Sahile vuran “Sarı Kafa” değil, Ortadoğu!

Prof. Dr. Metin Hülagü

Prof. Dr. Metin Hülagü

Birkaç gündür, Karadenizli bir demirci ustasının nitelemesiyle, “Sarı Kafa” (Trump)’ın akıbetinin kötü olacağından bahsediliyor. Sarı Kafa’nın sahile vuracağı belirtiliyor.

Oysaki, kanaatimce, sahile vuracak olan ne Sarı Kafa’dır ne de Amerika. Ne de böyle bir şeyin olması mümkündür… Sahile vuran ve halihazırda vurmaya da devam eden, genelde İslam dünyası, özelde ise Ortadoğu’dur.

Bugün İslam ve İslam Dünyası denilince akla hemen ilk gelen şey; kan, gözyaşı, savaş, çatışma, katliam, terör, terörist, bomba, göç, sefalet..tir. Bütün bu olumsuzlukların her biri esasen sahile vuruştur…

Oysaki insanlık daha dün, bütün dünyada 21. yüzyıla büyük kutlamalar ve şenlikler içerisinde girdi. Milenyum (Millenium)... tanımlaması hemen her yerde afiş edilip konuşuldu. Milenyumdan sonraki zamanlara büyük ümitler atfedildi, büyük beklentilere girildi… Ne de olsa insanlık İki bininci Yıl’a girmekteydi…

Gerçi bir kısım endişe ve korkular da hissedilmiyor değildi … Teknolojik alt yapılarda sıkıntıların olabileceği… 2000 yılını rakamsal olarak yanlış algılama ihtimalinin yüksek olması nedeni ile bilgisayar sistemine bağlı bankaların zor günler geçirebileceği… mudi hesaplarında kargaşa yaşanabileceği ve daha bir hayli endişe dile getirilmekteydi...

Nihayet Milenyuma girildi. Ancak, bilişim teknolojisi hayatımızı ziyadesi ile  istila etmiş ve bizi adeta kendisine esir kılmış olmasına rağmen dillendirildiği biçimi ile hiçbir yerde hiçbir aksilik gerçekleşmedi. Ayrıca büyük coşku ile kutlanan Milenyumun o ilk gecesinde gökyüzünü aydınlatan suni ve kimyasal parıltıları da çok uzun sürmedi. Sevinç, şenlik ve beklenti dolu kutlamalar anlık bir şa’şaya ve muhteşem bir manzaraya sebebiyet verseler de, adeta bir köpük misali, bir çırpıda eriyip sönüverdi.

Çok geçmeden asıl can yakıcı ve yıkıcı patlama ve dip dalgalanma başladı… İslam dünyasında, Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da bütün dünyayı lala çeviren hadiseler vardı.

İlk kıpırdanmaları Orta Asya’da Kadife Devrim şeklinde kendisini gösteren söz konusu alevlenmelerin İslam ülkelerindeki versiyonun adı yakıcı ve yıkıcı bir Arap Baharıydı.

İslam dünyasında art arda gerçekleşen dip dalgalanma neticesinde çeyrek asırdan fazla bir zamandır saltanat süren, Amerika ile her daim iş birliği içerisinde olan ve bizim de öyle veya böyle kanıksadığımız liderler tepe taklak yıkılıverdi.

Kimi çölde bata çıka kaçarken, kimi bir çukurda toz toprak içinde saklanırken ya vurularak öldürüldü yahut boynuna takılan yağlı urganın ucunda can verdi.

Söz konusu yakıcı ve yıkıcı patlama ve dip dalgalanma sadece İslam coğrafyasının liderlerini değil, halkını da tarumar etti. Binlerce, on binlerce ve hatta milyonlarca insanın hayatını bitirdi. Şehirler harabeye döndü. Ülkelerin coğrafyaları yaşanabilir olma özelliğini kaybetti. Hükümranlık hakları ve olanakları tamamen tükendi. Ortadoğu adeta insan mevcudiyetinden tecrit edildi. Boşaltıldı. Issızlaştırıldı. Geride kalan sadece ve sadece kan ve gözyaşı oldu.

Bütün bunları tabii ki en başta Amerika yaptı. Tabii ki ona destek olan Avrupa devletleri de yapılan işlere payandalık etti.

