Öyle tuhaf zamanlardan geçiyoruz ki, kendisinden başka sarılacak kimsesi kalmıyor insanın...

İzzet Çapa

İzzet Çapa

Fikrine, yüreğine güvendiğim dostlarımdan biri, bozuk atarcasına çıkıştı geçen akşam sohbet ederken… ‘İyi de birader bir gün bakıyorum aşktan dem vuran, mutluluktan havalara uçan şeyler yazıyorsun. Sonra bir kaç gün geçmeden bir bakıyorum keder çökmüş kalemine. Bir hüzün, bir öfke almış başını gitmiş; aşkı koymuşsun hedef tahtana ve var gücünle ona saydırıyorsun…’
Haklıydı haklı olmasına da; kim böyle değildi ki?
‘Bak bakalım etrafına kaç kişi aradığı aşkı yaşıyor. Kaç ilişki, kaç evlilik o ilk günkü heyecanı, mutluluğu taşıyor? Şimdi bana nerde o eski sevdalar defterini açtırma. Tamam, yaşımız elliyi devirdi ama lüzumsuz nostalji yaptırma!
Fakat sen de şunu kabul et ki, zamana yenildi bazı duygular.
İçleri boşaldı, kıymeti azaldı, kıymet bileni neredeyse hiç kalmadı.
Sadece başka yaşamlara gitmek zor geldiği için sürüyor bazı ilişkiler ve yalnızca yeni bir hayat inşa etmenin zahmetinden korkulduğu için devam ediyor maalesef evlilikler…’
Dikkat kesilmiş dinliyordu beni…
Belli etmiyordu pek ama galiba bizimki de aynı dertlerden muzdaripti.
Ben de o hızla soluksuz devam ettim konuşmaya…
Şu sıralar elimden düşmeyen bir kitap var; ‘Aşk Yüzyılı Bitti.’
Aslına bakarsan 2013’te çıkmış ama ben yeni tanıştım.
Nuran Yıldız Hoca, benim sana el yordamıyla tarif etmeye çalıştığım şeyi sosyolojik ve psikolojik olarak yatırmış masaya. Ve aşkın zamana neden mağlup olduğunun koordinatlarını bir bir koymuş ortaya. Bana bozuk atacağına, oku da gör 21. yüzyıl aşklarının hazin halini…
‘Durum o kadar vahim mi’ dedi…
Öylesine feci ki, bir gün benim gibi aşktan mutluluk sarhoşu şeyler karalıyorsun. Ertesi gün zamanın acımasız ruhu dikiliyor karşına bütün gerçekliğiyle, oturup karalar bağlıyorsun. O yüzden bundan sonra mümkün mertebe anı yaşamaya çalışacağım. Aşk olursa ne mutlu ama olmazsa da kafamı hiç takmayıp, kendi kendime sarılacağım. Bunca yıllık arkadaşımsın, sana da tavsiye ederim’ dedim.
İkimiz de, asla beceremeyeceğimizi bile bile dalıp gittik uzaklara…
Fondan Sezen’in nefis ‘Yalnızlık Senfonisi’nin hüzünlü nağmeleri geliyordu kulağıma…
Ah min’el aşk…

Diğer Yazıları