Kûtülemâre şehitliği

Prof. Dr. Metin Hülagü SuperHaber'e yazdı: Acaba dünyadaki bütün şehitliklerimizi biliyor muyuz?

Prof. Dr. Metin Hülagü
Prof. Dr. Metin Hülagü

Şüphe yok ki bir devletin imparatorluk bakiyesi olup olmaması önemli bir husustur. İmparatorluk bakiyesi bir ülke olmanın avantajları olduğu gibi dezavantajları da söz konusudur. Şayet sözü edilen bu imparatorluk Osmanlı İmparatorluğu ise ve üç kıtada asırlarca hüküm sürmüşse avantaj ve dezavantaj yansımalarını bol miktarda görmek gayet tabiidir.

Çok fazla değil, daha bir asır öncesinde üç kıtada ve hatta daha fazlasında, öyle veya böyle, bir şekilde bulunmuşuz. Bastığımız yerleri kanımızla sulamış, bir daha geri dönmemek üzere oralara can katmış, ebediyete kadar kalmak ve yaşamak üzere toprağa adımızı kazımışız.

Bugün itibarıyla, dünyanın en doğusundan en batısına, adını bile bilmediğimiz, telaffuz etmekte zorlandığımız, buralara da mı gelmişiz, dedirtecek kadar uzak diyarlarında, 27 ülkede 54 adet şehitliğimiz bulunmaktadır.

Hindistan’da, İsveç’te, Myanmar’da, İsrail’de, Rusya’da, İngiltere’de…

Haparanda, Gobustan, Pardubitce, Bellary, Man Adası, Zeytindağı, Şeria Vadisi, Thayetmo, Krasnoyarski, Gutisko, Meçişçiv, Tul Karem, Pire ve daha adını duymadığımız, yerini dahi doğru dürüst bilmediğimiz bir dizi ülke ve beldede.

Acaba dünyadaki bütün şehitliklerimizi biliyor muyuz, sayılarından emin miyiz bundan emin değilim. Yukarıda ifade ettiğim rakamın doğruluğundan da doğrusu emin değilim.

Çünkü İsveç - Haparanda’daki şehitliğin varlığından, daha evvelce resmi olarak ilan edilen şehitlikler listesinde yer almamışken, bir gazetede yayınlanan “Kutuptaki Türk Şehitliği” başlıklı bir haber/yazı vesilesiyle ancak haberdar olmuştuk.

Doğu’dan Batı’ya, en yakınımızdan en uzağımıza kadar onlarca ülkede onca şehitlik olmasının birinci nedeni tabii ki maddî veçhesiyle “bir hilal uğruna o güneşlerin batmış” olmasıdır. İkinci temel neden ise Birinci Dünya Savaşı sırasında Osmanlı askerlerinin öncelikle İngilizlere ve tabii ki Ruslara, Fransızlara ve hatta İtalyanlar, Rumenler ve Yunanlılara esir düşmüş bulunmalarıdır.

Hatırlamak gerekir ki Birinci Dünya Savaşı’nda toplamda 375.000 askerimiz şehit olmuştur. 202.000 askerimiz de esir düşmüştür.

İngilizler savaşta esir aldıkları Osmanlı askerlerini ya Mısır’daki esir kamplarında toplamışlar yahut daha ziyade ve büyük oranda, Hindistan ve Burma’da tutmayı askeri açıdan kendi hesaplarınca daha uygun görmüşlerdi. Ve yine oldukça uzaklara Myanmar’a, oradaki esir kamplarına göndermişler; demiryolu, köprü ve suni göl yapımında çalıştırılmışlar; çalışmayı kabul etmeyenleri öldürmekte ise hiç tereddüt etmemişlerdi.

Askerlerimizin Korsika Adası'nda toprağa düşme nedeni ise yine maruz kaldıkları esaret hayatı olmuş, Fransızlar esir aldıkları Türk askerlerinin bir kısmını ta oralara kadar sevk etmişlerdi.

Azerbaycan, Moskova, Ukrayna, Astarhan ve Sibirya’yadaki şehitliklerimizin varlık sebebi ise 60.000-70.000 kadar askerimizin Ruslarca esir alınmaları ve bu askerlerin, İngiliz ve Fransız yaklaşımında olduğu gibi çok uzaklardaki temerküz kamplarına sevk edilmiş bulunmalarıdır.

