Sultan Abdülhamid ve Otomobil –V/V

Prof. Dr. Metin Hülagü: Sultan Abdülhamid diğer hükümdar ve krallara nispetle en son otomobil alan hükümdar olmuşsa da 1900’ün başından itibaren Yıldız Sarayı’nın geniş bahçesinde kendi kullanımı için birkaç otomobil alıp muhafaza etmesi tabii bir hale gelmiştir. O sadece otomobil almakla kalmamış, 1905’te edindiği araba nedeniyle son derece mutlu olmuş ve kullandığı arabanın mucidini memnun etmişti.

Prof. Dr. Metin Hülagü
Prof. Dr. Metin Hülagü

Kabul, istihza ve realite

Çağdaşı krallardan bazıları otomobili hemen ilk başlarda kullanmaya başlamış olsa da bazı hükümdarlar gibi Sultan Abdülhamid de otomobile ilk zamanlar ihtiyatla yaklaşmayı tercih etmiştir. Ne de olsa atsız, beygirsiz olarak kendiliğinden hareketli, sesi ve kokusuyla insana ister istemez tedirginlik veren otomobil denen şey garip bir şeydi ve bilinmeyen akıbetlere sebebiyet verebilirdi.

Gerçi Sultan Abdülhamid teknolojiye açık bir insandı. Demiryollarını önemsemiş, kara treni memlekete getirmiş ve onu ülkesinde yaygın bir hale sokma çabası içine girmişti. Telgraf yine onun döneminde etkin bir biçimde kullanım kazanmıştı. Döneminin yeniliklerinin temel kriterlerinden birisi Batı’nın kültürünü değil, teknik yönünü transfer etmekti. Devlet işlerinde olduğu gibi onun tüm hususi işlerinde de aşırılıktan kaçınıp mutedil bir yol izleme prensibi geçerliydi.

Osmanlı ülkesinde otomobil Sultan Abdülhamid döneminde ülkenin sosyo-ekonomik yapısından ötürü önce yasaklanmış, sonraları ise kısmi kullanım serbestiyeti kazanmıştı.

Ancak Sultan’ın kendisi otomobil ile mesafeli bir temas içinde olmayı tercih etmişti. Oysa ki otomobil teknolojik bir ürün olması, Sultan’ın teknolojiye duyarlı bulunması… ve dolayısıyla onun otomobile karşı daha ilgili olması gerekirdi diye düşünülebilir. Ancak bu ilgi konusu “şeytanarabası” yeni bir şeydi ve nelere sebebiyet vereceği henüz tam olarak belli değildi. Fas Sultan’ı Mulay Hafid gibi kazaya uğramak da söz konusu olabilirdi. Ayrıca Abdülhamid’in hayat prensiplerinden birisi de azami derecede dikkat ve tedbirdi. Bu husus onun biraz karakteri gereği, biraz da dönemindeki krallar ve hükümdarlara yönelik terör ve suikast teşebbüslerinin kaçınılmaz eseriydi. Zaten o, Yıldız Sarayı’nı bu tür tehlikelerden dolayı terk etmemeyi de itiyat haline getirmişti.

Hal böyle olmakla birlikte geçen süre içerisinde Abdülhamid de otomobile ilgiden azade kalamamıştı. Resmi yazışmalara göre Londra’da bulunan Osmanlı sefareti vasıtasıyla Magnus Volk'a Abdülhamid adına 1888 başlarında elektrikli bir otomobil siparişi verilmişti.

Sipariş olunan araba teslim alınmış, tecrübe edilmiş ve deniz yolu ile İstanbul’a gönderilmişti. Elektrikli arabaya ilaveten bir de elektrikli deniz botu alınması istenmişti.

Otomobil ve elektrikli botun fiyatı altı yüz elli sterlin etmekteydi ve bu para ilginçtir, Hazine-i Hassa hesabından yani Abdülhamid’in kendi kesesinden ödenecekti.

Abdülhamid’in otomobile olan ilgisi, Meşveret’te çıkan bir haber göre, sonraki yıllarda da devam etmiştir. Verilen bilgiye göre Sultan Abdülhamid’in en yakın adamlarından biri olan Mareşal Şakir Paşa 1901’de Berlin’deki son ikameti sırasında padişah için son derece nefis bir otomobil satın almış, İstanbul’a getirerek Yıldız Sarayı’nda onu Sultan Abdülhamid’e takdim etmişti. Muhteşem görünümü ile herkeste hayranlık uyandıran araba Yıldız Sarayı bahçesinde bir pazar günü tecrübeye tabi tutulmuştu.

Tecrübe sırasında Abdülhamid otomobilin yanına fazla sokulmamış, deneme sürüşleri için yapılan hazırlıkları Yıldız Sarayı’nın pencerelerinden birinden bakıp takip etmeyi tercih etmişti. Otomobil hareket edince test sürüşünü seyreden meraklı kalabalık büyük bir korkuya kapılmış, can havli ile sağa sola dağılıvermişti. O kadar çok korkanlar olmuştu ki onları sükûnete kavuşturmak bir hayli zorluk çekilmiş ve kendileri ile bir hayli zaman uğraşılmıştı.   

