Tarihin basamaklarındaki Yahudi Ulus Devleti -II

Prof. Dr. Metin Hülagü

Prof. Dr. Metin Hülagü

Herzl, Abdülhamid’in huzurunda…

Yahudi devletinin bütün dünyada Filistin’de kurulabilmesinin gerçek irade gücü ve tasarrufunu elinde bulunduran, ne muhtelif cihetlerden ve memleketlerden düzenlenen kongrelere gelen temsilciler ne de Karun kadar serveti olan Rothschildler, Bleicbroderler yahut Hirschler... Yahut bir başkası değil, sadece ve sadece Sultan II. Abdülhamid idi.

Sultan Abdülhamid iktidarı döneminde Yahudilere hep kibar davranmış ve onların herhangi bir zarara uğramamaları veya bir kötülüğe maruz kalmamaları için elinden geleni yapmıştı. Bu görünürde ümit verici bir durumdu. Fakat aksilik o ki, Sultan Abdülhamid daha 1883’te Yahudilere toprak ve mülk satışına yasak getirmişti. Bu durum dolayısıyla “vaat edilmiş topraklar” olarak işaret edilen Nil ve Fırat nehirleri arasında yer alan bölgede bir Yahudi devleti kurmak için Herzl’in defalarca İstanbul'a gelmesi gerekmişti.

Herlz daha 1896 yılında İstanbul’a gelmişse de onun Sultan Abdülhamid ile ilk görüşmesi ancak Mayıs 1901'de söz konusu olabilmişti. Herzl’in bu görüşmeyi yapabilmesi, kendisi gibi bir Macar Yahudi’si olan ve Sultan Abdülhamid ile yakın bir dostluk içerisinde bulunan Arminius Vambery’nin Sultan’dan bir randevu koparmayı başarması sonucu mümkün olabilmişti.

Herzl, beraberinde Yahudi Kolonyal Vakfı Başkanı D. Wolffsohn ve Eylemler Komitesi’nin Sekreteri o. Marmorek Rothschildler ile Bleicbroderlerin temsilcileri olduğu halde, Sultan Abdülhamid ile görüşmek üzere 16 Mayıs 1901’de İstanbul’a geldi.

Onun bu bankerler ile birlikte İstanbul’a gelmiş olmasının nedeni ise Filistin’de yapılması ön görülen kolonizasyon projesinin hayata geçirilmesinin Sultan Abdülhamid tarafından kabul edilmesi halinde Osmanlı Devleti’ne verilecek mali desteği müzakereye yönelikti. Zaten mali destek konusunda onun bu hususa dair daha evvelce Saray’a gönderdiği bir mektubu da söz konusuydu.

Herzl 17 Mayıs 1901’de, bir Siyonist olarak değil, bir Yahudi lideri ve etkin bir gazeteci olarak, huzura kabul edilmişti.

Herzl’in Sultan Abdülhamid ile görüşmesi gayet tabii bir şekilde gerçekleşmiş ve hatta biraz da uzayarak iki saati bulmuştu. Görüşmenin detayına tam olarak vakıf değilsek de Herzl’in beyanlarından bazı kesitlerini anlayabilmekteyiz.

Herzl, Sultan ile yaptığı bu görüşme neticesinde Filistin’de bir Yahudi kolonizasyonu oluşturulmasına izin alma başarısını elde edememişti. Abdülhamid Herzl’e koloni oluşturma iznini vermemişse de hükümranlığı boyunca Yahudi halkının bir dost ve koruyucusu olduğunu ilan etme izninde bulunmayı ondan esirgememişti.

Herzl’in Sultan Abdülhamid ile gerçekleştirdiği bu ilk olumsuz görüşmenin olumlu tarafı ise sonraki zamanlarda yapılacak yeni görüşmelerin kapılarını aralamış olmasıydı.

İlk neticesiz görüşmenin müstakbelde kapı araladığı ikinci görüşme 1902 Şubatında söz konusu olmuştu.

Yılız Sarayı’ndan çekilen bir telgrafla Herzl İstanbul’a davet edilmiş ve Herzl Sultan Abdülhamid ile yeni bir görüşme yapabilme imkânına kavuşmuştu.

