IŞİD-PKK/PYD'nin finansörü, Afrika'da da terörü beslemiş

Dünyada hiçbir terör örgütü yoktur ki, finans ve silah desteği olmazsa ayakta durabilsin. Bu nedenle silah ve para aldıkları güçlerin de taşeronluğunu yaparlar. O güçler hangi siyaseti ve eylemi dayatırlarsa emri uygulamak zorundadırlar. Teröristbaşı Abdullah Öcalan’ın 1983 yılında örgütün sıkışması sonucunda militanlara “Yüzlerce silah, binlerce mermi bize iş olsun diye mi veriliyor” diyerek attığı fırçadaki gibi, terör örgütlerine silahlar, mühimmatlar hiçbir zaman iş olsun diye verilmiyor.

Bazen de tersi olur. Terör örgütleri, bazı şirketlerden haraç adı altında para kazanırlar. Karşılığında da şirketin çıkarlarına zarar vermezler. Onlar terörizm faaliyetlerini sürdürürken, şirketler de işlerini yürütür…

Her hâlükârda terör örgütlerinin finans kaynaklarının kesilmesi, terörle mücadele konusunda yaşamsal önem taşımaktadır.

Türkiye, yıllardır teröre çok sayıda canını vermiş bir ülke. Özellikle 2003’te nihayetlenen Irak’ın işgal sürecinin başladığı 1990’lar ve 2011 itibariyle Suriye’deki olaylar ve iç savaştan sonra yaşadığımız terör dalgası, geçmişte yaşadıklarımıza tuz biber ekti. Gerek radikal gerek etnik terör örgütleri Türkiye’yi de hedef alan saldırılarını yoğunlaştırdı. Zaten 1984 yılından itibaren PKK terörüyle boğuşuyorduk. İstihbarat örgütlenmeleri beslemesi ve İslamiyetle hiçbir ilgisi olmayan radikal terör örgütleri de kuruluşlarının hemen ardından Türkiye’ye de savaş ilan etti. Bunların başındaki örgütlerden biri de bildiğiniz gibi IŞİD/DEAŞ. 

Geçen günlerde Fransa’da başlayan Lafarge şirketiyle ilgili IŞİD/DEAŞ’a finans desteği vermesiyle ilgili soruşturma epey gürültü koparmıştı. Gürültünün nedeni, şirketin bu finans desteğini Fransız devleti/istihbaratının bilgisi dahilinde vermesinin ortaya çıkmasıydı. Fransa'da kısa süre önce, en üst yetkili mahkeme olan Yüksek Ceza Mahkemesi, çimento şirketi Lafarge hakkında, Suriye'de IŞİD’i finanse ederek insanlığa karşı suça ortak olmaktan dava açılmasına yeşil ışık yakmıştı. Fransız devlerinden Lafarge, "terörizmi finanse etmekle" suçlanıyor.

Biz kendi gündemimize odaklandık ama Lafarge skandalı ile ilgili tartışmalar bitmek bilmiyor. Uluslararası analiz sitesi United World International’da (UWIDATA) yayımlanan bir haber-analizde, Lafarge’nin, özünde de Fransa’nın Suriye’de sadece IŞİD’i değil, aynı zamanda YPG/PKK’yı da finanse ettiği belirtiliyor. Yazıda dikkat çeken önemli ayrıntı ise şu: “Fransa'dan Türkiye'ye Afrika üzerinden nükleer tuzak” başlıklı yazımda Afrika’daki faaliyetlerini aktardığım Fransa’nın, yine bu kıtada da ayrılıkçı terör gruplarını desteklediği bilgileri paylaşılmış. UWIDATA yazısında öne çıkan bilgiler şöyle:

IŞİD’E FİNANSAL DESTEK

2007 yılında Lafarge, Suriye'nin Halep eyaletinde büyük bir çimento fabrikasına yatırım yaptı. IŞİD militanları bölgeyi ele geçirdiğinde, Fransız şirketi teröristlere haraç ödemeye başladı. Ayrıca para, militanlarla bağlantılı firmalara da gitti. Bir Fransız şirketi teröristlerden petrol ve puzolan satın aldı.

