"Sadece Müslümanlara ve Yahudilere güvenirim"

Prof. Dr. Metin Hülagü

Prof. Dr. Metin Hülagü

Sultan II. Abdülhamid ve Theodor Herzl

- Centilmence bir mücadele -

Hamidiye döneminin en önemli konularından birisi Filistin Meselesi yahut Sultan II. Abdülhamid – Theodor Herzl ilişkisidir.

Bugüne değin her iki konuya dair pek çok şey yazılıp çizildi. Bazen abartılar, bazen kutsamalar yahut lanetlemelerle dolu ifadelerle ikili ve ilişkileri anlatılmaya çalışıldı. Bütün bunlara rağmen konu hala önemini ve güncelliğini devam ettirmektedir ve uzun bir süre de devam ettirecek gözükmektedir.

Sultan Abdülhamid şüphesiz ki bir imparatordu. Theodor Herzl ise vatansız kalmış bir millete vatan kurma çabasındaki idealist bir Siyonist. Orantısız konumdaki bu iki ismin yolları Filistin coğrafyası dolayısı ile kesişmişti.

Sultan Abdülhamid ve Theodor Herzl İstanbul’da Yıldız Sarayı’nda bir kaç defa görüşmüş ve birbirleri hakkında karşılıklı kanaatler edinmişlerdi. Sonraki zamanlarda da birbirlerini yakından izleyip çalışmalarını takip etmişlerdi.

Sultan Abdülhamid’in Theodor Herzl hakkındaki kanaatini tam olarak bilemesek de Theodor Herzl’in Sultan Abdülhamid hakkındaki kanaatini, hatıratında yansıttığı kadarıyla, az çok öğrenebilmekteyiz.

Şunu hemen belirtmek gerekir ki, ne Sultan Abdülhamid Theodor Herzl’e karşı, ne de Theodor Herzl Sultan Abdülhamid’e karşı kişisel bir kin ve nefret içinde olmamışlardır. Her ikisi de birbirlerine karşı oldukça ince bir siyaset izlemiş ve centilmence davranıp mücadele etmişlerdir. Bu durum en azından konuya dair kâğıda dökülen satırlarda ve kaleme alınan kitaplarda bu şekildedir. Hüküm de, malum, zahire göredir.

Taraflar arasında ince bir siyaset üzerine kurulu olduğunu gördüğümüz ilişki tabii ki bütünüyle çıkarlara dayalıydı.

Sultan Abdülhamid, emanetindeki imparatorluğu parçalanmaktan ve dağılmaktan kurtarmaya gayret etmişken Theodor Herzl ise kendi milletine vatan oluşturma idealini realize etmeye çalışmıştır.

Sultan Abdülhamid’in politikasının esası, her alanda olduğu gibi bu noktada da, barıştı. O iktidarı süresince her halükarda barıştan yana olmuş ve barışçı bir siyaset izlemeyi tercih etmişti. Onun bu siyasi tercihi dış politikada geçerli olduğu gibi insani ilişkilerde de geçerliydi. İnsanları kaybetmek, onları karşısına almak ve onları düşman edinmek yerine onları kazanmayı her daim tercih eden bir siyaseti mevcuttu. Bunu sağlamak için de o kendince muayyen politik unsurlar ve uygulamalar geliştirmişti. Gönülleri hoşnut etmek ve kalpler arasında sıcak ilişkilerin kurulmasına kapı aralamak, en azından olumsuz bakış ve yaklaşımları nötürize etmek, hatırı sayılır gördüğü veya kendince siyasi öneme sahip bulduğu kimseleri kazanmak niyeti ile değer bulup önem verdiği kimselere hediye ve nişanlar takdim etmişti.

Bu anlamda o Theodor Herzl ile Mayıs 1901’de gerçekleştirdiği görüşmenin akabinde onu, bir defa daha nişanla taltif etmişti. Birinci Dereceden Mecidiye Nişanı ile onu teshir (büyülemeye) etmeye çalışmıştı. Bu o dönem Osmanlısının en büyük ve en önemli nişanıydı.

Abdülhamid, Herzl’e sadece Mecidiye Nişanı vermekle kalmamış, sonraki yıllarda gerçekleşen görüşmelerinden birinde de yine ona elmastan bir kravat iğnesi hediyesi etmişti.