15 Şubat 1902’de Herzl bir kez daha İstanbul’a geldi.

Onun 1902 yılı Şubatındaki İstanbul seyahatine, Baron Hirsch’in büyük meblağla maddi katkıda bulunduğu, Yahudi Kolonizasyon Cemiyeti temsilcileri de iştirak etmişti. Ancak Sultan Abdülhamid ile görüşmek üzere İstanbul’a gelen Herzl’in Yıldız Sarayı’ndaki arayışları 25 Temmuz 1902’de bir kez daha beyhude olarak sona ermişti.

Sadrazam Mehmed Said Paşanın ifadesiyle Herzl’in “insani ve övgüye değer” olan vizyonunu Abdülhamid müzakere etmeye değer bulmakla birlikte içinde bulunulan şartlar böyle bir müzakereyi imkânsız kılmaktaydı.

Her şeyden önce vatan olmuş ve yolunda canlar feda edilmiş bir coğrafyanın Türk siyasi hayatında satılması gibi bir örnek yoktu, söz konusu olamazdı ve dahi edilemezdi.

Diğer taraftan Osmanlı Devleti büyük devletlerle bir komplikasyon süreci yaşamak da istememekteydi. Talep edilen yerlerin bir kısmı stratejik önem taşımaktaydı ve bu yerlerin kolonizasyona açılması uluslararası arenada ciddi sıkıntılara sebebiyet verebilirdi. Sultan Abdülhamid Herzl’e toprak satmak yerine, Mabeyn Teşrifatçısı İbrahim Bey vasıtasıyla İstanbul’u terk etmeye hazırlanan bu mücadeleci Siyonist’e:

“Size Zât-ı Şâhâne’nin son derece sempati ve hürmeti vardır. Sizin kavminiz için yapmak istediğiniz asil bir şeydir. Siyonizm esasen asildir” mesajını iletmiş, Herzl’e ve gerçekleştirmek istediği idealine karşı olan duygularını takdir etmekle yetinmeyi kâfi görmüştü.

Sultan Abdülhamid’in ifadesiyle “Siyonizm övgüye değerdi” ancak yapılacak fazla bir şey de yoktu. Ayrıca tarafların görüşme masasındaki ilgi duydukları konular da birbirinden son derece farklı olmuştu.

Sultan’ın ilgisi Yahudilere Filistin’de yerleşim yerleri açılmasına müsaade etmekten ziyade Osmanlı Devleti’nin maruz kaldığı ve vücuduna saplanmış bir diken gibi onu derinden rahatsız eden ve hatta kıpırdayamaz kılan moratoryum ilan etme aşamasına gelmiş bulunan kronik mali çaresizliğe çözüm bulmaktı. Bunun için o, Herzl’den ve özellikle de onun mali çevresinden yararlanma arayışı içerisindeydi. Dolayısıyla Herzl’in toprak satın alımı yahut yapılacak bir proje ile sınırlı da olsa Filistin’de bazı yerlerin Yahudi yerleşimine açılması, gerekçesi doğru yahut hayali bile olsa, Avrupa devletlerinin durumdan rahatsız olacakları ve konunun uluslararası bir probleme dönüşebileceği ve dolayısıyla da Filistin’in uluslararası müdahale ve mücadeleye açık hale gelebileceği mazeretiyle izah edilmişti.

Abdülhamid’e atfedilen ancak ona hiçbir surette ait olmamakla birlikte döneminin siyasi yaklaşım ve mantalitesini gayet güzel bir şekilde yansıtmış olan kitapta (hatıratında) da, Herzl’e verilen ret cevabının nedeni ve Yahudilerin Filistin’e yerleşme girişimlerine olumsuz olarak bakışı ve sebepleri:

“Yahudileri ne kadar takdir edersem, Filistin hakkındaki parlak projelerine de o kadar düşmanım” şeklinde izah edilmiştir.