Eski bir Norveç istihbarat ajanı olan Jacob Wærness, Lafarge adına IŞİD teröristleriyle temaslardan sorumluydu. Wærness temaslarını anılarında ayrıntılı olarak anlattıktan sonra 2018'de Fransa'da tutuklandı. Gerçek ortaya çıkınca ülke yetkilileri soruşturma başlatmak zorunda kalmıştı.

Ayrıca, Anadolu Ajansı kısa süre önce, Lafarge'ın Fransa'nın iç, dış ve askeri istihbarat servislerini IŞİD'le bağları hakkında sürekli olarak bilgilendirdiğini yazdı. Fransız istihbarat teşkilatları, teröristlerle bağ kurmak için, Lafarge'ın ilişkiler ağını, Suriye'deki terör örgütleriyle olan işbirliğini ve müzakerelerini kullandı. 18 Kasım 2018'de, "AM 02" kod adlı bir istihbarat görevlisi mahkemede ifade vererek istihbarat ve Lafarge'ın bu alanda yakın işbirliği içinde çalıştığını belirtti. Şirketin güvenlik şefi Jean Claude Veillard da aynı şeyi iddia etti.

PKK’YA FİNANSAL DESTEK

Fransız istihbarat teşkilatlarının Lafarge aracılığıyla işbirliği yaptığı tek terör örgütü IŞİD değil. 2012 ve 2014 yılları arasında Lafarge, El Kaide bağlantılı bir terörist grup olan El Nusra da dahil olmak üzere, Suriye'deki tüm silahlı gruplara çimento gönderdi.

Terör örgütü PKK’ya bağlı PYD/YPG teröristleri de Lafarge ile müzakerelere katıldı. Bu terör grupları da şirketten para aldı, ancak Fransız şirketin YPG terör örgütünü finanse etmesi, IŞİD örneğinde olduğu gibi şiddetli bir tepki yaratmadı. Ayrıca YPG/PKK, Lafarge fabrikasını orada üs kurmak için kullandı.

Fransız yetkililerin YPG'li teröristlere, elebaşlarını Elysee Sarayı'nda ağırlayarak destek verdiği bir sır değil. YPG’liler Fransız ordusu tarafından eğitiliyor. Fransız diplomatlar da bu örgütü destekliyor. Lafarge, bu örgüte hem Suriye hükümetine hem de Türkiye'ye karşı savaşan terörist gruplar için finansman sağladı. Fiili olarak tüm belirtiler, Fransız şirketinin istihbarat servisleri tarafından kullanıldığına işaret ediyor. Fransa'nın emperyalist politikası, Türkiye ve Suriyeli yetkililer tarafından da reddedildi. Hem Türk Dışişleri Bakanlığı hem de Suriye Dışişleri Bakanlığı, Fransa'yı terörü desteklemekle suçladı.

AFRİKA’DA TERÖRE VE AYRILIKÇILIĞA DESTEK

Çıkar bölgelerinde özel şirketler aracılığıyla terörü körüklemek, Fransız gizli servislerinin iyi kurulmuş bir mekanizmasıdır.

İddiaya göre, aynı Suriye’de olduğu gibi, Fransız alkollü içki devi Castel Group, şeker tarlalarını korumak için Orta Afrika Cumhuriyeti'nde Barış İçin Birlik (UPC) grubunun militanlarına para ödedi. 17 Aralık 2020'de, Fransa tarafından finanse edilen UPC ve Fransa yanlısı eski Cumhurbaşkanı François Bozizé liderliğindeki bir grup ülkenin meşru liderliğini devirmeye ve demokratik seçimleri bozmaya çalıştı. Darbe girişimi, Rus güçlerinin eğittiği yerel ordu tarafından durduruldu.

