Fay haritasından sınava mı gireceğiz?

Sanki hayat hep tekrara düşüyor.

Tıpkı, kendisini yayına bağlamak isteyen televizyona Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu’nun dediği gibi:

“Artık aramayın. Güneşin altında söylenmedik bir şey kalmadı. Yetkililer ezberlerini bozmadıkça yapacak bir şey yok.”

Bir deprem ülkesindeyiz. Her depremde canlar kaybediyoruz.

Yaşananlar hiç değişmiyor. Sadece yer değiştiriyor.

Acılar hiç değişmiyor. Acıyı çekenler değişiyor.

Üzerine konuşulanlar da hiç değişmiyor. Değişecek de görünmüyor.

Hangi televizyon kanalını açsak deprem uzmanları ellerinde çubuk, fay hattı analizi yapıyorlar.

Hiç anlamadığımız jeolojik terimlerle.

Sanırsınız 85 milyon, yarın fay haritasından sınava girecekmişiz gibi.

Halbuki. Her önceki depremde biz, fay hatlarının hangimizin altından geçtiğini öğrenmiştik.

Ezberlemiştik hatta.

Oysa.

Biz sıradan insanların fay hatlarını bilmesi gerekmiyor. Özeti şu ki, ülkece fayın üzerinde oturuyoruz.

Herkes esas bilmesi gerekeni bilse, deprem gerçeği karşısında kör, sağır, dilsizi oynamaktan vaz geçsek sorun çözülecek.

Biz sıradan insanlar;

Oturduğumuz evlerin deprem risk durumunu bilsek.

Deprem anında hayatta kalma yollarını bilsek.

Toplanma/buluşma yerlerini ve iletişim konularını bilsek.

Yerel yöneticiler;

Balçık üzerine inşa edilen binalara izin vermemek gerektiğini bilseler.

Deprem olduktan sonra yardıma koşma becerileri kadar, deprem öncesi riskli yapıları boşaltmayı bilseler.

“Binanızı güçlendirin” diyerek, maddi külfeti halka yüklemek yerine, halkın sırtından almanın yolunu bilseler.

Ülkeyi yönetenler;

Önceliklerini deprem riski taşıyan bölgelere göre güncellemeyi bilseler.

Her biri apaçık haritada duran faylar üzerindeki binaların tepelerine dikilmeyi bilseler.

Kasabın, manavın, iflas etmişlerin, beceriksizlerin müteahit olmasına izin vermemeyi bilseler.

Yöneticisinden halkına;

“Deprem olunca yapılacaklar listesi” yapmaktan önce, “depremde hayatta kalmak için yapılacaklar listesi” yapmayı bilseler.

Herkesin depremde hayatta kalma bilgisine sahip olmasını sağlamanın yollarını bilseler.

Kafasına göre bina kolonu kesenlerin iflahını kesmeyi bilseler…

Yeter.

 

YÖNETİCİLER LAKAYTLIKTAN KURTULMAZSA OLMAZ

Yerel / genel yönetimlerin depremle mücadeleye bakış açıları yamuk.

Bir örnek.

Kardeşim ODTÜ’lü, deprem konusunda uzman bir inşaat mühendisi.

Bir gün, fay üzerine kurulu bir belediye başkanına yapılması gerekenlerini anlatıyor.

Başkan, olanca pişkinlikle “Biz depreme hazırız” diyor.

Bizimki seviniyor, “Çok iyi, nasıl başardınız?”

Başkan, “Simülasyon merkezi kurduk, insanları içeriye alıyor depremi yaşatıyoruz.”

Deprem simülasyon değil, koca bir gerçektir.

Başta yerel yönetimler olmak üzere lakaytlıktan bir an önce çıkılması gerekir.

 

MESUT YILMAZ ÖLÜNCE…

Mesut Yılmaz’ın öldüğünü öğrenince şunları düşündüm;

Evlat acısı yaşayan, yaşamaya takat bulamıyor.

Sigara içtikleri için kızdığım herkesi arayıp, “En büyük sigara içicisi Mesut Yılmaz akciğer kanserinden öldü gördünüz mü” demeliyim.

Benim için “Mesut Yılmaz’ın danışmanıydı” diyenleri bulup, “Ben onunla tanışmadan Mesut Bey öldü” dersem utanırlar mı ki?

