Mustafa Kemal’e hediye edilen Timur’un Kur’an’ı nerede?

Prof. Dr. Metin Hülagü

Prof. Dr. Metin Hülagü

Tarihî seyri içerisinde Türk-Arap ilişkilerinde aralarında müşterek din olarak yer alan İslamiyet’in önemli bir yeri ve fonksiyonu olmuştur. Bu fonksiyon, milliyetçilik duyguları ve Batılı devletlerin vaatlerine kanarak asırlardır yan yana ve beraberce yaşadıkları Osmanlı yönetimine kıyamda bulunmalarından kısa bir müddet sonra ülkelerinde bağımsızlık yerine Batılı yahut Batı güdümlü idarelerinin hüküm sürmeye başladığının görülmesi ile işlenen hatalarını anlaşılmasından sonra da önemli roller icra etmiştir.

Esasen yirminci yüzyılın başlarında İslam ülkeleri tam bir çaresizlik içerisinde kalmışlardı ve bu çaresizlik kendilerini zorunlu olarak kurtuluş yolları aramaya sevk etmişti. 20 Şubat 1919’da Emanullah Han’ın iktidara geçmesinden sonra Afganistan İngiltere’ye karşı savaş ilan etmiş; İran, Asya’da genişlemekte olan Bolşevik hareketini fırsat bilerek İngiliz himayesinden kurtulma çabasına girişmiş; Libya Senûsîleri Trablusgarp’ta İtalyan askerî varlığına ve siyasî faaliyetlerine mukavemet etmeye çalışmış; Mısır’da Vefd Partisi İngilizler aleyhine tahriklerde bulunmuş; Necid ve Yemen’de ise muhtelif siyasî hareketlerin cereyanı söz konusu olmuştu. Filipin’de Morolor’un isyanı hüküm sürerken 1920’de Irak’ta ihtilal vuku bulmuş ve yine aynı tarihlerde Müslümanlar Pencap isyanına iştirak etmişlerdi.

Bu dönemde gerek Mustafa Kemal gerekse Orta Doğu halk ve hükûmetleri birlikte hareket etmeyi gerekli ve hatta zaruri görmüşlerdi. Neticede her iki tarafca da müştereken hareket edilmesi söz konusu olmuştu. Bu durumun tabii olarak muayyen sebepleri vardı.

Türk-Arap halkları ve hükûmetlerinin Birinci Dünya Savaşı sonrası Avrupa devletlerinin işgallerine maruz kalmaları; yine Avrupa devletleri tarafından savaş öncesinde Arap halklarına bağımsızlık vaatlerinde bulunulmuşken savaş sonrası bu vaatlere tamamıyla muhalif bir politika takip edilmiş olması; bağımsızlık yerine işgallerin gerçekleşmesi; özellikle Birinci Dünya Savaşı nihayetinde ve antlaşmalar arifesinde Müslüman cemiyet ve temsilcilerinin İngiltere nezdinde Türkiye’nin istikbalini sorgulama girişimleri içerisinde olmaları Mustafa Kemal’i bu ülke veya bu ülkelerdeki guruplarla temas kurmaya, onlarla işbirliği içerisinde bulunmaya ve ittifaklar yapmaya veya yardımlarını kazanmaya sevk etmişti. Dolayısıyla bu ve benzeri şartlar ve beklentiler iki taraf arasında yakınlaşmayı artıran muayyen sebepler olmuştu.

Bu genel durumun ötesinde özelde ise Milli Mücadele yılları bir anlamda İran ile özel münasebetlerin kurulduğu bir döneminde adı olmuştu. İran ile Türk-Afgan antlaşmasına benzer karşılıklı bir yardımlaşma antlaşması imzalaması dönemin siyasi gündemini meşgul eden bir konu olmuştu. Konu sadece İran’ı sınırlı kalsın istenmemiş, daha geniş bir perspektifle ele alınmıştı. Öncelikle İran ile imzalanacak böyle bir antlaşmaya ileriki yıllarda Rusya ve Afganistan’ın da iştirak etmesi ve daha sonra da anlaşmanın bir ittifak şekline sokulmasına niyet edilmişti. Bu noktada Millî Eğitim Bakanı Mümtazüddevle başkanlığındaki İranlı bir heyet 1922 yılı Haziran ayı ortalarına doğru Ankara’ya gelmişti. İran Eğitim Bakanı bir demecinde, “İki ulus arasındaki kardeşlik bağlarının son zamanlarda daha güçlü bir biçime geldiğini; bundan böyle her iki ulusun felaket ve mutluluklarını karşılıklı olarak birlikte paylaşacaklarını” dile getirmişti.

