Playboy dervişten egosantrik ermişe manzaralar

Demet Cengiz

Demet Cengiz

“Yara ışığın içeri sızdığı yerdir.”

“Kusursuzluğu unutun. Her şeyde bir çatlak vardır, ışık içeri böyle girer.”

“Çatlaklar kutsaldır çünkü ışığı içeri sızdırırlar.”

Yukarıda okuduğunuz sözlerin ilki Mevlana’ya, ikincisi Leonard Cohen’e ait; üçüncüsü ise bir müzik dergisinin sloganıydı.

Konfor alanının içinde sefa süren hiç kimse kayda değer bir iz bırakmamıştır bu dünyaya.

İçinde mücadele, bozgun, gayret, çok çalışma ve (ve belki de ilahi) ilham olmayan bir zafer de yoktur kişisel hayatlarımızda.

Bir önceki yazımda endüstri ve teknoloji devrimlerini geçirmiş, doğadan kopmuş insanın kafa karışıklığını yazmıştım. O yazı, şimdi yazacaklarımın bir girişiydi aslında. Ve bu hiç kolay bir yazı olmayacak.

Evrene, dünyaya, insana dair sorularımız, arayışlarımız, mânâ peşinde koşmamız ister yaradılışa inanın ister evrime, insan evladı bu dünyada var olduğundan beri var.

Playboy dervişten egosantrik ermişe manzaralar

Bu dört boyutlu dünya kimilerine hiçbir zaman yetmedi. Onlar hakikatin peşine düştüler. Derviş oldular, keşiş oldular Tanrı’ya daha yakın olmanın yollarını aradılar.

Tüm dünyada deizm yükselişte. Hinduizm, Budizm gibi Uzakdoğu menşeili inançlara, doğayla bütünleşik Şamanizm’e ilgi artıyor. Ezoterizme, gizli bilgilere merak saranlar da az değil.

Kendimizi ve evreni anlama çabalarımız, yaşamımızda çatlaklar oluşmaya başladığında artıyor. Kimi bir psikoterapistin koltuğuna uzanmayı seçiyor kimi seyyah olmayı, kâh kendi içine yapıyor yolculuğu kâh dünyanın ücra bir köşesine.

Çekilen dayanılmaz acıların son bulması için bir yakarıştır bütün bunlar. Yükümüz ağırdır, ayaklarımız yorgun… Kirpikler sele kurban…

Ama içsel yolculuğun sessizce içeride olması gerekir, bana göre. Canlı yayınlayınca ne oluyor? O zaman bu yol; kendine, hakikate yürüdüğün bir yol olmaktan çıkıyor; sadece dikkat çekmenin, farklı olmaya çalışmanın bir malzemesi oluyor.

***

Baştan söyleyeyim ben mistisizme inanırım. Mistisizm (gizemcilik), Tanrı ya da kutsal varlıklarla bağ kurma arayışıdır, doğaüstü güçlere imandır. İlginçtir kelimenin Yunanca kökü mueinden dudakları ve gözleri kapatmak anlamına gelir. Zihin ve mantıkla anlayamadıklarını içsel olarak bilmeye çalışırsın. Bu da Namaste pozu vererek sağlanamıyor pek.

Kişi dilediği ruhani yolculuğu yapabilir. Sufi, mutasavvıf, Budist, Şaman, Pagan olabilir. Bir tekkeye kapanabilir ya da bir aşrama. Zikir çekebilir, mantra söyleyebilir, meditasyon yapabilir veya ayahuasca içebilir. Nefes, Reiki, Teta, Yoga, Kabala, Merkaba, Silva, Hoponopono ve daha pek çok yol, yöntem…

Playboy dervişten egosantrik ermişe manzaralar - Resim : 2

“Peki, sorun ne? Neden bu yazıyı yazma ihtiyacı duydun” dersen… İlginç buluyorum.

Spiritüel egoyu… Ruhanilikten para kazanılmasını… Sorunlarıyla yüzleşmek yerine az tasavvuf, biraz spiritüel doktrin, biraz ezoterik bilgi kırıntısı ile harmanlanan muazzam kaçış öykülerini… Bu kafası karışıkların yaşam koçluğuna soyunmasını… Takva, nefsi yok etmek, egoyu ortadan kaldırmak, alçak gönüllü olmak, yargılamamak, ısrar etmemek gibi en temel öğretileri pas geçip şöhret olmanın peşine düşülmesini… Mânâsı belki saatlerce tartışılması gereken bilgi ve öğretilerin sosyal medyada çerez niyetine çitlenmesini… Ruhaniliğin moda olmasını ilginç buluyorum.

Kazara yolda elimizin çarptığı hemen herkes derviş. Ki biz “Yengeniz seviyor beni” diyen playboy dervişler de görmedik değil bu memlekette. Herkes ermiş, herkes veli kul, herkes Zen felsefesinin zirvesinde… Boyunlarda ‘OM’ kolyeleri, omuzlarda ‘hiç’ dövmeleri, bileklerde hayat ağacı, parmaklarda yaşam çiçeği… Peki, bütün bu gösterişin ruhanilikle ilgisi ne?

