PPK üyelerine çağrı

Prof. Dr. Göksel Aşan SuperHaber'e yazdı

Göksel Aşan
Göksel Aşan

Haziran sonu itibariyle 24 Temmuz’daki TCMB Para Politikası Kurulu toplantısı ile ilgili spekülasyonlar başlamıştı. Son bir hafta onlarca yazı, rapor, konuşma vs yayınlandı. Sonunda karar günü geldi. Gerçi malum çevreler çoktan PPK’nın ne yapması gerektiğine karar vermiş durumda ama yine de toplantının sonunu beklemek zorundalar. Karar vermişler dedik, zira faiz artışının kesin olduğunu zaten tartışmıyorlar. Tartışma 100 baz puan mı 125 baz puan mı olacağı üzerine. Yani öyle 50, 75 gibi oranlar da bunları kesmiyor. Bir de aralarında Merkez’den sürpriz bekleyenler de var. Hemen uyaralım sürpriz politika faizini arttırmamak değil tam tersine 200, 250 baz puan arttırmak. Bu sürprizden ne kadar mutlu olacaklarını da gizlemiyorlar.

Peki PPK neredeyse tartışmasız doğru kabul edilen bu kararı neden alsın? Hangi veri bu faiz artırımını gerekli kılıyor? PPK daha önce 23 Mayıs tarihinde GLP üst limitini 300 baz puan artırmış ve hemen arkasından sadeleşme hamlesini yapıp bir haftalık repo faizini, politika faizi olarak ilan etmiş ve oranı da %16,5 olarak belirlemişti. Çok geçmeden 7 Haziran toplantısında 125 baz puanlık daha artış yapmıştı. Tüm bu hamleler enflasyon oranını aşağı çekmek için yapılmış olmalı. Zira TCMB kanununda fiyat istikrarını sağlamaktan sorumlu ve bunun için de kendisine sağlanmış bir araç bağımsızlığı var. Dalgalı kur sisteminde olduğumuz için Merkez’in bir kur hedefi olduğundan ve bu hamleleri o yüzden yaptığından söz edemeyiz.

Burada hemen bir tespit yapalım. Şu an karşı karşıya olduğumuz fiyat artışlarının temel dinamiği özellikle kur artışından ve enerji fiyatlarından kaynaklanıyor. Yani bir yandan hammadde ve enerji fiyatları yükseliyor diğer yandan kur geçişkenliği yolu ile maliyetler artıyor. Tabii ki talep artışının da katkısından söz edilebilir ama bunun ikincil önemde olduğu ortada. Bu tespite bir bilgiyi de ekleyelim. Kur geçişkenliği kurlarda artış olur olmaz bunun fiyatlara yansıması anlamına gelmiyor. Yapılan tüm çalışmalar fiyatlara yansımanın zamana yayıldığını ve birebir olmadığını gösteriyor. Bu tespit ve çok basit bilgiden hareketle kurlar bugün sabitlense dahi fiyat artışları üzerindeki etkisinin bir süre devam edeceğini söylemek mümkün.

Şimdi bir soru soralım. PPK haziran başında politika faizini bir kez daha arttırıp %17,75 düzeyine çıkardığında bunun etkisini hemen görmeyi ve haziran enflasyonunun hız kesmesini mi bekliyordu? Elbette hayır. Zira böyle bir kararın etkisi en iyi ihtimalle temmuz enflasyonunda (o da sınırlı olarak) görülebilir. Diğer yandan şayet başarılı olursa enflasyonist beklentileri kırabilir. Ancak tekrar edecek olursak haziran enflasyonuna bir etkisi olmaz. O zaman bir soru daha; bugün elimizde beklentinin oldukça üzerinde gelmiş bir haziran enflasyonu verisi varken, yani yapılan faiz artışlarının muhtemel etkilerine dair henüz hiçbir veri belli olmamışken yine bir faiz artışı gerektiğini iddia etmek ne kadar anlamlı? Burada verilebilecek tek cevap var. O da, PPK’nın haziran enflasyonuna dair bir tahmininin olduğu ancak oranın bunun oldukça üstünde geldiği ve tahmin ettiği orana göre yaptığı faiz artışının gerçekleşen dikkate alındığında yetersiz kalacağı, sonuç olarak bu farkı kapatmak için bu artışın gerektiği.

