’nin Finlandiya ve İsveç’in NATO üyeliğine yönelik itirazındaki kararlılık sürüyor. Eski ABD Ankara Büyükelçisi Eric Edelman, 18 Mayıs’ta Türkiye karşıtı FDD kuruluşunun sitesinde aktarılan yazısında “İktidar seçimlere oynuyor” dese de, (1) Türkiye’nin özellikle 15 Temmuz işgal girişimi sonrasında uyguladığı Batı politikası, seçimlik değil. Türkiye, yeni bir dünyanın kuruluşunda, kendi milli çıkarlarını önceliğine alıyor.

Yeni bir dünyanın kuruluşunu, Gölge CIA olarak bilinen Stratfor’u kuran ABD’li stratejist George Friedman da yeniden hatırlatmış. Ancak Friedman, meseleye ABD perspektifinden bakarak, “ABD yeni döneme geçişin temel direklerinden biri olacaktır” diyerek diğerlerinin kimler olacağını yazmamış. Friedman, Çin’in 1990’larla başlayan ekonomik yükselişinin aynı hızda devam etmeyeceğini, Rusya’nın ise net olmadığını ileri sürmekte. Friedman, yazısında Avrupa’dan söz bile etmemiş.(2)

Özetle Türkiye, yeni dünyayı uzunca bir süredir okuyor ve buna göre politika üretiyor. Rusya-Ukrayna savaşında da ABD-İngiltere eksenli Rusya’ya karşı agresif NATO politikaları yerine iki ülke arasında barışı önceleyen ve Rusya ile diyaloğu kapatmayan bir politikayı izledi ve buna devam ediyor.

Her ne kadar NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, son açıklamasında “Türkiye’nin terörden diğer NATO müttefiklerine göre daha fazla etkilendiğini kabul etmeliyiz. Türkiye’nin kaygıları meşru” vurgusunu yapsa da, ABD-İngiltere eksenli NATO politikalarında paktı haklı mücadelelerinde Türkiye’nin yanında görmedik, görmemeye devam ediyoruz.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin tam da böyle bir dönemde, 24 Mayıs’ta TBMM’de partisinin grup toplantısında söylediği şu sözler, yeterince anlaşılmadı:

“Türkiye seçeneksiz değildir.

Türkiye çaresiz değildir.

Eğer şartlar içinden çıkılmaz hale bürünürse NATO’dan ayrılmak bile alternatif bir tercih olarak gündeme alınmalıdır.

NATO’yla var olmadık, NATO’suz da yok olmayız.”

Bahçeli’nin bu sözleri ağırlıklı olarak NATO’ya tepki olarak algılandı. Ancak “Türkiye seçeneksiz değildir” cümlesi, özünde günümüzün “Yeni bir dünya kurulur, Türkiye oradaki yerini alır”ıydı.

1963’teki Kıbrıs Türklerine yönelik soykırıma varan Rum saldırılarında sessiz kalan Batı’ya/NATO’ya tepki dönemin Başbakanı İsmet İnönü’nün kullandığı bu ifadede vücut bulmuştu. İnönü, 16 Nisan 1964 tarihinde, yani Johnson mektubundan yaklaşık iki ay önce kurmuştu bu ifadeyi. Sonrasında Türk-Amerikan ilişkileri NATO müttefikliği bağlamından sapmadı. Bunun nedenlerinden biri Türkiye’nin ABD başta olmak üzere Batı dünyasına olan bağımlılığıydı. Ancak bu sözün ortaya koyduğu gerçek, artık ABD ile NATO’ya giriş sürecindeki sıcaklığı yaşamayacaktık.

Bugün ise MHP lideri Bahçeli’nin sözüyle ortaya çıkan gerçek, Türkiye, o tarihtekine göre daha güçlü, üretken bir ülke. Askeri, ekonomik ve jeopolitik önemi dolayısıyla kimsenin de kolay kolay vazgeçemeyeceği bir güç. Yani gerçekten seçeneksiz değil. Yani öyle iddia edildiği gibi Türkiye NATO’ya muhtaç değil.

Bugünden yarına olacak bir şey değil ama seçenekleri sıralayalım. Sıralayacağımız seçeneklerin sadece biri değil, birden fazlasının da aynı anda gerçekleşmesi mümkün. Çünkü öyle bir dönemdeyiz ki, bir ülke hem küresel hem bölgesel etki yapım, yine aynı şekilde küresel/bölgesel ittifaklar oluşturabilir (Buna NATO üyesi olarak kalıp, kendi milli çıkarlarımız için oluşturacağımız ittifaklar da dahil).

- Türk Dünyası: Başta Azerbaycan ve KKTC olmak üzere Balkanlardan Çin’e uzanan son derece önemli bir jeopolitik alan. Bu alan, doğru bir siyasi programla, ekonomik, askeri ve stratejik anlamda bütün Türk dünyasına ciddi kazanımlar sağlayabilir.

Özellikle Doğu Akdeniz-Karadeniz-Hazar Havzası gibi stratejik deniz alanlarına sahip olan Türk dünyası, bu avantajını küresel rekabette kendi lehine kullanabilir.

Eski ismi Türk Konseyi, 12 Kasım 2021 tarihinde düzenlenen İstanbul Zirvesi’nde değişen adıyla Türk Devletler Teşkilatı, bu anlamda bir temel oluşturacaktır.