Yazının başlığını taşıyan şehitlik, coğrafi olarak en yakınımızda bulunanlardan biri olup Irak’tadır. Irak’taki iki şehitliğimizden biridir ve Kut’taki “Kut Türk Şehitliği”dir.

Kut Şehitliği; çok uzun bir süre unuttuğumuz, son birkaç yıldır tekrar hatırlayıp duygulandığımız, heyecanlandığımız ve hatta gurur duyduğumuz bir muharebenin, Kûtülemâre Kuşatması'nın o günlerden bugünlere kadar gelen bir yadigârdır.

Kûtulemâre Kuşatması; Birinci Dünya Savaşı sırasında İngiliz kuvvetlerine karşı Halil Paşa komutasındaki 6. Ordu erlerinin cansiperane bir şekilde karşı durup çarpıştığı ve düşmana göz açtırmayarak onları teslim olmaya mecbur bıraktığı Kut mevkiindeki tarihi başarının adıdır.

Irak, o vakitler Osmanlı coğrafyası, bir Türk toprağı olarak, Osmanlı askerlerinin Birinci Dünya Savaşı’nda İngilizlere karşı çarpıştığı cephelerden biriydi.

Kûtulemâre, Birinci Dünya Savaşı sırasında Çanakkale cephesi ile birlikte İngilizlere karşı gösterdiğimiz iki askeri başarının biridir. Başta Tümen Komutanı General Townshend olmak üzere aralarında generaller ve subayların da bulunduğu on bin küsur İngiliz askeri Osmanlı kuvvetlerince esir alınmıştır.

Elde edilen bu parlak galibiyet Osmanlı devleti, ordusu ve milleti için son derece kıymetli bir anlam ifade etmişken, İngiliz-Hint askerlerinden oluşan Büyük Britanya için ise Yorktown hadisesinden sonra en geniş mikyasla teslim mahcubiyetine maruz kaldıkları kahredici ikinci bir hadisedir.

Kûtülemâre şehitliği

Kûtülemâre şehitliği - Resim : 2

Kûtülemâre şehitliği - Resim : 3

Muharebe sonrasında İngiltere toplam olarak 16,583 İngiliz-Hint askerini kaybetmiştir. Bunların 3,290’ı, muhasara sırasında erzak kalmadığı için ellerindeki atları bile yemek zorunda kalmışlar, ama yine de açlık ve hastalık gibi olumsuzluklardan ötürü ölmekten kurtulamamışlardır. Askerlerin 1,506’sı muharebe alanından kaçmış; 7,414’ünün esir düşmüş ve esaretleri ancak savaş sonrasında sona ermiştir. Geri kalanlar ise sömürge zihniyetinin fiili kurbanları olarak anılmıştır.

Kûtulemâre Şehitliği tam olarak, Kut vilayetinde, Kut-Basra yolu üzerindeki El-Emâre’dedir.

Doğusundan Dicle nehri akıp gitmekte, kuzey, batı ve güney taraflarından ise Damuk nehri geçmektedir.

Şehitlikte, Birinci Dünya Savaşında Kûtülemâre’de şehit düşmüş, 7’si subay 43’ü er olmak üzere toplam 50 şehidimiz yatmaktadır.

Kare şeklinde ve 7988 metrekare genişliğindedir. İlk oluşturulduğu tarihlerde üzerine bir de anıt dikilmiştir.

Kûtülemâre şehitliği, mülkiyeti itibarıyla bir Irak vatandaşı olan Rebîa Emîri Ali el-Emîr’e aitti.

Kut bölgesi şeyhleri ve eşrafından biri olan Rebîa Emîri Ali el-Emîr Türkiye ve Türklere karşı derin ve gerçekten samimi bir muhabbet duyan ve bağlılık gösteren Araplardan biriydi.

