Sultan II. Abdülhamid’in Amerikası

Sultan Abdülhamid’in iktidarı süresince Amerika’da iktidara gelen Başkan sayısı ondur. Hamidiye Dönemi diye adlandırılan bu döneme paralel olarak en kısa süre iktidarda kalan başkan William Howard Taft, en uzun süre yönetimde bulunanı ise Theodore Roosevelt olmuştur. Sultan Abdülhamid, saltanatta bulunduğu süre boyunca muhatap olduğu Amerikan Başkanları ile yakın bir temas içerisinde olmaya çalışmıştır.

Prof. Dr. Metin Hülagü
Prof. Dr. Metin Hülagü

Sultan Abdülhamid’in iktidarı süresince Amerika’da iktidara gelen Başkan sayısı ondur.

Hamidiye Dönemi diye adlandırılan o dönemde; Ulysses S. Grant, Rutherford B. Hayes, James A. Garfield, Chester A. Arthur, Grover Cleveland, Benjamin Harrison, Grover Cleveland, William McKinley, Theodore Roosevelt, William Howard Taft Amerika’ya Başkan olmuşlardı.
Bu başkanlardan Hamidiye Dönemi’ne paralel olarak en kısa süre iktidarda kalanı William Howard Taft, en uzun süre yönetimde bulunanı ise Theodore Roosevelt olmuştur.

Sultan Abdülhamid, saltanatta bulunduğu süre boyunca muhatap olduğu Amerikan Başkanları ile yakın bir temas içerisinde olmaya çalışmıştır. Ancak iki ülke arasındaki coğrafi uzaklık ve o dönemin ulaşım vasıtalarının sağladığı kısıtlı imkânlar, Amerika’nın Avrupa devletlerine nispetle yeni kurulmuş olması ve uluslararası siyasi arenadaki nüfuzunun sınırlı bulunması ve sair nedenlerden ötürü Türk-Amerikan ilişkileri belli bir düzeyde ilerleme göstermiştir.

Sultan Abdülhamid ABD Başkanları ile kurmak istediği teması öncelikle İstanbul’da bulunan ABD sefirleri vasıtasıyla gerçekleştirmeye çalışmıştır. Bu nedenle o, İstanbul’da görev yapan Amerikan sefirleri ve Orta Elçilerine ziyadesi ile iltifat etmiş ve onlarla yakın bir dostluk kurmaya çalışmıştır.

Sultan Abdülhamid döneminde İstanbul’da ABD sefiri yahut maslahatgüzarı olarak görev yapan Horace Maynard, James Longstreet, Lewis Wallace, Samuel S. Cox, Oscar S. Straus, Solomon Hirsch, David P. Thompson, Alexander W. Terrell, James Burrill Angell, Oscar S. Straus, John G. A. Leishman Yıldız Sarayı’nın bir numaralı misafirleri haline gelmiş, onurlarına Yıldız’da yemekler verilmiş, her biri Yıldız Tiyatrosu’nun her daim özel davetlileri olmuşlardı.
Bu sefir yahut maslahatgüzarlar arasında Lewis Wallace, Alexander W. Terrell ve John G. A. Leishman’ın Sultan Abdülhamid nezdinde özel bir yeri ve önemi vardı.

Abdülhamid Yıldız’a yemeğe ve tiyatroya davet ettiği Amerikan sefirleri ile özel sohbetlerde bulunur, onlara kalp kazandırıcı sözler eder, Amerikan idaresine ve politikasına dair sorular sorarak dostane sohbetler açardı.

Hamidiye Dönemi İstanbulunda görev yapan ABD sefirlerinden biri tarafından kaleme alınarak Washington’a gönderilen bir raporda yer alan aşağıdaki kesit, bir dönemin Türk-Amerikan ilişkilerini göstermesi bakımından olduğu kadar Abdülhamid - Amerikan sefirleri münasebetini ifade etmesi bakımından da dikkate değerdir.

Sultan Abdülhamid ABD sefirine bir sohbeti sırasında:

“İmparatorluğumun topraklarından bir yerleri elimden koparıp alma niyeti taşımayan tek millet Amerikalılardır”

demek suretiyle Amerika’ya görünürde dostane mesajlar gönderirken dönemin Amerikan sefiri de Osmanlıdaki Amerikan algısını:

“Diplomatik ilişkilerimiz olabildiğince dostane bir durumdadır. Türkiye’de şovenizmin dünyanın başka yerlerindekinden daha fazla olduğunu düşünmek yanlıştır. Sultan, Türk -Amerikan ilişkilerine ziyadesi ile alaka duymaktadır… Sultan, sadece 25.000 kadar askeri gücümüz olduğunu öğrendiğinde bu durumdan gözle görülür bir biçimde etkilendi ve: Mutluluklar ülkesi Amerika! dedi”

şeklinde Washington’a raporlar etmişti.