Bir an için bu cevabın doğru olduğunu kabul edelim. Yalnız haziran ayındaki enflasyon tablosunun anormalliğini de not edelim. Özellikle açıklaması gerçekten güç bir gıda fiyatları artışı ve beklenenden çok daha sınırlı gerçekleşen giyim fiyatları düşüşü bu anormalliği gösteriyor. İddiamız o ki, bu durumda PPK açısından daha doğru olan faiz kararını vermeden önce temmuz enflasyonunu da görmesi ve haziranın bir anomaliden ziyade bir trend olduğundan emin olması gerekir. Zira PPK istediği zaman acil toplanıp politika faizine dair karar alabilir. Eğer ağustos başında enflasyona dair haziran kaynaklı endişeleri devam ederse PPK üyeleri toplanıp faizlerde bir artışa gidebilirler. Ayrıca haftalık ve gecelik fonlama miktarları değiştirilerek fonlama maliyeti politika faizinin üzerine çekilebilir. Şayet TCMB “gereğinden yüksek” faizlerin olumsuz etkilerinden endişe ediyorsa yapması gereken budur. Lakin malum çevrelerin böyle kaygıları olmadığı ortadadır. O yüzden onlar kararlarını çoktan vermiş durumdalar.

Burada yazıyı fazla uzatmadan bir tespit daha yapacağız. O da PPK kararlarına dair beklentilerin artık bir sınav, bir test haline getirilmiş olması. Uzun zamandır aynı senaryo tekrarlanıyor. Daha iki hafta öncesinden bu PPK toplantısına dair yine aynı söylemler başlamıştı; “PPK faiz artırımı kararı alarak bağımsızlık testinden geçmeli”. Zira faizin artması gerektiği tartışmasız doğru. Şayet Merkez bunu yapmazsa bağımsızlık sınavından kalacak. Bağımsız olmayan bir Merkez Bankası’nın da güvenilirliği kalmaz. Bu durumda sermaye çıkışı hızlanır ve kur hızla yukarı çıkar. İşte bu yüzden faiz artışı şart. Tam bir kuşatılmışlık değil mi? Yalnız bunda kendi kabahatimizi ve bu kuşatılmaya maalesef izin verdiğimizi de göz ardı etmeyelim. Bu seferki PPK toplantısına dair bir özel durumu da belirtmekte fayda var. O da 24 Haziran’ın ardından yeni bir dönemin başlaması ve bu yeni dönemde ekonomi yönetiminin tek elde toplanması. Daha atanır atanmaz yeni Bakanımız Berat Albayrak ismi üzerinde koparılan “yaygara” ve bu PPK da alınacak faiz kararının Albayrak için de bir sınav olacağı yönündeki algı operasyonu meseleyi daha da belirginleştirmiş durumda.

Tercih PPK üyelerinindir. Ya “bağımsız” karar alacaklar ve bu kuşatılmışlığa bir cevap verecekler ya da bağımlılıklarını perçinleyecekler. Unutmasınlar ki bugün malum çevrelerin “beklentilerine” uygun alacakları bir kararın çok ciddi maliyetleri olacak. Üstelik bir sonraki toplantıya kollarını biraz daha bağlamış, teslimiyetlerini biraz daha arttırmış olacak. Lakin PPK toplantısının sonunda, enflasyondaki gidişatı takip ederek faiz kararlarını ona göre vereceklerini açıklamayı seçerlerse hem ekonomiye gereksiz yeni maliyetler yükleme riskini almayacaklar hem de gerçekten “bağımsız” olduklarını gösterecekler.

 

Diğer Yazıları