Bu dönemin otomobil meraklılarında biri de Mısır Hıdivi olmuştu.

Mısır Hıdivi 1905 yılı Ocak ayı başlarında Fransa’dan beygir gücü yüksek iki adet son derece güzel bir otomobil satın almıştı. Otomobil üreticisi Sultan Abdülhamid’i de bir otomobil almaya ikna etmesi halinde Hıdiv’e bir otomobili de bedava vereceği vaadinde bulunmuştu.

Hıdiv tabii ki Sultan Abdülhamid’i otomobil almaya ikna edememiş, fakat otomobil üreticisine bir telgraf çekerek Abdülhamid’in hediye olarak verilecek bir otomobili kabul etmeye hazır olduğunu bildirmişti.

Üretici, Abdülhamid’e hediye edeceği otomobil ile büyük bir reklam yapmış olacağını hesaplayarak cevabî telgrafında Sultan’a otomobil hediye etmeyi kabul ettiğini belirmişti.

Böylece hem Hıdiv hem de Sultan Abdülhamid birer otomobil sahibi olmuştu. Ancak Abdülhamid, otomobili oluşturan her bir parçanın sökülüp mahiyeti ve güvenirliği kendisine anlatılıncaya kadar bu otomobile binmemişti.

Sultan Abdülhamid diğer hükümdar ve krallara nispetle en son otomobil alan hükümdar olmuşsa da 1900’ün başından itibaren Yıldız Sarayı’nın geniş bahçesinde kendi kullanımı için birkaç otomobil alıp muhafaza etmesi tabii bir hale gelmiştir. O sadece otomobil almakla kalmamış, 1905’te edindiği araba nedeniyle son derece mutlu olmuş ve kullandığı arabanın mucidini memnun etmişti.

Almanya Achen’deki bir otomobil fabrikasında çalışan mühendislerden birine Beşinci rütbeden Mecidi nişanı vermişti. Bir yıl kadar sonra ise Aix-la-Chapelle Otomobil Fabrikası müdürüne Dördüncü rütbeden Osmanlı nişanı verilmesini uygun görmüştü.

Hal böyle olmakla birlikte olumsuz bir Abdülhamid imajı oluşturma çabasında olan Batı basını,  Abdülhamid’in otomobil kullanmamasını eleştirdiği gibi onun otomobil edinmesini de eleştirip alay etmiştir.  

Polly Pry bu noktada zikredilmesi gereken isimlerden biridir. O, yazmış olduğu dört mısralık beytiyle Abdülhamid ile alay etmiştir.

Bir başka alaylı yaklaşım ise Abdülhamid’in 1905’te otomobil edinmesinin hemen ardından bu durumun istihzai bir haber şeklinde basında yer alması olmuştur.

Basında yer alan bu istihzaî haber “Türkiye'nin Sultanı bir otomobil aldı. Belki de Ermeni tebaası arasında kişisel olarak dolaşmayı amaçlamaktadır.” biçiminde okuyuculara duyurulmuştur.

Şurası bir gerçek ki, teknolojinin son ürünü olan otomobilin Sultan Abdülhamid için önemi, diğer kral ve hükümdarlar nezdinde kendisi için imaj oluşturma vesilesi teşkil etmesinden yahut hükümdarlar arası imaj rekabetinde kendisini geri kalmaktan kurtarmasından başka bir işleve sahip olmamıştır. Çünkü Sultan Abdülhamid otomobil almışsa da, Yıldız Sarayı’ndan hemen hiçbir zaman dışarı çıkmadığı için onu hiç ama hiç kullanma şansına sahip olmamıştır. Belki haftada bir kez Cuma günü Cuma Selamlığı’na giderken otomobili kullanma imkânı olabilirdi. Fakat o bunu da tercih etmemiştir. Cuma Selamlığına klasik tarzdaki atlı faytonu ile gitmeyi her daim tercih etmiştir. Onun böyle davranmasının gerisindeki temel nedenlerden biri onun yüzünü görmek üzere yol boyunca kordon oluşturmuş yerli ve yabancı misafirleri selamlayabilmek iken, bir diğeri de kaza durumunda yeterince hızlıca atlayıp kurtulmaya çalıma imkânı bulmak olmuş gözükmektedir. Dolayısıyla onun en çok sevdiği araç üstü açık türden at koşumlu Victoria olmuştur. Onun atlı arabası bir Fransız ve Alman yapımı olmamışsa da arabacıbaşıları Alman ve Fransız asıllı olmuştur. Arabacıbaşılığını 1882-1890 yılları arasında Fransız, 1890 sonrasında ise Alman asıllı biri yürütmüştür.

 

Diğer Yazıları