Sultan Abdülhamid payitahtta bulunan Amerikan sefirleri aracılığı ile Türk-Amerikan ilişkilerini, görünürde de olsa, sıcak, samimi, dostane ve yakın tutmaya çalışmakla sınırlı kalmamış, Amerikan Başkanlarına da çeşitli vesilelerle gönderdiği telgraflar yoluyla aynı yakınlaşmayı onlarla da sağlamaya ve sürdürmeye çalışmıştı.

Bu nedenledir ki tam bir siyaset ustası olan Sultan Abdülhamid ABD Başkanları ile çeşitli vesilelerle temas içerisinde olmayı ve özel günlerinde kendilerine kutlama mesajları ile iyi duygularını iletmeyi hiçbir zaman için ihmale etmemiştir.

William Howard Taft’ın Hamidiye Dönemi’nin son kırk gününde Amerikan Başkanı olmasını bir tarafa bırakacak olursak son iki Amerikan Başkanı Abdülhamid’in yakından takip ederek dostane ilişkiler kurmak istediği ABD Başkanları olmuştur denebilir.

Örneğin Cumhuriyetçi Parti mensubu olan William McKinley Amerika Birleşik Devletleri'nin 25. Başkanı olarak 1897 – 1901 yılları arasında görev yaptı. Sultan Abdülhamid seçimleri 1900’de ikinci defa kazanması üzerine McKinley’e, Amerikan Maslahatgüzarı Griscom vasıtasıyla bir mesaj göndermiş ve mesajında McKinley’i en samimi duygularla kutlamıştı. Ayrıca o McKinley’in yeniden seçilmesinden dolayı büyük bir memnuniyet duyduğunu Yıldız Tiyatrosu’na davet ettiği Griscom’a şifahi olarak da ifade etmişti. McKinley’in ABD Başkanlığına devam edecek olmasının Türk-Amerikan ilişkilerinin dostluk esasları üzerine devam etmesini mümkün kılacağını Griscom’a vurgulu bir şekilde belirtmeyi de ihmal etmemişti.

Ancak McKinley’in ikinci dönemki ABD Başkanlığı dönemi çok fazla sürmemiş, 6 Eylül 1901’de Polonya asıllı Leon Czolgosz tarafından suikasta uğramış ve bir hafta kadar sonra, 14 Eylül 1901’de ölmüştür.

McKinley’in tedavi gördüğü günlerde Sultan Abdülhamid Amerikan Maslahatgüzarı Griscom’a McKinley’in sağlık durumunu sorarak bilgi almayı sürdürmüştür.

Bütün çabalara rağmen McKinley uğradığı suikasttan kurtulamayarak ölmesi üzerine onun yerine Başkan Yardımcısı Theodore Roosevelt Amerikan Başkanı olmuştur.

Başkan Roosevelt dönemi Türk-Amerikan ilişkileri açısından sıkıntılı bir dönemi oluştursa da nezaket kurallarının yerine getirilmesi yönüyle olumlu olarak devam etmiştir.

Örneğin Roosevelt, Sultan Abdülhamid’e Abdülhamid’in 1901’deki doğum yıldönümü vesilesi ile bir kutlama mesajı göndermişti.

Roosevelt’in bu noktadaki hassasiyeti Sultan Abdülhamid’in daha evvelce Roosevelt’in doğum gününü kutlaması dolayısıyla bir anlamda mukabil bir kutlama olmuştu. Roosevelt de, Washington’da bulunan Osmanlı sefirinden edindiği bilgi ışığında, Sultan Abdülhamid’in doğum gününü tebrik etmeyi unutmamıştı.

Roosevelt - Abdülhamid yazışmaları Theodore Roosevelt’in Sultan Abdülhamid’e göndermiş olduğu bir başka kutlama telgrafı ile devam etmiştir.

İdrak edilen Kurban Bayramı dolayısıyla Theodore Roosevelt 24 Mart 1902’de Sultan Abdülhamid’e göndermiş olduğu mesajında:

“Bayram dolayısıyla majestelerine en samimi tebriklerimi arz ederim.”

demekteydi.

Sultan Abdülhamid de 25 Mart 1902’de kaleme aldığı cevabi mesajında Roosevelt’e;

“Bayram vesilesiyle şahsımı tebrik etme nezaketiniz dolayısıyla çok mütehassis oldum. Mukabil teşekkürlerimi arz ederim.”

diyerek Roosevelt’e karşı nezaketini belirtmiştir.