Milenyum’un daha ilk çeyreği bile yaşanmadan İslam dünyasında derin acılar yaşandı. Geçen asırda Batı tarafından inşa edilen devletler yine Batı tarafından imha edildi. Ülkeler, insanları, coğrafyaları, medeniyetleri, siyasi ve askeri hakimiyetleri, kısacası her türlü özellikleri ile sıfırlandı. Artık Ortadoğu’da güven içinde olunabilecek bir yer, içinde huzurla dolaşılabilecek bir şehir, ibadet edilebilecek tahrip edilmemiş bir cami, alışverişe gidilebilecek bir çarşı, kitap okunabilecek bir kütüphane, çay içilebilecek bir park, bahçe veya bir kıraathane kalmadı…

Ortadoğu’nun insanına ve coğrafyasına dokunulmamış sadece birkaç ülkesi kaldı. Ancak onların da hemen hepsi, yakılıp yıkılan önceki ülkeler gibi, Amerika’ya göbekten bağlı. Hemen hepsi işbirlikçi. Hemen hepsi tetikçi.   

Bu durumları onlara maruz kalacakları müstakbel akıbetten kurtulma şansı sağlar mı sorusunun cevabı son derece şüpheli.

Amerika, Ortadoğu’ya attığı ilk kemendine takılan İslam ülkelerini bütünüyle boğdu. Canlarına kıydı. Bundan sonra o ülke ve coğrafyaların teröristlerden, anarşistlerden temizlenmeleri, neşv ü nema bulmaları, terakki ve tekamül kaydetmeleri bir tarafa, nefes alıp hayat bulmaları dahi doğrusu gerçek ötesi.

Amerika şimdilerde Ortadoğu’ya ikinci bir ölümcül kement atma peşinde.

Kementleri zaten kendi elinde olan ancak birinci kementten kurtulup hayatta kalan bu ülkelerin ortak özelliği kapital zengini olmaları.

Amerika’nın ikinci kementle ulaşmak istediği hedef, Ortadoğu’nun Emirlik ve Krallıklarının halklarından çaldıkları, Amerika bankalarına yatırdıkları ancak kendilerinin de doğru dürüst kullanamadıkları fakat sureta sahip oldukları trilyon dolarlar…

Suud’lu Prens’in yakın zamanlardaki uygulaması Amerika’nın atacağı söylenen trilyon dolar kemendinin bir ön uygulaması ve nabız yoklaması mıydı acaba…

Böyle bir kemendin atılmasını arzu etmeyiz ama atılması halinde Ortadoğu ülkelerinin reel mevcudiyetlerinden bahsedilebilir mi artık? Potansiyel bir tehlike oluşturdukları düşünülebilir mi artık? Halkına ve ülkesine harcamayıp Amerikan kasalarında hiçten yere sakladığı paralar nedeni ile kendilerine saygı duyulabilir mi artık?

Ortadoğu ve İslam Dünyası vardır denebilir mi artık?

...

O takdirde denebilecek tek şey kalmaktadır geriye:

Ruhları şad olsun…

 

Geçen süre içerisinde Amerika Ortadoğu’ya attığı kemendin bir benzerini de Türkiye’ye attı.

Gerçi bir kere değil, hem de iki kere attı.

Mertçe değil, namertçe attı. Kemendi atarken zaman olarak gündüzü değil, emeli gibi kara olan, geceyi tercih etti.

İlk kement 15 Temmuz gecesi, ikinci kement bayram öncesine denk getirildi.

İlk tecrübe neo-klasik bir denemeydi.

İkinci tecrübe ise nispeten yeniydi.

Neticede ise her iki kementleme girişimi de tam bir fiyasko ile neticelendi.

Kanaatim o ki Amerika Türkiye’yi zapt u rapt altına almak için kovboyluğa devam edecektir.  Yeni kementler atmayı deneyecektir. Ancak daha dün emperyalizme karşı Çanakkale’de 250 bin evladını gözünü kırpmadan bu topraklar için şehit vermiş bir millet dün olduğu gibi bugün de, Yeni Türkiye’de, dik durmasını bilmiştir. Dik durmayı başardığı sürece de, her ne suretle olursa olsun, Amerikan kemendi altına girmeyecektir.

Diğer Yazıları