Küçük hesaplar, büyük sonuçlar

Her geçen gün biraz daha “öldürülmüş kadınlar mezarlığı”na dönen ülkemde.

Kadını kutsal sayan “İslamiyet”i referans kabul eden bir iktidar döneminde.

5 Ağustos’ta.

İktidar partisi “İstanbul Sözleşmesi”nden çekilip çekilmemeyi karara bağlayacak.

AK Parti Grup Başkanvekili Özlem Zengin, Ayşe Böhürler gibi önemli muhafazakâr kadınların da desteklediği sözleşme, bir grup “istemezükçü”nün keyfine kurban gidebilir.

Halbuki “ilk imzalayan” olma sıfatı, doğudan batıya uluslararası ortama “had bildirme” ayrıcalığını vermişti ülkemize.

“İstemezükçü”ler sözleşmenin “aile birliği”ne zarar verdiğini ileri sürüyorlar.

Zira “aile” algıları sadece “erkek egemen ev”den oluşuyor.

Her şeyin erkek olduğu bir dünyada, güçlü erkeği zayıf bırakılmış kadından korumak gibi bir yamuk bakış bu.

“İstemezükçü”ler, sözleşmedeki “toplumsal cinsiyet” kavramından da rahatsızlar. Kavramdan anladıkları, sadece “eşcinsellik.”

Halbuki “toplumsal cinsiyet” çok daha büyük bir kavram ve uluslararası metinlerde 50 yılı aşkın süredir var.

Geçelim.

Aldığı kararları halkın nabzına dayandıran AK Parti yönetimine hatırlatmak isterim;

Eminim elinizde tabanınızın “İstanbul Sözleşmesi” hakkında görüşlerinin olduğu bir araştırma var.

O sonuçları okurken unutmayın ki sözleşme metnini bilmeden fikir belirtenler çoğunlukta.

Ve sizin de KADEM’in de, en büyük şikayetiniz AK Parti’nin kadına sağladığı hakları anlatamamak değil miydi?

Elinizdeki veriler, bu sıkıntının da sonucu.

Ve başta Cumhurbaşkanı Erdoğan da iyi bilir ki, bazen doğru kararı vermek için rakamlara değil, sağduyuya yaslanmak lazımdır.

Çoğu zaman, yapılan küçük hesaplar, olumsuz büyük sonuçlar doğurur.

Unutmayın ki, kadınlardan doğdunuz, en çok kadınlar tarafından sevildiniz. Arkanızdan ağıtları da kadınlar yakacak.

Onların çığlığına yüreğinizi de, kulağınızı da açın, “İstanbul Sözleşmesi”ndeki imzanın arkasında durun.

Kıssadan hisse: Ne olursa olsun “istemezük”çülerin eline düşmeyeceksin.

TÜRKİYE NE ZAMAN HUZUR BULUR?

Bir, baş örtülü bir kadının CHP Parti Meclisi’ne girmesinin haber değeri olmadığı zaman.

İki, bir din adamının törensel konuşmasında “lanet” sözcüğü geçmediği zaman.

Üç, bir kadın öldürüldüğünde, suçun ölene atılmadığı zaman.

Dört, üniversite öğrencisi “mezun olunca işsiz kalacağım” korkusu hissetmediği zaman.

Beş, devletin vicdanına emanet edilen “bakıma muhtaç olanlar”ın bebek şefkatiyle yaşatıldığından emin olunduğu zaman.

Altı, bir yolsuzluk ya da çirkinlik durumunda “bizden /onlardan” ayrımı yapılmadığı zaman.

Yedi, ülkenin medyası yüreğinin çirkinliği besbelli olan insanlara kapılarını açmadığı zaman.

CHP KURULTAYININ ARDINDAN BİR KAÇ NOT

İşin özü, aynı tas aynı hamam.

Ve fakat, birkaç şey yazmazsam olmaz.

Önce Kılıçdaroğlu’na, eski dost kontenjanından;

Bir, konuşma metinlerinizi ya dikkatle analiz etmiyorsunuz ya da yanlış ekiple çalışıyorsunuz.

Bir lider, kurultay konuşmasında “dostlarla birlikte iktidar” der mi? Tek başına iktidar vaat etmeyen biri, seçmene ne kadar umut verebilir?