ABD’nin İstanbul’daki elçisi John G. A. Leishman’ın Washington’a gönderdiği raporunda ifade ettiğine göre Sultan Abdülhamid Roosevelt’in bayram vesilesi ile kendisini tebrik etmesinden son derece mutlu olmuştur. Sultan Abdülhamid, bayram dolayısıyla düzenlenen ve yabancı elçilerin de davet edildiği bayramlaşma töreninde Amerika elçisi Leishman’a, Roosevelt tarafından kendisine yapılan kutlamadan ötürü duyduğu memnuniyet hislerini ifade etmiş ve Başkan Roosevelt’e samimi teşekkürlerinin hususiyle iletilmesi ricasında bulunmuştur. Ayrıca Roosevelt’in kendisini bayram vesilesi ile tebrik etmesinin Türk-Amerikan ilişkilerinde ilk defa söz konusu olduğuna da dikkat çekmiştir.

Abdülhamid - Roosevelt tebrikleşme ve telgraflaşmaları siyasi krizlere rağmen sonraki zamanlarda da söz konusudur. Örneğin Başkan Roosevelt 1902 yılında Pittsfield’de bir kısım parti mensupları ile birlikte halkı selamlamakta iken ana caddeden geçmekte olan tramvay Roosevelt ve arkadaşlarının kullandığı arabaya çarpmış, kazada Roosevelt’e bir şey olmamışsa da bir kişi ölmüştü.

Bu kaza hadisesi üzerine diğer ülke kral ve hükümdarları Roosevelt’e üzüntülerini bildiren telgraflar göndermişlerdi. Sultan II. Abdülhamid de 4 Eylül 1902’de göndermiş olduğu aşağıdaki telgrafıyla Roosevelt’e geçmiş olsun dileklerini iletmiştir:

"Yıldız, 4 Eylül -

“Ekselansları, Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Theodore Roosevelt: “Büyük bir üzüntü ile kazaya maruz kaldığınızı öğrenmiş bulunmaktayım. Şükür ki ekselansları ciddi bir felakete uğramamışlardır. Bu durumdan ötürü duyduğum memnuniyeti ve iyi dileklerimi ifade etmek isterim.”

Abdul Hamid”

Sultan Abdülhamid’in geçmiş olsun telgrafına Başkan Roosevelt de duyarsız kalmamış ve hemen bir gün sonra 5 Eylül 1902’de:

“Majestelerinin samimi mesajları memnuniyet vericidir, teşekkür ederim.”

cevabı ile kendisine mukabele etmiştir.

O tarihlerde İstanbul’da Amerikan sefiri olarak bulunan ve sefirlikten öte Abdülhamid ile yakın bir dostluk içerisinde bulunan Mr. Leishman bu tür kutlamaların Türk-ABD ilişkilerine olumlu etkilerde bulunacağına, iki devlet arasındaki siyasi krizlerin çözümünü kolaylaştıracağına ve Amerika’nın, diğer devletler gibi, Osmanlı Sultanı nezdindeki değerini artıracağına emin olduğuna dair Washington’a raporlar yazmıştır.

Geçen asırdaki kral ve hükümdarların kendi aralarında bu türden kutlama telgrafları yazıp göndermeleri garip bir şey olmayıp özellikle Avrupa’daki idareciler arasında yaygın bir haldi. Kraliçe Victoria örneğin, kutlamalar konusunda gayet hassas bir karaktere sahipti.

Sultan Abdülhamid’e “Kardeşim – My Dear Brother” diye hitap eden Kraliçe Victoria Amerikan Başkanlarına kutlama telgrafları göndermeyi hiç bir surette ihmal etmez ve doğum günlerinde mutlaka kendilerine tebrik mesajları gönderirdi.

Tabii ki dönemin kral ve hükümdarları arasındaki bu türden yazışmalar siyasi nezaket ve etik gereğiydi. Sultan Abdülhamid de bir cihan imparatoru olarak Amerikan Başkanları da dâhil olmak üzere çağdaşı olan hemen her kral ve hükümdara, yukarıda ifade edilmeye çalışılan tarz ve mahiyette, mutluluklarını kutlayan, acılarını ise paylaşan mesajlar göndermişti.

Evet, krallar ve hükümdarlar arası hal böyle olmakla birlikte, şahsi dostlukları aşan ve ülkelerin geleceğini yakından etkileyen meseleler zuhur ettiği zamanlarda ise krallar ve hükümdarlar arasındaki ilişki kıyasıya siyasi bir mücadele haline dönüşmekten kurtulamamaktaydı.
Geçen asrın Merzifon Amerikan Koleji Tazminat Davası ve bugünkü Brunson Meselesi Türk-Amerikan ilişkilerinin tam da sözünü ettiğimiz türden bir krizi ve mücadele örneği halindedir.

Diğer Yazıları