Fakat Sultan Abdülhamid’in böyle düşünmekle birlikte 1908 sonrasında Yahudilerin Filistin’de koloni oluşturmalarına, doğru veya yanlış tartışılabilirse de, ani bir kararla olumlu bakmaya başladığı ifade edilmiştir. Onun bu yöndeki karar değişikliği dolayısıyla o güne kadar Filistin projesinin bir hayal olduğu inancında olan Siyonist teşkilatın önde gelen isimlerinden David Wolffsohn yakın bir gelecekte, 10-15 yıl sonra söz konusu projenin gerçekleşme şansının olduğuna inanmaya başlamıştır.

Fakat Sultan Abdülhamid’in Filistin’i paylaşmamasının en doğru ve kesin nedeni Herzl’in hatıratında yer alan ve ona atfen beyan ettiği gerekçedir.

Sultan Abdülhamid Herzl’in teklifini reddetme nedenini daha ikili arasındaki görüşmenin en başında, belirtildiğine göre, Abdülhamid, Nevlinsky’ye şöyle ifade etmiştir:

“Eğer Bay Herzl senin, benim arkadaşım olduğun gibi arkadaşın ise, ona söyle bu meselede ikinci bir adım atmasın. Ben bir karış bile olsa toprak satmam, zira bu vatan bana değil milletime aittir. Milletim bu imparatorluğu kanlarını dökerek kazanmış ve yine kanlarıyla mahsuldar kılmıştır. O bizden ayırıp uzaklaşmadan, tekrar kanlarımızla örteriz. Benim Suriye ve Filistin alaylarımın askerleri birer birer Plevne’de şehit düşmüşlerdir. Hiç biri baş eğmedi; hepsi muharebe meydanlarında can verdi. İmparatorluk bana ait değildir. Milletinindir. Ben onun hiçbir parçasını vermem. Bırakalım Yahudiler milyarlarını saklasınlar. Benim imparatorluğum parçalandığı zaman onlar Filistin’i karşılıksız olarak ele geçirebilirler. Fakat yalnız bizim cesetlerimiz taksim edilebilir. Ben canlı bir beden üzerinde ameliyat yapılmasına müsaade edemem.”

Filistin’de bir Yahudi yurdunun oluşumu önündeki en büyük ve en aşılmaz engel şüphesiz ki Sultan Abdülhamid’in olumsuz tavrı olmuştur.

Abdülhamid’e atfedilen hatıratta, hatırat her ne kadar ona ait değilse de, onun Yahudilerin Filistin’e yerleşme girişimlerine bakışı güzel bir şekilde özetlenmiş olması dolayısıyla burada zikredilebilir:

“Yahudilerin Avrupa’daki nüfuz ve kudretleri Şark’takinden çok fazladır. Her halde Sâmi unsurlarının fazlasını başlarından atabilmek üzere birçok Avrupa hükümetlerinin Filistin’e yapılacak bir Yahudi muhâceretini hoş görecekleri muhakkaktır.

Fakat bizim memlekette esasen kâfi miktar Yahudi mevcuttur; onun için eğer Filistin'de Müslüman Arap üstünlüğünü idâme ettirmek istiyorsak, Yahudi iskânı fikrinden vaz geçmeliyiz. Öyle bir iskân bizim için dindaşlarımızın idam hükmünü kabul demektir. Çünkü Yahudi ırkının az zamanda memlekete tamimiyle hâkim olacağı muhakkaktır.

Siyonistlerin reisi (Herzl) kendi delilleriyle hiç bir zaman beni iknaa muvaffak olamayacaktır. O kendi nokta-i nazarınca; Yahudi çiftçisinin dermansız eli kuvvetlenip yeniden sapana sarıldığı gün Yahudi meselesi kendiliğinden halledilmiş olacaktır, demekte haklı olabilir. (Herzl) dindaşları için arazi istiyor; galiba artık yalnız zekâları kendilerine kâfi gelmiyor! Fakat Siyonistlerin maksatları Filistin'de yalnız ziraatla meşgul olmaktan ibaret değildir:

Krallık kurmak, devletlerini temsil edecek elçiler göndermek vesaire de istiyorlar. Ben bütün bu milli ihtiras projelerine vakıfım: Her halde Siyonist efendiler benim günün birinde böyle bir teşebbüse yanaşabileceğimi zannetmekle büyük bir safderunluk göstermiş oluyorlar.