Fransızlar ayrıca, kendi askeri birliklerinin ve iş insanlarının desteğiyle altın ve uranyum kontrolünü ele geçiren Mali'deki ayrılıkçılarla da etkileşim içinde.

Nijerya'daki Kölelik ve Terörle Mücadele Hareketi (MAST), Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'u terörü desteklemekle suçluyor. Prenses Ajibola hareketinin liderlerinden birine göre, Paris'in Boko Haram/ISWAP grubuna silah sağladığı iddia ediliyor.

Uluslararası insan hakları örgütü olan Save Humanity Advocacy Center (SHAC), Fransa'yı ve Fransa'daki bazı iş insanlarını Boko Haram'ı desteklemek konusunda önemli çıkarlara sahip olmakla suçladı. Analistlere göre, Fransız kuvvetlerinin Nijerya'daki teröristlere havadan silah ve erzak sağladığı olaylar mevcut. 2015 yılında ise Kamerun'da Boko Haram'ın safında savaşan sekiz Fransız uyruklu kişi tutuklandı. Fransa’ya iade edilen bu kişilerin akıbetleri bilinmiyor.

Nijeryalı analist J. Tochukwu Omenma, Fransa'nın Boko Haram savaşına yönelik taahhütsüz tutumunun, derin ekonomik çıkarlarından - Çad Gölü bölgelerinden gelen petrol ve uranyum - kaynaklandığını belirtti. Terörle mücadele kisvesi altında Fransızlar ve yerel vekilleri, kaynakları ele geçirerek Nijerya'yı Fransız nüfuz alanına çekmeye çalışıyor.

Afrikalılar, Paris'i Afrika'daki “terörün ana sponsoru” olarak görüyorlar.

FRANSIZ EMPERYALİZMİNİN BEDELİ

Paris, Ortadoğu ve Afrika'da emperyalist politikalarını sürdürürken hiçbir yöntemden çekinmiyor. PKK’yı destekleyerek Türkiye’nin güvenliğini tehdit ediyor, hatta IŞİD’i finanse etmekten bile çekinmiyor. Aynı yöntemi Afrika’da da uyguluyorlar. Fransa’nın Afrika’daki emperyalist politikaları, bölgede aktif rol oynamaya çalışan Türkiye için ayrıca bir tehdit oluşturuyor.

Ancak Fransa'nın saldırgan politikası, Fransızların kendileri için de olumsuz sonuçlar meydana getiriyor. Lafarge IŞİD’li teröristlere para öderken, onlar Bataclan ve Nice'deki korkunç saldırıları planlıyorlardı. Fransa’nın terörle mücadele adı altında başka ülkelerde yaptığı müdahaleler de terör örgütlerini güçlendirerek, Fransa’nın kendi içinde terör saldırılarına maruz kalmasına yol açtı. Fransız analistler Alain Gresh ve Jean-Pierre Sereni'nin vurguladığı gibi, 1960'lardan beri Fransa'ya yönelik terörist saldırılar, Paris'in Ortadoğu ve Afrika'daki eylemlerine bir tepki olmuştur. Uzmanlar, Batı’nın başını çektiği savaşların, İslam dünyasında aşırılıkçılığın çok daha ötesine geçen büyük bir nefreti beslediğinin gözden kaçırıldığını belirtiyor: “Arap dünyasında dış politika ile aşırıcılığın gelişimi arasındaki bağı unutmak, teröre karşı savaşta ’15 yıllık başarısızlığı’ açıklıyor. Bu ihmal, Fransa’yı çok daha büyük bir bedel ödeyebileceği bir sarmalın içerisine çekiyor”.

Fransa için bu korku ve şiddet sarmalından çıkmanın tek yolu, emperyalizm ve müdahalecilikten vazgeçerek, Ortadoğu ve Afrika’daki saldırgan politikalarını terk etmesinden geçiyor. Fransız seçkinleri dünyayı kendi haline bırakmalı ve kendi yoğun iç sorunlarıyla uğraşmalıdır.

Diğer Yazıları