Tarihin Basamaklarındaki Yahudi Ulus Devleti - I

Prof. Dr. Metin Hülagü

Prof. Dr. Metin Hülagü

Theodor Herzl 26 Aralık 1901’de başkanlığını yaptığı Basel Kongresi’nin açılış konuşmasında “Yahudi problemini ancak Yahudiler çözebilir” demekteydi.

O, döneminin problemi olarak gördüğü anti-Semitizmin nedenlerini bertaraf etmeye çalışmak yerine ondan yararlanmanın daha doğru olacağını düşünmekteydi. Yine o, anti-Semitizm iyi kullanıldığı takdirde “Yahudiler arasında safların sıklaştırılması, dayanışmanın gerçekleşmesi ve bunların neticesinde hürriyetin elde edilmesi kaçınılmazdır” diye inanmaktaydı. Ne de olsa Yahudiler, Herzl’e göre; “milletti, hem de tek milletti. İnançları gereği kendilerini millet olarak görmeleri gerekmekteydi.” Dolayısıyla da Herzl Yahudilere “takibata maruz kalmadan, toplumdan kovulup dışlanmadan ve rencide edilmeden… barış içinde yaşayabilecekleri, kendilerine ait bir vatan” kazandırmak niyetindeydi.

“Yahudi Devleti bir dünya zorunluluğudur!” yaklaşımı ile atılan adımlarda yeni kurulacak vatan için anti-Semitistlerin bir hakiki dayanak, anti-Semitik ülkelerin ise gerçek müttefik” olacakları hesaplanmaktaydı. Şayet Devletler, Osmanlı Sultanı’nın da kabulüyle, Filistin’de bir Yahudi devleti kurulmasını onaylarlarsa Yahudiler de Osmanlı maliyesini düzene sokma sorumluluğunu üstlenecekti. Böylece Avrupa’nın ileri karakolu olarak Filsitin’de “olağanüstü bir şey. . . sosyal deneyler için bir model ülke ve sanat eserleri için bir hazine evi. . . uygar dünya için bir hedef” gerçekleşmiş olacaktı.

Sion'a dönüşün ancak Museviliğe dönüş ile gerçekleşebileceğine inanan Herzl, 9 Haziran 1895’te hatıratının sayfalarına:

“Öncelikle Rus Çar’ı ile Rusya’daki Yahudilerin oradan göç etmelerine izin vermesi konusunu müzakere edeceğim… Sonra da Alman Kaiser’i, Avustruya ve de Fransa ile Cezayir Yahudilerinin durumunu ele alacağım… Duruma göre hareket edeceğim”

diye not düşmekteydi.

O, modern anti-Semitizm’in doğum yeri olan Almanya’dan elde edeceği destek konusunda çok ümitliydi. 1895’te Baron de Hirsch ile yaptı görüşmede:

“Alman Kaiserine gideceğim, beni anlayışla karşılayacaktır… Bırak halkımızı gitsinler! Biz burada zaten bir ecnebi halindeyiz… Bırak buradan çekip gidelim”

diyeceğim diyerek duyduğu heyecanı ona ifade etmekteydi.

Herzl’e göre, Siyonizm eski bir fikrin politik bir ifadesiydi. O, Yahudi Sorunu’nu modern vasıtalarla çözmeyi amaçlamaktaydı. İşin özü ise asırlara sâri Sion’a dönüş özleminin gerçekleştirilmesiydi. Yahudi atalarının vatanı, yerleşim ve işlenmeye elverişli olan Sion, Yahudi halkını kendisine çağırmaktaydı. Yahudi halkı arasında da o yerleri işlemeye ve ekip dikmeye arzulu insanlar vardı.

Herzl’in vatan arayışı Yahudilerin gönlünde yatan vatan duygusu ve hasretini yeniden hareketlendirip alevlendirmişti. Almanya ve İngiltere’nin korumasında neden bir Yahudi vatanı kurulmasındı ki!