Memleketimizin muhtelif taraflarında teb’a sıfatıyla bulundukça ve Babıali’de muktedir memurlar vaziyetini muhafaza ettikçe Yahudileri ne kadar takdir edersem, Filistin hakkındaki parlak projelerine de o kadar düşmanım.”

Filistin’in Yahudi yurdu haline getirilmesi yolunda atılan adımlardan birisi de Ümit Fonu adında bir kolonizasyon fonunun kurulması olmuştur.

Herzl, 1896’da İstanbul’dan dönüşü akabinde konuyu gündeme taşımış ve Filistin’in vatan haline getirilmesi yolunda atılacak adımları finanse etmek üzere böyle bir fonun kurulmasını hararetle teşvik etmiştir.

Herzl’in de Yönetim Kurulu Üyesi olduğu Ümit Fonu’nun temel amacı Osmanlı Devleti’nden Filistin’de toprak satın alınması ve buraya Yahudilerin yerleştirilmesi olmuştur.

Bu anlamda daha o tarihlerde Filistin’de arzu edilen yerleri alabilmek adına Ümit Fonu organizasyonunda bağış kampanyaları başlatılmış ve Yahudi halkı bu kampanyaya maddi destek vermek üzere davet edilmiştir.

Fonun kampanya çerçevesinde öncelikli hedefi 1.000.000 dolar toplamak olmuştu. Zira böyle bir para toplanmadan Filistin’de toprak satın alınmasının gerçekçi olmayacağı düşünülmüştür. Toplanacak 1.000.000 doların 500.000 dolarının arazi satın alımı için harcanmasına, geriye

kalan kısmının ise elde tutularak diğer masrafların karşılanması için sarf edilmesine karar verilmişti. Fakat başlatılan ilk bağış kampanyası ile sadece 250.000 dolar toplanabilmiştir.

Ümit Fonu faaliyetlerini sadece Filistin’de toprak satın alımı ile de sınırlamamıştı. Örneğin 1908 Temmuzunda dünyada Yahudi nüfusunun olduğu her yerde toplantılar düzenlenmesi sağlanmış ve Filistin’e zeytin ağacı dikim kampanyası başlatılmıştır.

Herzl Zeytin Koruluğu / Bahçesi adı verilen bu etkinliğe Filistin’in vatan olması özlemi içindeki her şahsın Ümit Fonu’na 1.5 dolar ödemek suretiyle bir zeytin fidanı alması ve kendi adına koruluğa diktirmesi fırsatı sunulmuştu. Fidan alarak bağışçı olanların isimleri de kayıt altına alınmıştır.

Filistin’e ağaç dikim kampanyası basit gibi görünse de esasen siyasi, dini ve ekolojik açıdan son derece önemli ve anlamlıydı. Böyle bir kampanya ile her şeyden evvel Yahudi halkının ilgisi Filistin’e, eski vatan topraklarına yönlendirilmeye çalışılmış, her bir Yahudi ferdi ile Filistin arasında duygusal bir bağ oluşturulmaya veya var olan bağ daha da güçlü bir hale getirilmeye çalışılmıştır. Yine böyle bir kampanya ve kurulmak istenen manevi bağ ve bağlılık ile pek tabii ki Filistin’in istikbalde Yahudi vatanı haline getirilmesi kolaylaştırılmaya çalışılmıştı. En azından Filistin’i bir Yahudi vatanı haline getirme çabası daimi bir hale sokulmak istenmişti. Ayrıca Filistin’e dikilen her fidan, bu toprakların temel eksikliği olan ormansızlık ve aşırı sıcak olma halinin azalmasına, coğrafyanın daha yaşanır bir yer durumuna dönüşmesine yardımcı olacaktır. Gerçekten de o güne kadar gerçekleştirilmiş olan ağaçlandırma çalışmaları Filistin’i sonraki zamanlarda belli ölçüde yağmurlu hale getirmiş ve kuraklık muayyen ölçüde azalma emareleri göstermeye başlamıştır.

Diğer Yazıları