Cinci hocalara bir de bu modern zaman büyücüleri eklendi. Bir yanda bağlama büyüsü yapan üfürükçü hocalar… Bir yanda “Koca bulmak için 1605 kere bu esmayı okuyacaksın. Zengin olmak için şu esmayı 752 kere çekeceksin” gibi inancı algoritmaya endekslemiş kitapları çok satan sosyal medya fenomenleri… Sanki yukarıda Tanrı değil, muhasebeci var! Şöhret olmak uğruna sosyal medyada takipçi ve beğeni satın almakta sakınca görmeyen veli kullar…

Playboy dervişten egosantrik ermişe manzaralar - Resim : 3

Mesihliğini ilan etmemiş peygamberimsiler… Ki peygamberlik ilan edenler de var. Bir tanıdığım Facebook’tan duyurdu mesela. Çağa uygun bir yöntem, kim ne diyebilir ki! Ancak şikâyet edip hesabını kapattırdılar. Ne kadar ayıp, bir peygambere yapılır mı!

“Şunu yapınca hayatın değişecek” diyen tacirler… Cinsel taciz skandalına adı karışan şifacıları hemen aklama yarışına giren erenler…

Ezcümle bu alanın şarlatanı çok! Gönülden Tanrı’yla bağ kurmuşları tenzih ederim, bunların topu sahtekâr!

***

Gelelim modern zaman Mevlanaları ve güncel Budaların gündelik hayatta verdikleri zararlara.

Sürekli insanlara kendilerini suçlu, kusurlu hissettiren telkinlerde bulunuyorlar.

Canımı sıkan birinden söz ederken spiritüel bir yaşam koçu bana “Onun seni en çok rahatsız eden özelliği ne” diye sorduğunda hiç düşünmeden Bencilliği cevabını vermiştim. Bana bakıp, “Bunu tespit ettiğine göre demek ki sen bencilsin. Kişi başkasında kendini görür. O sana aynalama yapıyor” demişti.

Âlâ!

Aynalama, doğrudur; kişi kendinde olanı görür, doğrudur ama zıddınla aynı olman daha derin anlayıştır. Karşındaki sana sendeki eksiği de gösterebilir… Bazen sendeki parçayla sınanırsın, bazen eksik parçayla…

“İçinde ne varsa dışında onu görürsün. Ne isen onu çekersin. Kötülük dünyada değil kişinin yüreğindedir.”

Bu cümle de sık sık şamar niyetine kullanılıyor. Mesela 5 yaşında babasının tecavüz ettiği bir çocuğun karşısına geçip bu cümleyi kurun. Ya da bir mal gibi alınıp satılan, ucuza çalıştırılan, kuma getirilen Suriyeli mültecilere söyleyin bunu. Olmuyor değil mi?

Eğer sen dünyadaki haksızlıkları, kötülükleri görmüyorsan bu senin içinin güzelliğinden değil, bir tanem, dönüp bakmadığından.

Bu renginden dolayı bir mobilyayı “Tozu gösteriyor” diye suçlamaya benziyor. Toz orada, renk sadece görünürlüğünü artırıyor veya azaltıyor, tozu yok etmiyor yani.

“Sen kalbini temiz tutarsan sonunda mutlaka kazanırsın. İyi ol mutlu ol.”

İnanır mısın, Tanrı’nın bile böyle bir vaadi yok? Ayrıca sen hangi ölçüye dayanarak kendini üstü kapalı iyi, diğerlerini kötü ilan ettin?

Bu varsayıma göre başına fena şeyler gelenlerin hepsi kötü… Peki, imtihan nerede o zaman?

Belki sen hayatında güçlükleri geride bıraktığın şanslı bir dönemdesin ama bin bir zorlukla mücadele eden birine bunu söylemen onu motive etmekten çok yaralar. Bıçak çekme, ey ulu kul!

***

“Sistem sana hizmet ediyor.”

Sen isteyince sistem veriyor ama sen istemeyi beceremiyorsun. Senin suçun!

Secret’ı (Sır) okuyup zengin olan kimse yok, kitabın yazarından başka! Evrenden torpili olan da bir tek kitabın yazarı…

“Her şey bir nedenle olur.”

Doğru her şey bir nedenle olur ama o nedeni anlamak için zamana ihtiyaç var. Her şeyi anında anlama telaşı neden? Arada bir süreç olacak, bunu atlayıp sonuca gittiğinde o nedeni bulamazsın zaten, tatlım.

“Her şerde bir hayır vardır.”