İki, konuşma metninizde ne varsa, geçen yüzyıla ait.

Üç, parti emektarlarına vefasızlık parti teşkilatına karamsarlık olarak yansır.

Dört, kurmaylarınızın yarısını değiştirmeden iyi sonuçlar almanız zor.

Beş, Özlem Çerçioğlu’nun açılış konuşması, sizin kurultay konuşmanızdan kat be kat iyiydi.

Sonra İlhan Cihaner’e söylemem lazım;

Bir, CHP’ye genel başkan olma hayaliniz varsa kenardan takılamazsınız.

İki, sizi aday gösterecek delegeler vazgeçti diye parti yönetimi suçlamak olmaz. Daha yolun başında sizi satanlar, sonra size neler yapmazlardı, düşünsenize.

Üç, CHP’de genel başkan olmak için sadece istek yetmez. Akıl, inanç ve azim gerekir.

Bir de CHP yönetimine sözüm var;

Bir, madem yönetim aynı, bina aynı, kafa aynı. Hiç değilse söylemi değiştirin.

İki, madem seçmen yaş haddinden öle öle azalıyor, alanı gençlere bırakın belki onlar akranlarını getirebilir.

Üç, hep aynı koltuklara oturup, hep aynı şeyleri söyleyip hiç sonuç almamaktan hiç mi sıkılmaz insan?

BENCE BÖYLE

“Hilafet şimdi değilse ne zaman” türü başlıklar atanlara Fatmanur Altun’un “Bizi toplumdan kopuk marjinal bir dile hapsetmeye çalışanlara karşı uyanık olalım” uyarısı alkışlanası harekettir.

Ülkemizin “balık çiftlikleri” politikası bakandan bakana değişiyor. Eskiden çiftliklerin koyları mahvetmesine engel olmak için havadan denetim yapılırdı. Şimdi, Çevre Bakanı Murat Kurum hiç oralı değil.

Trump “yazdığım tweet’lerden pişman oluyorum” demiş ya, üçüncü şahıslara karşı sorumluluğu olan insanlar Twitter kullanmamalı. Asla.

“Mavi vatan” kavramını ortaya koyan Cihan Yaycı’nın, Ege Denizi için “Adalar Denizi” adını önermesi güzel oldu.

Gazetecilik örgütleri “tutuklu gazeteciler” ifadesine alternatif bulmalı. Zira bu ifade, tutuklu gerçek gazetecilerle, gazeteciliği kendi amaçları için kullananları aynı potaya koyuyor.

Medyamızın felaket durumları karşısında habercilik politikası yok. Eskiden güçlü meslek örgütleri ve otokontrol sistemi vardı.

Şimdi hem örgütler güçsüz hem de medya kendini bile kontrol etmekten aciz isimlerin eline kaldı.

AKLIMDASIN

Sen aklımdasın benim, bugün bayram ya ondan belki.

Aklımdasın, gittikçe zayıflayan bağlarımızı güçlendirmeye çare buluruz belki, bayram ya ondan.

Aklımdasın şimdi, durmadan kanayan uzaklığımıza yara bandı buluruz belki, bayramdan.

Gittikçe soğuyan gezegenimizde nerede olursan ol, sıcağımı gönderebilirim sana aklımda ve bayram olduğundan.

Ben burada yalnızım diye sen orada yalnızken, herkes gibi yalnızlar havuzunda su üzerinde kalmaya çalışırken “aklımdasın” dediğim, “aklımdasın” dediğin ses bayramdan.

Ne bir aşkın, ne bir sevginin ne de bir dostun, hem bir aşkın, hem bir sevginin, hem de bir dostun “aklımdasın” dediği, sağlıkla ve keyifle kutlayacağımız bayramlar dilerim.

AKLIMDA KALAN

Bir toplumun gelişmişlik ölçüsü: Her zaman derim, gelişmişliği ekonomik göstergelerden okursanız eksik olur. Bir toplumun gelişmişlik kriteri gülümseyen kadınlarıyla, sokaklara yayılan çocuk kahkahaları olmalıdır. Ancak gelişmiş toplumlarda bu ikisinin oranı yükselir. Ötesi boştur boş.

Diğer Yazıları