Söz konusu muhabbet ve orada yatan şehitlerin hatırlarına duyduğu saygısı nedeniyledir ki kendisine ait olan 7988 metrekare genişliğindeki bu araziyi Türkiye Cumhuriyeti’ne hibe ve hediye etmiştir. Ancak o günkü Irak kanunları bir ferdin yabancı bir devlete doğrudan doğruya arazi bağışlamasına müsaade etmediğinden hibe ve ferağ işlemini kanuna uydurmak üzere arazi sahibi olarak Ali el-Emîr, şehitlik arazisini Irak hükümetine hibe etmiş ve Irak hükümeti de kendi arazisi imiş gibi, o araziyi Türkiye Cumhuriyeti’ne vermiştir.

Irak Bakanlar Kurulu, bu anlamda, 20 Nisan 1933 tarihinde yaptığı toplantıda Kut kasabasında olup Türk Şehitliği olarak kullanılan ve Irak hazinesi adına kayıtlı bulunan, doğusunda Dicle nehri, kuzey, batı ve güneyinde Damuk nehri ile çevrili olan bir parsel arazinin, Irak Maliye Bakanının arzına binaen ve hükümete ait bina ve arsaların temliki hakkındaki kanunun birinci maddesinin birinci fıkrasına istinaden, Türkiye Cumhuriyeti’ne verilmesini uygun bulmuştur.

Rebîa Emîri Ali el-Emîr’in bu bağışı ile Irak Kut Şehitliği 1933 yılı Nisanından itibaren Türkiye Cumuriyeti’nin mülkü olmuş ve orada yatan şehitlerimiz de sahipsiz kalmaktan kurutulmuştur.

Şehitlik arazisinin devir teslim işlemlerinden sonra, arazisini hiçbir karşılık beklemeden bağışlamış olan Rebîa Emîri Ali el-Emîr’in uygun bir şekilde taltif edilmesi gündeme gelmiştir.

Bu konuda nasıl bir hediye/ödül verilmesinin münasip olacağı müzakere edilmiş, Bağdat Elçiliğimizin teklifi ve Genelkurmay Başkanlığının da tasvibi üzerine Rebîa Emîri Ali el-Emîr’in bir Takdirname ve Kızılay Madalyası ile taltifi uygun görülmüştür.

Taltif konusunun karara bağlanması biraz uzun sürmüştür. 1933’te başlayan yazışmalar 1937’de ancak neticelendirilebilmiştir.

Kûtülemâre şehitliği - Resim : 4

Gecikmeli de olsa alınan ödüllendirme kararı Hariciye Vekili tarafından Başvekâlet makamına “müsaadelerinizi dilerim Efendim Hazretleri” şeklinde biten bir yazı ile arz edilmiştir.

“Şehitlik bugün artık bize temlik edilmiş olmak itibariyle muhafazası ve imarı, bizim için, milli, askeri bir şeref borcu olmuştur. Bâhusus onun karşısında mamur ve muntazam bir İngiliz Mezarlığı bulunması bizi seven halk arasında mukayeseyi aleyhimize olarak tebarüz ettirmeye sebep olduğu için bu şehitliğin hemen imarına teşebbüs etmek acil bir zaruret ve bir vazifedir. Bunun için öncelikle şehitlik etrafına duvar örülmesi; mevcut ve ciddi bir bakım gerektiren abidenin tamir edilmesi; bir bekçi tayini ve şehitlikte bir bahçe oluşturulması ve sulanması” o günkü Bağdat elçimizce Ankara’ya yazılarak teklif ve talep edilmiştir.

Kûtülemâre muhasarası ve muvaffakiyetinin sembolü olmasından öte, milli ve askeri övüncümüz olan Kut Türk Şehitliği başta olmak üzere, tüm şehitliklerimizin, bakımlarının yapılması şehitlerimize karşı en tabii görevimiz olmak bir tarafa, en gerekli ve en zaruri işimiz durumundadır.

Ve ayrıca her bir şehitliğimizin tarihçelerinin; medfun bulunan ve toprağı vatan yapan merhum ve mağfur şehitlerimizin her birinin hüviyetlerinin ve yine her birinin ayrı ayrı hikâyelerinin okunduğu, sanal ortamda gezilip görülebildiği “güzel” bir internet sitesi “olmazsa olmaz”lardandır ve yapılması temennâdır.  

 

Diğer Yazıları