Herzl de Abdülhamit’e hediye edilmek üzere Eski Türkçe harfli ilk daktiloyu özel olarak onun için imal ettirmişti. 

Kendisine verilen hediyenin Herzl için anlamı tabii ki sembolikti. Abdülhamid için ise uygulamaya çalıştığı gönül alma politikasının icrasından başka bir şey değildi. Her iki taraf da bunun kat’i surette bilincindeydi. Örneğin Herzl, Sultan’ın kendisine takdim ettiği nişan ve hediyeler için hatıratında;

“Sultan’ın bana takdim ettiği ne kırmız kurdele ne de sarı elmas beni etkiledi. Bu tür şeyler her duyarlı insan gibi beni de bütünüyle etkilemedi. Bunların bana göre, ne eksik ne de fazla olmadan sükûnetle takdir edebileceğim, sadece politik önemleri vardı…”  

demekteydi.

Ancak böyle bir nişan ve hediyenin takdim edilmiş olması iki isim arasındaki ilişkinin son derecede düzeyli ve centilmence gerçekleşmiş olduğunu göstermesi bakımından önemlidir.

Herzl’in Dilinden Abdülhamid

Herzl 21 Mayıs 1901'DE İstanbul’dan ayrıldığında günlüğüne Sultan Abdülhamid’e ilişkin intibalarını şu ifadelerle kaydetmişti: 

“Sultan’ın benim üzerimde bıraktığı intiba onun zayıf, gevşek fakat tamamen iyi bir insan olduğudur. Onun korkunçluğuna da inanmıyorum, sinsiliğine de. Onu daha çok soyguncular, reziller ve soysuzlardan müteşekkil bir çemberin içinde derinden bedbaht bir mahpus gibi görmekteyim. Siyonist hareketin sorumluluğunu taşımamış olsam gidip şimdi bu zavallı mahpusa özgürlüğünü kazandıracak bir makale kaleme alırdım. II. Abdülhamid Han, ülkeyi güvensiz ve mutsuz kılan ahlaksız düzenbazlar grubunun adıdır… Bu çevredir ki her türlü rezilliği yapmakta ve onun namına yapmış gözükmektedir… Yıldız Sarayı kliği tam bir mücrimler çetesidir. İcra ettikleri her cürümden sonra şuraya buraya dağılıyorlar ve sanki her şey hükümdar adına yapılmış gibi hiç kimse mesul olmuyor.”

Siyonist yazar Marvin Loventhal de, Menrah Journal’de kaleme aldığı bir yazısında Herzl’in Sultan Abdülhamid ile yapmış olduğu görüşmelerden birini şu şekilde tasvir etmişti:

“Sultan, tam olarak resmini çizdiğim üzere, küçük, ince, kanca burunlu, tümüyle boyalı sakalı, zayıf, titrek sesiyle karşıma oturdu. Üzerinde, elmaslarla süslü Selamlık üniforması vardı, eldiven takmaktaydı… Bana elini uzattı ve oturduk. Son derece rahat olan minderlere gömülü verdim. Kendisi, kılıcı dizlerinin arasında olduğu halde, bir divana oturdu. İbrahim de bazen oturdu bazen kalktı. Sultan, (Mabeyn Teşrifatçısı) İbrahim’e hitap ederken kendisini dikkatle gözlemledim. Ben tercümana Fransızca olarak konuşurken Sultan da beni gözlemliyordu.”

Herzl Aralık 1901’de Basel’de gerçekleştirilen Siyonist Kongre’nin açılış konuşmasında Mayıs 1901’de yaptığı görüşmenin tecrübesiyle;

“Abdülhamid ilgili ve Yahudilere karşı iyi niyetli biridir”

demekteydi.

London Daily Mail’e vermiş olduğu bir demeçte Sultan Abdülhamid ile ilgili izlenimlerini ise yine o şöyle ifade etmişti:

“Sultan benimle gayet nezaketli bir şekilde konuştu. Onu o kadar nazik ve hoş bir beyefendi olarak gördüm ki insan nerede ise onun kudretli bir hükümdar olduğunu unutuveriyordu. Görebildiğim kadarıyla modern yaşamın en son gelişmeleriyle temas halinde olup Osmanlı İmparatorluğu’nun bir şekilde içinde bulunduğu bazı ortaçağ fikirlerinden de aşikâr bir surette uzak durmaktaydı.”