Türkiye ile İran arasındaki bu münasebetler sonraki yıllarda daha da gelişmiş ve askerî yardımlaşma ilaveten diğer alanlardaki dayanışma ile de pekiştirilmişti.

Milli Mücadele yıllarında geçerli olan Türk-İran dostluk ve kardeşlik havası Milli Mücadele’nin zaferle taçlanmasından sonra da devam etmiştir. İlişkiler kopmak yerine siyasi ziyaretler, ittifaklar ve açılımlarla sürdürülmüştür.

İki ülke arasındaki münasebetlerin samimiyet ve sıcaklığını göstermesi ve İran’ın Türkiye’yi nasıl bir nazarla değerlendirdiğini göstermesi bakımından Mustafa Kemal’e takdim edilmiş olan hediye son derece önemlidir.

O yıllarda İran, Timur’un Kur’an’ın-ı Kerim’ini Mustafa Kemal’e hediye etmişti.

Timur, dünya siyasi ve askeri tarihinin eşine az rastlanır simalarından birisidir. Bizim tarihimizde topal olması nedeni ile Timurlenk şeklinde daha ziyade anılmıştır. Ankara Savaşı’nın da kahramanıdır. Bu savaşta Osmanlı ordularını mağlup etmiştir.

Timur, İran’da bulunduğu bir sırada Sultan Ali yazdığı bir Kur’an-ı Kerim’i kendisine hediye olarak takdim etmiştir. O da sunulan hediyeyi kabul etmiş ve hatta üzerine notlar düşecek şekilde okumuş ve nihayetinde ise Müslüman olmuştur.

Paris’te bulunan meşhur Louvre Müzesi müdiresi Marthe Bernus Taylor’ın Timur’a takdim edilen bu Kur’an-ı Kerim’in sanat ve estetik yönüne değinerek; “Hıristiyanlık âlemi için Mona Lisa tablosu ne kadar değerliyse Timur kalan bu Kur’an-ı Kerim de İslam âleminde o kadar değerlidir” değerlendirmesinde bulunmuştur.

O tarihlerde Ankara’ya bir ziyarette bulunan Pierre Benoit ise konuya, kaleme aldığı bir makalesinde, siyasi önemi bakımından temas etmiş ve Timur’un Kur’an’ının İran tarafından Mustafa Kemal’e hediye olarak gönderilmiş olmasının önemini Batı dünyasının derin derin düşünmesi gerektiğini vurgulamıştır.

Pierre Benoit değerlendirmesinde şu ilaveyi de yapmıştır: “Müslüman ülkelerin idarecilerinin bir dostluk işareti olarak göndermiş oldukları bu hediyelerden dolayı İslam dünyasının bir bütünlük teşkil ettiğine bakarak Türkiye’ye haksızlık etmeyiniz. Bilakis Mustafa Kemal’in bütün İslam dünyasına etki etmesinden korkunuz.”

Dini olduğu kadar dostluk, sanat-estetik, tarih ve siyasi bakımlardan da son derece önemli bir değere haiz olan ve İran tarafından Milli Mücadele yılları sonrasında Mustafa Kemal’e hediye edilmiş bulunan Timur’un Kur’an’ı acaba şimdilerde nerede? Hangi MİLLİ MÜCADELE MÜZESİ’nde bulunmakta veya ATATÜRK’ÜN BÜTÜN ESERLERİ arasında yer almaktadır?




Diğer Yazıları