Seçim mi, atama mı?

Prof. Dr. B. Zakir Avşar

Prof. Dr. B. Zakir Avşar

Bir arkadaşımın sosyal medya hesabında paylaştığı bir kutlama mesajı dikkatimi çekti: “… Parti’nin … ili belediye başkan adaylığına atanan değerli dostum ve arkadaşım …..’ı kutluyor, başarılar diliyorum.”

Belediye başkan adayları seçilen kişiler mi, atanan kişiler mi? Kafam karıştı.

Arkadaşım kafa karışıklığı veya ironi ile böyle bir kutlama yazmış değil. Onun açısından her şey normal. Muhtemelen “atama” sözcüğünü belediye başkan aday adayları arasından tercih edilen kişinin isminin açıklanması olarak görüp kullanıyor.

Ama gerçekten olayı bir şekilde irdelediğimizde sormadan edemiyoruz, adaylar nasıl belirleniyor?

Siyasi partilere tek tek soracak olsak, hepsinin cevabı birtakım kriterlere göre seçildikleri ve seçilenlerin yeniden milletin seçmesi için yarışa girdikleri biçiminde olacaktır.

İkinci kısmı itibariyle doğru kabul etsek bile, birinci kısma aynı şekilde yaklaşabileceğimiz çok veri ve örnek ne yazık ki yok.

Adayların belirlenme süreci “atanıyor” yargısını haklı çıkaracak biçimde gelişiyor.

Siyasi partiler, en fazla oyu alabilecekleri aday ile halkın karşısına çıkmak ve seçimi kazanmak amacıyla adaylarını belirli kriterler üzerinden tespit ederler.

Anket uygulayanı, kendi mensupları üzerinde temayül yoklaması yapanı veya ikisini birden yapanı olduğu gibi hiçbirisini yapmadan ilerde kendisine sorun olmayacak isimlerle yola çıkanı da bulunduğu içindir ki, “atama/atanma”  kavramı aday gösterilme süreçleriyle birlikte kullanılabiliyor.

Siyasi partilerin kendi tercihleridir. Seçmenin karşısına nasıl bir yöntemle aday belirleyerek çıkmak isterlerse öyle çıkarlar.

Ancak sonuçlarına da katlanmaları gerekir. İlerde ayaklarına dolaşacak, rakip olacak düşüncesiyle parti içi kıyıma tabi tutarak güçlü adayların önünü kestikleri takdirde bunu seçmen de görecektir.

“Küçük olsun benim olsun” mantığı da, “Kazanalım da nasıl olursa olsun” mantığı da siyasete zarar verir, küçültür. Partilerin varlık nedeni başarmak ve iktidar olmaktır. Ama bu ancak büyük fikir ve düşüncelerle mümkündür.

Kronik kavgacı adaylar da, her makam ve mevkiye adaylar da yine siyasete itibar kaybettirir. Bunlardan da çok sayıda var maalesef…

Ama partilerin kamuoyu nezdinde belli bir noktaya taşıdığı, itibar gören isimlerini de yeri geldiğinde demokratik teamülleri yerine getirmek suretiyle sahaya sürmesi hem onların hem de onların bilgi, birikim ve deneyiminden istifade edecek olan milletin hayrınadır.

Siyasette çok üst makamları görmüş, devlet hayatında isim yapmış kişilerin yerel yönetimlerde vazife almak için kolları sıvaması ise o şehirler için bir şans, o kişiler bakımından da övülesi, fedakarca bir davranış olarak değerlendirilmelidir.

Partiler arası son dakika transferlerinin de kesinlikle kimseye faydası olmamaktadır. Amaç rakibe kaybettirmek için ise bu yöntem hiç ahlaki değildir; karşısındakine kaybettirmeye çabalarken kendisinin de yıpranmış ve esas kitlesiyle arası bozulmuş birini “atama” yoluyla ve hatta ithal ikamesi yoluyla aday yapması öncelikle kendi tabanına sonrasında o şehre yazık etmektir. Hatta kendinden adaylara karşı ciddi bir etik ihlaldir.

Daha önce de çeşitli vesilelerle ifade ettim, siyasete yeni yüzler, yeni sesler kazandırmak lazımdır. Hep aynı isimler, yüzler, sesler ve artık gerçekleşmeyeceği halde her seçim öncesi ısıtılıp ısıtılıp seçmenin önüne sürülen fikir ve projelerle de iş yürümemektedir.

Diğer Yazıları