Herzl’in Abdülhamid’i Selamlaması

Herzl, Aralık 1901’de Basel’de gerçekleştirilen Beşinci Siyonist Kongre’nin açılış konuşmasında, Mayıs 1901’de yaptığı görüşmenin tecrübesiyle,

“ilgili bir dosttur ve Yahudilere karşı iyi niyetli biridir”

diye tarif ettiği Sultan Abdülhamid’e bir de mesaj göndermişti.

O, Yıldız Sarayı’na göndermiş olduğu mektubunda, daha evvelce topladığı ve başkanlığını yaptığı ilk iki Siyonist Kongresi’nde, kendi ifadesiyle;

“Toplanan ilk iki kongrede açıktan açığa ve halisane bir surette müzakerede bulunduk. Tüm yanlış anlaşılmaları bertaraf etmek üzere her bir toplantımızın başlangıcında padişaha kulluğumuzu arz etmeyi vazifeden saydık”

demekteydi.   

Herzl, tahta çıkışının 24. yıldönümü dolayısıyla Abdülhamid’in gönderdiği bir telgrafla saltanatını bütün dünya Siyonistleri adına tebrik etmekteydi.

“Yüce Haşmetmeab Hazretlerine

Halife Abdülhamid Han,

Yıldız, İstanbul.

Yüce Haşmetmeab Hazretlerine görkemli hükümdarlığının refahı ve uzun ömürlü olması için tüm ülkelerin Siyonistleri adına en sıcak ve en içten dileklerimi tahtınızın eşiğinde sunmaktan şeref duyarım.

Theodor Herzl,

Merkezi Siyonist Komitesi Başkanı,

Turkenstrasse 9, Viyana.”

Sultan Abdülhamid de Herzl’e;

“Kalbi teşekkürlerini ve en samimi ve halisane temennilerini”

ifade eden mukabil cevâbî telgrafını göndermişti.

Abdülhamid’in Yahudilere Bakışı

Sultan Abdülhamid Filistin’e göç yasağı getirmekle birlikte Yahudilere karşı gayet olumlu davranmaktaydı.  

Sultan Abdülhamid iktidarı döneminde Yahudilere hep kibar davranmış ve onların herhangi bir zarara uğramamaları veya bir kötülüğe maruz kalmamaları için elinden geleni yapmıştı.

Ayrıca Abdülhamid Herzl’e koloni oluşturma iznini vermemişse de hükümranlığı boyunca Yahudi halkının bir dost ve koruyucusu olduğunu ilan etme izninde bulunmayı Herzl’den esirgememişti.

O Herzl’e hitaben bu duygularını şöyle ifade etmişti:

"Ben her zaman Yahudilerin dostu oldum. Sadece Müslümanlara ve Yahudilere güvenirim. Teb’amdan diğerlerine aynı ölçüde itimadım yoktur."

Sultan Abdülhamid kendilerine Filistin’de toprak satmak yerine, Mabeyn Teşrifatçısı İbrahim Bey vasıtasıyla İstanbul’u terk etmeye hazırlanan bu mücadeleci Siyonist’i: 

“Size Zât-ı Şâhâne’nin son derece sempatisi ve hürmeti vardır. Sizin kavminiz için yapmak istediğiniz asil bir şeydir. Siyonizm esasen asildir”

şeklinde bir mesajla uğurlamış, ona ve idealine karşı beslediği duygularını beyan etmiş ve mücadelesinde kendisini takdir etmekle yetinmeyi kafi görmüştür.

Herzl’in İbrahim’in aktardığı bu mesaja mukabil cevabı ise,

“teşekkür etmek ve Türkiye’nin dostu ve Yahudi yanlısı Sultan’ın bağlısı olarak kalacağını”

ifade etmek olmuştur.

Abdülhamid bu kişisel tutumu ve Yahudiler hakkındaki iyi temennilerine rağmen Filistin’de kurulması ön görülen Yahudi yurdunun oluşumu önündeki en büyük ve en aşılmaz engel olarak da mevcudiyetini sürdürmüştür.

 

 







 

 

Diğer Yazıları