Mutluluk okulu

Demet Cengiz

Demet Cengiz

“Yavaş yavaş acele et” demişti biri bana. Sabah gözlerimizi açtığımızda bir süre uzanmayı, yatay pozisyonun tadını çıkarmayı, daha sonra dikey pozisyona geçmeyi salık veriyordu. Mutluluk için de telaşımız var, diğer pek çok şeyde olduğu gibi.

İnsanın yaşamdaki en temel amacı mutluluk… Mutluluğa hizmet edecek para, aşk, aile, şöhret, başarı gibi araçları bazen amacın kendisiyle karıştırıyoruz. Hani bazen bir şeyi kafaya takarız ve o takıntı haline gelen şeyi bir türlü olduramayız ya… Mutluluğu kafaya takınca da mutlu olamıyoruz. Mutluluk telaşı, mutluluğun kendisine engel…

Mutluluğun okulu olabilir mi? Sınava girmeden, not almadan sadece mutlu olarak mezun olabileceğimiz bir okul?

Bir süre önce, yaşadığım bir olumsuzluk nedeniyle epey üzgündüm. Bir an önce canımı yakan o günleri geride bırakmak isteyen telaşlı iç sesimi duydum.

“Şu anda bir parçanın içindeyim. Bir an önce resmin tamamını gördüğüm yere geçmek istiyorum. ‘Hmm ondanmış demek. Demek bu yüzden olmamış. Hayırlısı buymuş’ diyeceğim safhaya ne zaman geçeceğim” diyordu.

Her şerde bir hayır bulduğumuz, “Demek bundanmış” dediğimiz, resmin tamamını gördüğümüz an, sanırım ölmeden önce hayatımızın bir film şeridi gibi gözümüzün önünden geçtiği saniyeler… Yaşam boyu sürekli üzüntülerimiz olacak, bu kesin.
Ama geçecek de.
***
Tibet’in sürgündeki ruhani lideri Dalai Lama, temmuz ayı başında Yeni Delhi’deydi. Hindistan’da müfredata giren‘mutluluk dersleri’nin tanıtıldığı toplantıda yer aldı.

Kreşten 8’inci sınıflara kadar öğrenciler, mutluluk derslerinde duygusal ve ruhsal ihtiyaçlara odaklanacak, hikaye anlatacak, meditasyon yapacak. Sınav, not, ders geçmek yok. Mutluluk için telaş yapmaya gerek olmadığı da öğretilecektir
herhalde.

Bhutan Krallığı, Gayri Safi Milli Hasıla yerine Gayri Safi Mutluluk Endeksi tutan bir ülke. Kişi başı mutluluk! Belki de gerçek zenginlik budur.

En mutlu insanların yaşadığı ülkeler sıralanırken Kosta Rika hep zirvede yer alıyor. Bu ülkede 2004 yılında kurulan Mutluluk Partisi 2007’de iktidar olmuştu. Ülkenin adı ‘zengin sahil’ anlamına gelirken, insanların tropikal bir cennette yaşadığını söylemek abartı olmaz.

Bu Orta Amerika ülkesinin bir ordusu yok, insanları çevreci ve hiçbir mevzuu uzatılmıyor (hiçbir tartışma veya anlaşmazlık üç günden uzun sürmüyor kültürel olarak). Doğadan kopmamış olmak mutluluğu beraberinde getiriyor sanki.

Ekvador’un mutluluk bakanlığı var. Dubai’de de mutluluk ve hoşgörü bakanlıkları kuruldu. Bakanlık kurmak mutluluk getirse keşke… Venezüella’da kurulan Yüksek Sosyal Mutluluk Bakanlığı’nın bir işe yaradığını söyleyebilirdik o zaman.
***
Peki, nasıl olacak? Hem mutluluğu okulundan öğreneceğiz, bakanlık kuracağız, istatistik tutacağız hem de mutluluğu kafaya takmayacağız… Algımızı değiştirmek, rahatlatıcı yöntemler öğrenmek, meditasyon yapmak işe yarar mı? ABD’de kimi hapishanelerde gönüllülerin desteğiyle mahkumlara meditasyon ve yoga yaptırılıyor. Görünüşe göre işe yarıyor da.

