Hiçbir maliyete katlanmadan olmaz

Türkiye son 4 senedir hem içeride hem de dışarıda son derece sarsıcı ve tehlikeli olaylara maruz kaldı. Bugün olanları alt alta koyup bir envanterini yapsak gerçekten bunları nasıl atlatabildiğimizi, bunlarla yaşamayı nasıl sürdürebildiğimizi anlamakta dahi zorlanabiliriz.

İçeride 4 senenin neredeyse her gününü bir mücadele ve onun yaratttığı psikoloji ile geçirdik. Dışarıda en büyük ekonomik partnerimiz Avrupa ciddi ekonomik ve siyasal zorluklar içerisinde. Güneyimizde akıl dışı bir savaş yıllardır devam ediyor. Ki bu coğrafya oldukça büyük ve hızla da artan ticaret hacmine sahip olduğumuz ülkeleri içeriyor.

Tabii tüm bunların içerisinde en sarsıcı olanı 15 Temmuz işgal girişimi oldu. Zira devamında yaşananlar; kamuda girişilen büyük temizlik, özel sektörde halen devam eden ayıklanma ve terör örgütünün tahminlerden daha da büyük ekonomik gücünün ortadan kaldırılması çabası, süregelen ve orta vadede devam edecek zorlu sonuçlar ortaya çıkarıyor. Bütün bu dönem dünyanın hangi ülkesinde yaşanırsa yaşansın kaçınılmaz olarak ciddi ekonomik kırılganlıklar yaratır. Elbette ülkelerin potansiyelleri bu kırılganlıklarla ne ölçüde baş edebileceklerini belirler

Türkiye ekonomisi 15 Temmuz’a gelirken bazı kırılganlıkları taşıyordu. Ancak yine de özellikle makroekonomik göstergelerde göze çarpan bir bozulmadan söz etmek mümkün değildi. Hatta bazı rakamlarda iyileşme bile gözleniyordu. Yine de özellikle turizmdeki hızlı düşüş ve sanayi üretimi tarafındaki daralma sorun olarak karşımızdaydı.

15 Temmuz ve devamında artan terör olayları vs bu sorunları biraz daha derinleştirdi. Bu değişikliklerin döviz kurları üzerinde etkisi elbette kaçınılmazdır ki biz de bunu yaşadık. Parite etkisi ile birlikte Dolar kurunda hızlı bir yükselme yaşandı. Ancak bu yükseliş özelikle geçtiğimiz haftalarda ekonomik nedenlerle açıklanması mümkün olmayan düzeylere ulaştı. Türkiye’de döviz üzerinden bir manipülasyon riski olduğu aylar öncesinden ortaya çıkmıştı.

Aslında Ekim ayındaki Moody’s açıklaması başlamış bir manipülasyonun derinleştirilmesi ve yaygınlaştırılmasının işareti idi. Ekonomide var olan kırılganlık bunun için iyi bir zemin hazırlıyordu. Nitekim bu zemin kullanıldı ve kullanılmaya devam ediyor. Özellikle döviz piyasalarındaki artan sığlık spekülasyonları çok daha mümkün ve etkili hale getirmiş durumda. Normal dönemlerde etkisi dahi olamayacak işlem hacimleri bu dönemde önemli sıçramalara yol açabiliyor. Ancak bir kez daha belirtmek gerekir ki bugün gelinen durum sadece bu manipülasyonun sonucu değildir. Dövizde aslında çok daha önceden olması gereken bir düzeltmenin bu döneme sarkmasının getirdiği bir sonuç da gözden kaçırılmamalı.

Geçtiğimiz günlerde hem Merkez Bankasının etkili müdahalesi hem de Cumhurbaşkanımızın arka arkaya açıklamaları kuru önemli ölçüde geri çekmeye yetti. Ancak hala yüksek bir kurla karşı karlıya olduğumuz açık. Özellikle referanduma doğru ekonomi üzerindeki manipülasyonun iyice artacağını hesaba kattığımızda kurun bu seviyelerde kalmasının riskli olacağı açık. Bu yüzden belki de daha kalıcı sonuçları olacak bir para politikası ve beklentileri olumluya çevirecek türden bir siyasi destek tam da bugün çok gerekli. Makul bir süre içerisinde Dolar kurunun 3,30-3,40 aralığına geri çekilmesinin bu süreçte son derece hayati olduğu kanaatindeyiz.

Buradaki anahtar toplumdaki beklentilerin ve ekonomik güvenin tekrar olumluya dönmesidir. Unutmamak gerekir ki bu tür spekülasyonlarda amaç bir sarmal yaratmaktır. Yani insanlarda kurun daha da hızlı artacağı beklentisini yaratıp içerideki tasarruf sahiplerinin de dövize yönelmesini ve bunun kuru daha da artırıp bir panik havasına yol açmasını sağlamak ana amaçtır. Çok şükür bu seviyelere gelene kadar Türk halkı üzerinde bunu başaramadılar. Aslında biraz da “5 olur 6 olur” seslerinin sebebi de bu. Zira kur zaten yüksekken (ve hala panik oluşmamışsa) sarmal yaratmak o kadar güçleşir ve çok daha ürkütücü mesajları yaymak gerekir.

Aslında verilmesi gereken karar şudur. Türkiye’de kur artışı hem beklentileri bozduğu, hem belirsizliği arttırdığı hem de döviz açığı olan firmalar üzerinde ciddi baskılar yarattığı için ekonomide (beki de olması gerekenden daha derin) bozulmalara yol açar. Bunun en belirgin sonucu ise ekonomik durgunluktur. Zira girişimciler böyle durumlarda risk almaktan kaçınırlar.

Kurdaki atışı dizginlemenin ve belirsizliği ortadan kaldırmanın en kestirme yolu olan sıkı para politikası da aslında benzer bir etkiyi ortaya çıkarabilir. Yani bu politikanın da ekonomik faaliyetleri daraltma ihtimali vardır. İşte ekonomi yönetimin vermesi gereken karar bu iki durumun maliyetleri arasında bir değerlendirme yapıp birini seçmek olmalıdır. Şunu açıkça görmek gerekir; geldiğimiz bu noktada ve maruz kadığımız bu saldırı altında hiç bir maliyete katlanmadan devam etmemiz mümkün değildir.

Bilmemiz gereken referanduma kadar bu saldırının artarak devam edeceğidir. İleride siyasi ve toplumsal alanda büyük riskler doğuracak bu oyunun gereken maliyet göze alınıp bugün bozulması kaçınılmazdır. Kanaatimiz Merkez Bankası’nın para politikasını bir miktar sıkılaştırması ancak bununla birlikte maliye tarafında paralel bir gevşemenin yapılmasının doğru olacağıdır. Bu süreç sükunetle atlatılırsa orta vadede taşlar yerine tekrar oturacaktır.

Hiçbir maliyete katlanmadan olmaz ile ilgili etiketler Haber
GÜNÜN VİDEOSU

Malezya'da askeri geçit töreninde facia! 2 helikopter havada çarpıştı! Çok sayıda ölü var...

Malezya’da askeri geçit töreni hazırlıkları sırasında iki helikopter havada çarpıştı. Korkunç kaza saniye saniye kameralara yansırken, en az 10 kişinin hayatını kaybettiği öğrenildi.