Doğru olabilir ama her zaman değil. Öldürülüp, cesedi parçalara ayrılan ve çöpe atılan Münevver’in ailesine bunu söylemek istemezsin sanırım. Hitler’in katlettiği Yahudilerin çocuklarına böyle bir cümle kurmaya yüreğin el verir mi? Belki gerçekten büyük planda bir kötü bir hayra hizmet ediyor olabilir ama bunu böyle dile getirmek hayatın normal akışına ters, en hafif ifadeyle nezaketsiz.

Korku, öfke, acı, hayal kırıklığı gibi insani duygularımız var ve onlardan kaçmamalıyız. Spiritüelizm bunların üzerine çok güzel yara bandı yapılıyor, şahane bir savunma mekanizması aracı oluyor. Asıl amacı bu değil.

Bazı öğretileri ego sahibi kişi, sadece karşısındakine karşı bir üstünlük elde etmek için dile getiriyor. “Ben erdim, sen hamsın” minvalinde lakırdılar…

Söylenenler doğru olsa da nezaket ve empatiden yoksun. Ayrıca hangi hakla karşındakinin hayatına paldır küldür dalarak müdahale ediyorsun?

“Yargılama!”

Eğer dualite dünyasında iyi ve kötü arasında seçim yapacaksam elbette önce yargılamam gerekiyor. Ayıplamak başka bir şey! Diyelim biri katil oldu. Birini öldürmekle ilgili yargım, bunun kötü olduğu. Ancak katilin hangi şartlar altında o cinayeti işlediğini bilmiyoruz. Belki gelişen olaylar ve şartlar o kişinin katil olmasına neden oldu. Aynı şartlarda belki herkes katil olacak. Bunu anlamak başka bir şey, “Yargılamıyorum” demek başka bir şey.   

Polis durdurduğu için çocuk gibi tepkiler verip, bağıran, sinir krizi geçiriyor numarası yapan bir öğretim görevlisinin videosunu paylaştığımda bir kişi “Yargılamışsınız. Yargılamak ne kolay” derken beni yargıladığının farkında değildi.

“Pozitif ol.”

Duydunuz, ego konuşuyor. Pozitif ol demekten daha negatif bir telkin yok! Mesele gerçekleri görebilmekte ve çözüm üretebilmekte. Yaşama karşı olumlu bir tavır benimsemek ise bambaşka bir duruş. Arabası yanmış birinin karşısına geçip, pozitif olmasını söyleyin bakalım.

Playboy dervişten egosantrik ermişe manzaralar - Resim : 4

“Büyük resme bak.”

Tabii ki bakalım ama resim henüz bitmedi. İşler yolunda gitmediğinde, mutsuz olduğunda bir kişinin kendine yapacağı en büyük iyilik “Yaşamım hâlâ kendini resmediyor. Şu anda mutsuzum ama bu sonsuza kadar sürmeyecek” demek.

***

İnzivaya çekilip, münzevi bir hayatı seçmiş insanların tekkede, aşramda benimsedikleri öğretileri kaotik şehir yaşamına uyarlamak, sorunlarını çözmekte yetersiz kalacak, gerçek bu.

Ruhani bir yolda ilerlemişsen dünya nimetleriyle pek ilgilenmez; şan şöhretle, para pulla, onaylanma ve övülme ihtiyacıyla yanıp tutuşmazsın. Ne bileyim, sosyal medyaya filtreli fotoğraf koymazsın mesela.

Geçenlerde Twitter’da bir kadın dikkatimi çekti. Schuman rezonansı 36’nın üzerine çıktığı için bir günün 24 saatten 16 saate düştüğünü, sadece aydınlananların bilinç köprüsünden geçeceğini yazmış ve daha sonra aydınlanmamışları aşağılamış.

Playboy dervişten egosantrik ermişe manzaralar - Resim : 5

Yani, 7.5 milyar insan bir dünya gününün 8 saat kısaldığından bihaber çünkü uyuyor düşük bilinçli alçaklar!

Bu uzun ve zor yazıyı o gün yazmaya karar verdim. Çünkü eğer bu yanlışlıklar, sahtekârlıklar benim matriksime giriyorsa bununla ilgili sorumluluğum var demektir.

Gündelik hayata uyarlayabileceğimiz kadim öğreti hiç mi yok? Olmaz olur mu?

Varsaymak yerine sormak, anlamaya çalışmak.

İncinsen de incitmemek.

Kişiselleştirmemek.

Tepki yerine yanıt vermek.

Sözcükleri özenle seçmek.

Ayıplamamak.

Fikirlerini kabul ettirmek için diretmemek.

İnsanları serbest bırakabilmek.

Sorumluluklarını yerine getirip tevekkül edebilmek.

Akışta kalmak ve akıntıya kapılmamak.

Sevgiyi, huzuru, mutluluğu, değeri kendi içinde aramak.

Son olarak karşılaşılan ayıplanacak kişi ya da olaya “Değişik. İlginç” demekle yetinmek…

Diğer Yazıları