Beden, zihin ve ruhun üçlü bütünlüğü mutluluğa götürüyor. Bedene iyi bakacak, zihni sakinleştirecek ve ruhu besleyeceğiz. Ama bunları ille de “Mutlu olacağım” kaygısıyla
yapmayacağız.

Geçenlerde epey mutsuz hissediyordum, oysa sadece açmışım. :) Günün koşturmacası içinde yemek yemeyi atlamıştım. Karnım doyunca yüzüm gülmeye başlamıştı. Mutluluk için bedene iyi davranmak ilk şart. İkinci adım yabani zihni evcilleştirmek ve ruhun gıdasını vermek. Ancak bunların hiçbirini kaygı ve stres içinde yapmamak… Kaygı ve stres içinde zihni susturmaya, ruhu beslemeye çalışmak sadece mutsuzluğa hizmet ediyorlar.
***
Mutsuzlukla başa çıkma yöntemlerini öğrenmek de önemli. Bazen mutluluğumuz bizim elimizde olmayacak. Bin musibet üzerimize yağacak ve canımız acıyacak. Bunu değiştirmeye çabalayıp yorulmak yerine, kabul etmek ve her duygu durumunun geçici olduğunu hatırlamak gerek. Büyük resmin, mutsuz bir parçasının içinde olduğunu kabul etmek ve bunun bir bölüm olduğunu aklında tutmak… Bende işe yarayan bir yöntem, tavsiye ederim.

Yeni bir şehirde uyandığım ilk sabah, kocaman bir dünya küresi hayal eder ve o şehrin topraklarında gözümü açtığımı düşünürüm. “Şu anda Afrika’nın Atlas Okyanusu kıyısındayım.
Akra’dayım” der ve İstanbul’dan kat ettiğim yolu kafamın içinde canlandırırım. Mutsuzken de yaşam resmimde karanlık, kasvetli bir parçanın içinde yer aldığımı kabul ederim. “Evet, hava kapalı. Evet, fırtına var. Evet, kasvet yağıyor üzerime ama geçecek” derim.

‘Ustalık Gerektiren Kafaya Takmama Sanatı’ kitabında Mark Manson, “Daha pozitif bir deneyim arzu etmenin kendisi negatif bir deneyimdir. Ve paradoksal olarak insanın negatif deneyimi kabul etmesinin kendisi pozitif bir deneyimdir” der.
***
Albet Camus, “Mutluluğun nedenini aramaya devam ederseniz asla mutlu olamazsınız. Yaşamın anlamını ararsanız asla yaşayamazsınız” demiştir.

Arayışı ve çabayı bırakmak… Çaba mutluluk, arayış mânâ getirmiyor. Bazı insanların kahkahaları o kadar hazin gelir ki bana; acılarına, kederlerine bir tepki olarak güldüklerini
düşünürüm. Ne kadar mutsuzsa kahkahası o kadar yüksek sesli…

Peki, bizim bireysel mutluluğumuz devletleri neden bu kadar çok ilgilendiriyor? Mutlu insanlar daha az hastalanıyor. Bu sağlık harcamalarının azalması demek. Mutlu insanlar daha az suç işliyor. Bu daha güvenli ülkeler demek. Mutlu insanlar daha üretken ve çalışkan. Bu kalkınma demek.

Sessiz bakışıyla insanlara şifa dağıttığına inanılan Hırvat Braco’nun “İnsanın mutluluğu Tanrı’nın gıdasıdır” dediğini duymuştum. Ona göre Tanrı’nın insanlardan tek beklentisi mutlu
olmaları.

Tanrı’yı beslemek, devlete yük olmamak için çok mutlu olacağız tamam mı?

Diğer Yazıları