İnsanın inşası, şehrin imarı, devletin vakarı

Hüseyin Kaya

Hüseyin Kaya

Sabah aydınlanmak üzere 'aydınlandı aslında'

Lakin dolunay hala küçük nazlı bir bulutun ardından bütün nuruyla duruyor.

Bu yüzden sadece aydınlığı güneşe hasretmiyorum.

Ve henüz teşrif etmiş de değil doğrusu. Fakat geceyi başka bir yerlere alıp götürdüğü bu ışımadan belli.

Şimdi kimin aydınlığına karanlık oldu buraların gecesi bilinmez.

Bildiğimiz şey zamanın;

M.S. 2017 12 Haziran Saat 04.58’i gösterdiği.

Ağaran gün sanki gökten bir çöp torbasının yeryüzüne düştüğünü gösteriyor.

Bir uyum içinde olmayan binalar oraya buraya dağılmış çer çöp gibi.

Ve uzun zamandır toplanmamış çöplerin üzerine daha büyükleri fırlatılmış sanki...

Çöplerin kimyasal sürece tabi olmasından mı aralarda(sokak diyoruz) yeşil ağaçlar var.

Çok az da olsa daha büyükçe yeşilliklerin olduğu mekanlarda(cadde ve park olarak kodlanmış) gözlemleniyor.

Göstermelik yaşam alanları hayatın bir şekilde sürdüğünü şimdilik kanıtlamaya yetiyor.

Ve şehir aydınlığa yerkürenin ne büyük bir hızla dönmesi sonucunda kavuştuğunu fark etmiyor bile.

Sarsıntı yok, uğultu yok, telaş yok, emredileni idrak etmiş bir uysallık ve vasatla sürdürüyor kendini.

Ya şehir öyle mi? Kendi karnından konuşan bir yaratık gibi şehir, ruha sıkıntı veren kulakları örseleyen bir uğultuyla karşılık veriyor sabahın dinginliğine..

Göstermelik ağaçlardaki kuşların sahici cıvıltıları olmasa zihin belirsiz bir soyutlamadan agresif bir somutlaşmaya mecbur kalacak.

Bir yandan sabahı beklemenin beni göreceli bir bakışa ittiğinden bahisle bu değerlendirmelerimi abartılı bulan okuyucu olacaktır elbette.

Evet güneş artık kendini gösterdi.Bir ayna görevi gören towerın(kule) bütün bir cam yüzeyinden odamın içerisine taa gözlerime kadar geliyor.

Ön yargınızı kırmak adına mücerret güneş camdan yansımasıyla müşahhaslaşıyor.

Birazdan devlet uyansın diye bir çok insan telaşla hazırlanmakta olacak.

Yani devlet damarlardaki kan gibi; tüm ajanlar(memur) yollarda olacak.

Bir çok iş olacak hüküm verilecek karar alınacak yine…;

Adaletsizlikte mahir olanlar adaletten şikayet edecekler duruşmalarda.

Yeni bir şey yapmadan eskileri konuşacağız hep birlikte.

Karşılıklı ziyaretler en çok sevdiğim şeydir onlardan da çokça olacak.

Devletin bir yüzü diğerine merhaba der gibi.

Halkımızdan ölenler olacak fakat doğanlar daha fazla.

Batı her türlü yeniliği üretiyor.Bizim kadar insan üretemiyor bir türlü

Belki de bu yüzden baş edebiliyoruz bu tenekeye can verme meraklılarıyla.

Ne diyoruz bu kadar laftan sonra...

Çevre Bakanlığının’da bir kaç gün önce dile getirdiği en zaruri konu imar yasası meselesi.

İmar yolsuzluğu meselesi şehirleri bu hale getirdi.Gecikilirse ve derhal müdahale edilmez ise şehir bizi yutacak diyorum sabahtan beri.

Şehre tasaddinin cezası sel baskınıdır, depremdir; bilmeliyiz, artık.

“Gurultunun ahı gürültünün vah vahı perişan eder davayı.”Bu sözü kim söylemiş hatırlayamadım.Ata sözüde değil.Uydurma gibi duruyor.Üzerinde çalışılması da gerekiyor.

Bu yazımızda bahsedecektim yetişmiyor.Kitapçılar “iç savaş”ve kargaşaya ilişkin kitaplarla dolu.

Çok dikkat çeken 2018 yılı ile ilgili 1968 yılı karşılaştırması var.Bütün planların boşa çıktığı planlı olanların oka düştüğü bir yerin adıdır Türkiye.. Düşüncelerimizi netleştirip yazalım bir kaç gün içinde.Ve dahi bir kitap daha: Cicero’nun “Murena Savunması” ( İ.Ö 62.yıl. ay ve saat belirtilmemiş )ne desek bu kitapla ilgili. ”İyi yasa yapmak lazım.” azizim, diyelim şimdilik.

Ve tabii coğrafyamızda olup bitenlerle ilgili uyanık olmalıyız ve kesinlikle öfkesiz.

Neden öfkesiz: Çünkü denklemde biz iki tarafta da vazgeçilmez rol oynayabiliriz ve sadece öfke ve acele etmek bu imkanı kaybettirir bize.

Ne diyorduk o halde. İngilizler daha iyi bilir.

Kalıcı ve muhkem olan biziz.

Üfürükle gelen tükürükle gider.

Diğer Yazıları