- Bölge merkezli ittifaklar: Türkiye, bölgesindeki yine başta kardeş Azerbaycan olmak üzere Karadeniz, Kafkasya, Balkanlar, Ortadoğu bölgesindeki dost ve potansiyel dost ülkelerle iletişimi geliştirip, karşılıklı siyasi, ekonomik, askeri işbirliğini derinleştirebilir. Bu durumda güvenlik garantileri sağlanır. Ayrıca Doğu Akdeniz, Karadeniz, Hazar denizi, Kızıldeniz, Umman denizi, Yemen denizi, Süveyş Kanalı, Basra Körfezi gibi son derece kritik deniz yollarını kontrol eden bölge ülkeleri, dünya ekonomisinin merkezindeki yerlerini de sağlamlaştırır.

- Avrasya Ülkeleri: Baltık denizinden Çin’e uzanan Avrasya coğrafyasındaki ülkelerle eşit ilişki ve işbirliği, Türkiye’nin güvenlik endişelerini en aza indirger, ABD liderliğindeki bloğa karşı kalkan işlevi görür. Ayrıca, Türkiye’ye dost-kardeş ülkelerin sorunlarının çözümünde bölgede Türkiye’yi daha aktif hale getirir. Güçlü üretim altyapısı olan Türkiye, Avrasya coğrafyasında ciddi pazarlar da oluşturabilir.

- BRICS: Yükselen bir güç. Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika’nın oluşturduğu bu yapı, ekonomik etkisini artırıyor. BRICS ülkeleri; dünyanın yüzölçümünün dörtte birinden büyük bir alanı kaplıyor, 3 milyarı aşkın insanı (dünya nüfusunun yüzde 40’ı) temsil ediyor ve dünya ekonomisinin yüzde 23’ünden fazlasını oluşturuyor. BRICS, (3) Türkiye için alternatif ticaret partneri olacaktır. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 2018’de Güney Afrika’nın en büyük kenti Johannesburg’da yapılan 10'uncu BRICS Zirvesi’ne katılımı ve aile fotoğrafında yer alması da Türkiye’nin bu birliğe verdiği önemi ortaya koydu.

- Almanya-Fransa: Yaşlı kıtanın Anglo-Sakson yapı haricindeki iki önemli gücü Almanya ve Fransa. Türkiye, Avrupa ile komşu. Güçlü bir altyapıyla bu iki ülkenin hasmane tutumunu durduracak bir Türkiye, bu iki ülkeyle geliştireceği siyasi ve ekonomik iletişimle, Anglo-Sakson yapılanmaya da darbe vurmuş olur.

Özetle Türkiye’nin seçenekleri çok.

Birileri diyecek ki; “NATO ülkelerinin güçleri ile bu saydığımız ülkeler bir değil. NATO’dan çıkarsak zayıflarız.”

Bu söylem gerçekçi değil.

Elbette Batı halen politik ve askeri hakimiyeti elinde tutuyor. Ancak ekonomide aynı şeyi söyleyemeyiz. Örneğin maddeler arasında saydığımız BRICS ülkeleri, son dönemlerde yoğun bir çalışma içinde. Bu ülkelerin ekonomik, askeri ve politik alanda etkisi artıyor. 19 Mayıs’ta Dışişleri Bakanları ve 6 Haziran’da 12. BRICS Ekonomi ve Ticaret Bakanları bir araya gelerek küresel gündemi ele aldı. Dışişleri Bakanları zirvesinden sonra açıklanan 25 maddelik ortak bildiride, sadece ekonomi değil, terörle mücadeleden kültürel iletişime, COVID’le mücadeleden siyasi işbirliğine kadar çok sayıda başlık dikkat çekti. Bildirinin 13. maddesinin son cümlesi, adeta bizim bugün yaşadığımız PKK/PYD terör sorununa yanıt niteliğinde: “(BRICS Ülkeleri) Terörle mücadelede çifte standardı ve terörizme yol açan aşırılıkçılığı reddeder.” (4)

Rusya’yı yaptırımlarla da olsa zorlayamayan, Ukrayna’yı yem eden bir NATO/Batı ittifakına tüm dünyada duyulan güven de azalmakta.

Yani biz söylemesek bile adım adım Atlantik-Batı Avrupa ittifakının oluşturduğu Batı egemenliğinin hegemonyası, bu egemenliğin kendi içinde kırılması da dahil olmak üzere sona doğru ilerliyor.

Türkiye de bu yeni dünyadaki yerini almalı.

 

  1. Eric Edelman, “The Strongman Cometh”, 18 Mayıs 2022, link: https://www.fdd.org/analysis/2022/05/18/the-strongman-cometh/
  2. George Friedman, “The Beginning of a New Era”, 3 Mayıs 2022, link: https://geopoliticalfutures.com/the-beginning-of-a-new-era/
  3. ‘Türkiye yeni ticari olanaklar ararken BRICS önemli bir fırsat olabilir’, 25 Nisan 2022, Sputnik, link: https://tr.sputniknews.com/20220425/turkiye-yeni-ticari-olanaklar-ararken-brics-onemli-bir-firsat-olabilir-1055826438.html
  4. BRICS Joint Statement on “Strengthen BRICS Solidarity and Cooperation, Respond to New Features and Challenges in International Situation”, link: https://www.fmprc.gov.cn/eng/zxxx_662805/202205/t20220520_10690224.html

 

Diğer Yazıları