Ancak başlangıçta ona inanan ve etrafında yer alan inanmış insan sayısı çok fazla değildi. Hatta uçuk kaçık fikirlerinden ötürü bir kısım kimseler Herzl’i tenkit dahi etmekteydi. Örneğin Herzl Amerikan ve Avrupalı Yahudiler ile birlikte Filistin’de yurt kurmak üzere harekete geçmişken Chicago Israelite böyle bir fikrin gerçekleşebileceğine inanmayanlar arasında yer almaktaydı. Hatta böyle bir fikri, kurulan yeni ülkeler ve Arjantin gibi yerler mevcut iken, gülünç olarak görmekte ve o çerçevede değerlendirmekteydi.

Ancak Herzl çevresindekilere, eğer yeniden bir devlet inşa etmek niyetindelerse her türlü ön kabullerden sıyırılıp her işi her daim yapmaya hazır olmalarını tavsiye etmekteydi.


Evet, gerçekten de Yahudiler Almanya’da, Rusya’da ve daha başka yerlerde yaşamaktaydılar ve yaşadıkları ülkelerin vatandaşı olsalar da esasen onlar öncelikle ecnebiydiler. Zira Hechler’in de ifade ettiği gibi bu ve sair ülkelerdeki Yahudiler, önce ve öncelikle Yahudi milletindendiler, daha sonra Alman, Rus yahut Osmanlıydılar.

Herzl’in geçen asrın sonunda başlattığı yeni eski vatanı oluşturma noktasındaki gayretlerini üç ana başlık altında toplamak herhalde mümkündür. Bunlar:

Bir dizi kongrenin tertip edilmesi; diplomatik faaliyetlerin icrası ve vakıf çalışmalarının başlatılması idi.

Geçen yüzyılın nihayetinde, Hıristiyanlığın gelişi sonrasındaki yıllarda Titus'un esirleri olarak hayatlarını idame ettirebilmiş olan Yahudiler için Siyonist önderlerin vatan arayışı çalışmaları, Avrupa'nın büyük güçleri tarafından, görünürde de olsa, dostane bir ilgi ile karşılanmaktaydı.
Yahudiler Hristiyanlık öncesinde iki kraldan, Cyrus ve Alexander’dan, ata mirası topraklarının kendilerine iade edilmesi konusunda oldukça fazla ilgi ve destek görmüşlerdi. Yirminci asrın sonunda ise 8.000.000 vatansız Yahudi’nin, hâlihazırda hüküm sürmekte olan bir kısım kralın yeniden ilgi ve alaka sahasına dâhil olmaları için görünürde hiçbir engel mevcut değildi.

Bu dönemde Filistin’de bir Yahudi kolonizasyonunun kurulması ve nihayeti itibariyle Yahudi yurdu haline getirilmesinin belirleyici temel unsurları Osmanlı Sultanı, Alman İmparatoru ve Roma’nın manevi kralı Papa olarak gözükmekteydi.

Wilhelm, öyle veya böyle, Filistin’de bir Yahudi kolonizasyonu oluşturulmasına sıcak bakıyor gözükmekteydi. Hatta Herzl’in Abdülhamid ile görüşmesini sağlamak için aracılık bile etmişti. Yine o, Kudüs’e giderken Herzl’i de refakatine almıştı.

Devletlerarası siyasi zemin dönem itibariyle Yahudilere vatan edinilmesini sağlamak üzere hususi toplantıların yapılmasına ve kongrelerin gerçekleştirilmesine uygun gözükmekteydi. Dolayısıyla bu durumun ilk adımı 1897’de Basel’de atılmıştı.

1897’de Basel'de düzenlenen ilk Siyonist Kongre, Yahudi halkının gerçek bir millet olarak yeniden bir vatana kavuşmaları yolunda tarihin basamaklarında atılan en büyük adımlardan birisi olmuştu.

