“Liyakat” Sorununun Gerçek Temelleri

Reşat Çalışlar

Reşat Çalışlar

Türkiye'deki liyakat sorununun(bir diğer ifade ile, devlet kadrolarının kalite ve ahlak sorununun, “ehliyet” sorununun) görünenden daha derin nedenleri var.

Torpilcilik,particilik, partizanlık, siyasi kutuplaşmalar,cemaat kadrolaşmaları,sınavlardaki usulsüzlükler, lider kültü, akraba/hemşeri kayırma refleksleri vb. şeyleri bir gün ortadan kaldırsak bile; "liyakat sorunu" son bulmuş olmayacak... Sorunu; "malzemenin işleniş şekli"nden çok, "doğrudan malzemenin kendisi"(kaliteli insanlarımızın, farklı düşünebilen, evrensel ölçütlerde algılama gücü olan insanlarımızın azlığı) bağlamında görebilmek gerek... Ve: Sorunu; "devlete sızıp devletin altını oyan bazı torpilli/organize/beyni yıkanmış virüsler"in ötesinde, "devletin/ülkenin/toplumun toplam mantık problemi" bağlamında görebilmek gerek...

Tüm perspektif ve vizyonu "devlete kapağı atmak"tan ibaret, "kökten memur zihniyetli", düz mantık düşünen milyonlar görüyoruz bu ülkede. Bu, partilerüstü, siyasetlerüstü,”dindarlık-laiklik meselesi”ni aşan, derin kökleri olan bir zihniyet sorunu... Bu zihniyet sorununu gözlemlediğim bireylerin/kesimlerin; "devlete kapağı atma" olayını, herhangi bir usülsüzlüğe bulaşmadan gerçekleştirenlerine de; maalesef çok saygı duyamıyorum.

Kafayı devletle bozmuş, tek ufku devlet olan, (devlete kapağa attıktan sonra da) devletin gücüyle hemen kibirleniveren kişiden; devlete katkı değil yük gelir. O kişinin (bir ihtimal) "torpilsiz" veya "az torpilli" olması, "devletini çok sevmesi"(?) vb. de, işin özünü değiştirmez.Vasat ve robotsu performans karşılığında, "o an hangi hükümet varsa bukalemun gibi ona(ve resmi ideolojiye) adapte olabilmişlik/adapte olabilme gücü" karşılığında gelen memur maaşları, zaten bir tür yolsuzluk değil mi?

Evet, "devlete kapağı atıp hayatını garantileme" peşindeki biri; bunu sınav sorusu çalmadan, bir parti veya cemaatin gücünü kullanmadan, hemşehricilik vb. yapmadan, yani teknik olarak legal/meşru/normal düzlemde de gerçekleştirebilir. Ama, kafa "devlete kapağı atma" kafasıysa, "devletten fayda sağlama" kafasıysa, yaklaşım her şekilde sorunludur. Zaten, "kemalizm" dediğimiz şey de, bir yönüyle, bir "devlete kapağı atma" ideolojisi değil miydi? Kemalizmin de ötesinde, Türkiye'deki tüm ideolojilerin ruhunda, biraz bu refleks yok mu?

Sınav soruları çalmak yerine "eşek gibi sınava çalışarak" devlete girmiş, bir grupla ortak hareket etmemiş, yani bireysel hareket etmiş biri; evet belki, darbe, ajanlık,ihanet vb. şeylere kolay kolay bulaşmayacaktır. Peki, böyle birinin, fazlasıyla "inek zihniyetli", devlete artı bir perspektif katamayan, yani yük oluşturan birine, bir tür "robot memur"a dönüşme riskini; niye göz ardı ediyoruz? Tabii, sınavların zekanın her boyutunu ölçemediğini de unutmamak gerekiyor.

Herkesin “diğer sosyoloji”yi torpilcilikle, adam kayırmacılıkla,kadrolaşmayla, "beyni yıkanmışlık"la suçladığı, herkesin devlette var olmayı kendi doğal hakkı görüp, diğer sosyolojileri/yaşam tarzlarını illegal saydığı bir iklimden; olumlu bir şey çıkabileceğini düşünmüyorum. Bugün bir grup tasfiye olur, yarın öteki grup, ertesi gün başkası... Herkes öteki grubu suçlar, kendi grubunu över, gücü yeten devlette üste çıkar, ötekini indirir... Bu böyle sürer gider... Devletin kalitesi adına da, bir ilerleme falan gerçekleşmiş olmaz.

İyi yetişmiş insan birikimindeki(hem donanımsal hem de etik anlamda iyi yetişmişlikten söz ediyorum) yetersizliğin aşılmasını, kolay görmüyorum. Ülkenin genel mantığının daha sağlıklı hale gelmesi için de, zamana ihtiyaç var. “Tek yol devleti küçültmek” gibi “sihirli liberal cümleler”e de çok inancım kalmadı artık.

Peki neler yapılabilir? Bu belki ayrı bir yazının konusu olabilir. Şimdilik şöyle bir tahminle yetinmek mümkün: Bütün bu gerçeklerle birlikte, epey bir süre daha, yaşamaya devam edeceğiz gibi görünüyor.

Diğer Yazıları