İlki 1897’de gerçekleştirilen Siyonist Kongre’nin ardılları ise sonraki yıllarda birbirini takiben vücut bulmuştu.

Avrupa liderleri bu kongrelere engel olmak bir tarafa genel olarak sempati ile yaklaşmışlardı. Hatta Alman İmparatoru güvendiği bir temsilcisini resmi olarak kongreye göndermiş ve ona toplantının her dakikasını yakından takip etmesi ve alınan her bir kararı doğrudan kendisine bildirmesi görevini vermişti.

Herzl, Siyonist Kongrelerin tertibine ilaveten daha 1896’dan itibaren diplomatik görüşmeler için de harekete geçmişti. Ancak onun gerçek anlamda diplomatik görüşmeler yapmaya başlayabilmesi 1898’den sonra gerçek anlamını kazanmış gözükmektedir. Zira 1898 yılında İsviçre’de ikincisi gerçekleştirilen Siyonist Kongre’ye Amerikan delegesi olarak katılan ve kongrede bir de konuşma yapan Rev. Dr. Stephen S. Wise, Filistin’de yurt edinmeyi Sultan Abdülhamid, İmparator Wilhelm ve Papa ancak mümkün kılabilir demekteydi.

Bu yerinde tespit nedeniyledir ki Herzl tasavvurlarını hayata geçirebilmek için uzun bir süre İstanbul, Kudüs ve Roma arasında mekik dokumak zorunda kalmıştı.

O, ilk olarak ve birkaç defa Alman İmparatoru ile görüştü…

İmparator Wilhelm’in Herzl’in Filistin’deki tasavvurlarına müspet olarak baktığı belirtilse de, fiili katkısı Herzl’i refakatine kabul ederek onunla Kudüs’e kadar gitmesi ile sınırlı kaldı.

Herzl, Dr. Stephen’ın da tavsiyeleri gereği, Kudüs ziyaretinden sonra Papa’nın gönlünü ve olurunu almak üzere Roma’ya gitti…

Lahey Barış Konferansı’na katıldı ve katılan birçok devlet adamı tarafından kabul edildi…

Herzl 1902 ve 1903 yıllarında göçmenlik konusunda görüşmelerde bulunmak üzere İngiliz Kraliyet Komisyonu’na davet edildi.

Bu vesile ile İngiliz hükümeti üyeleri, özellikle de Sömürgeler Bakanı Joseph Chamberlain ile yakın temas içinde oldu. Chamberlain’in vesilesiyle Filistin’in güneyinde Sina Yarımadası’ndaki El-Ariş’te Yahudiler için bir yerleşim yeri oluşturabilmek adına anlaşmaya varmak üzere Mısır hükümeti ile müzakerelerde bulunma imkânı elde etti.

Bu planın, siyasi ve coğrafi şartların elverişsizliği nedeniyle, başarısızlığa uğraması üzerine Herzl, L. J. Greenberg’in aracılığıyla, İngiliz Doğu Afrika'sında geniş bir saha üzerinde ve İngiliz hükümetinin hükümranlığında özerk bir Yahudi hükümeti kurulması konusunu görüşmek üzere tekrar Kahire'ye gitti. Fakat onun bu yön ve yoldaki arayışları da çeşitli nedenlerden ötürü sonuçsuz kaldı.

Herzl, Siyonist hareketin Rus hükümetinin tehdidine maruz kalması üzerine St. Petersburg'a yöneldi ve orada De Witte ile görüştü. Rusya’daki Yahudilerin durumlarının iyileştirilmesi için tekliflerde bulundu.

Nihayet bütün bu koşuşturmalarının hikâyesini, Rusya’nın yaklaşımlarını ve İngiltere’nin teklifini, Ağustos 1903'te toplanan Altıncı Siyonist Kongre'sinde gündem konusu yaptı.

Diğer Yazıları