İlk televizyon canlı yayınlarımdan birini NTV’de, ANAP kongresinde onun zamanında yapmıştım.

 

YÜREĞİM AĞZIMDA

Ankara’da Saraçoğlu Mahallesi var. Güzeller güzeli bir mahalle, şirin mi şirin mimari.

Cumhuriyetin kalbi gibi, tam da Cumhuriyetin kalbinde, Kızılay’da.

O mahalle boşaltıldı. TOKİ projesi oldu.

Değişmeyecek, ağaçları kesilmeyecek sözleri verildi. Zerre inanmadım.

Geçen hafta, etrafına çok yüksek perdeler çekildi.

Perde yüksekliğinden korkmaya başladım.

Buradan Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş’a çağrımdır. O inşaatın her safhasını denetleyip önce Ankara’ya, sonra tüm Türkiye’ye bilgi verin.

O gözbebeği mahalle, TOKİ’nin betonlarına gömülmesin.

Saraçoğlu da katledilmesin. Lütfen. N’olur…

 

İNCE’NİN LİSTESİ

Muharrem İnce “Memleket Hareketi”nin kurucularını açıkladı.

Listeye baktım, yarısı akademisyen, teoriye hakimler.

Diğer yarısı mühendis, doktor, sanatçı vs. beyaz yakalı. Uzmanlık alanlarına hakimler.

Muharrem İnce hariç, hiç birisi sokağın bilgisine hakim değil. Nokta.

 

İLETİŞİM ÖDÜLÜ DAĞITIYORSANIZ

Ülkemiz bir ödül cenneti. Neredeyse ödül almayanı dövecekler.
İletişim ödülleri dağıtan kurumlar da var.

Onlara bu yılki ödüllerini şu üç kişiye vermeleri;

Enkaz altındaki 14 yaşındaki İdil’le konuşarak onu hayatta tutan Balıkesir İtfaiyesi’nden Bahadır’a,

15 yaşındaki Günay’la konuşarak umut olan Manisa İtfaiyesi’nden Gürhan’a,

3 yaşındaki Elif’ciğin parmağını tuttuğu İstanbul Büyükşehir’den Muammer’e.

 

EŞEKTEN DÜŞENİN HALİ

Eşekten düşenin halini eşekten düşen bilir derler.

Üniversite mezunu işsiz gençlerden bir de KYK borçları faiziyle isteniyor.

Muhalefetin çözüm önerisi ise onlara “örgütlenin” demek sadece.

Geçmişe gittim.

Ben de mezun olduğumda bu borçla baş başa kalmıştım.

Babam ödemek için kredi çekmek zorunda kalmıştı, zor günlerdi.

Gençler devlet üniversitelerinden sırtında borçla mezun olmamalılar. Yanlış.

 

CADI BAYRAMI KUTLAYAN ZEKÂ

Milli boşanma meselemize dönen Feryal-Kemal Gülman’ın oğulları Aslan, yalıda 270 kişiyle cadılar bayramı yapmış!

Sokakta yan yana yürüyen garibana 3 bin küsur lira ceza kesen devletimiz, yalıda partileyenlere 930 TL kesmiş.

Bir yanımız korona, bir yanımız 100’e yakın ölümken parti yapan Aslan’cığın durumu şunlardan hangisidir;

Boşanamayan ailenin ruh sağlığı bozulan oğlu mudur?

Dünya ve gerçeklerden kopuk şımarık zengin çocuğu mudur?

Temel bilgi düzeyi sorunlu ama özgüveni tavan kızımız Şevval’in bilinmeyen kardeşi midir?

“Utanma duygumun olup olmadığını size mi soracağım” diyen bir edepsiz midir?

 

“BEN MAÇO SEVERİM!”

Çok izlenen bir dizi.

Sahne şöyle: Başrol oğlumuz, başrol kızımıza hesap soruyor:

“O adamla yemeğe gitmeyeceksin! Onunla görüşmeyeceksin! Onunla bir şey yapmayacaksın!”

Sıralıyor da sıralıyor.

Oğlumuz yapamayacaklarını sıraladıkça kızımız yelkenleri suya indiriyor.

“Tanrım” diyor, “bana aşık.”

Yetmiyor “Beni kıskanıyor” diye keyiften dört köşe.

Flört döneminde, aşktan gözler kör iken adamların çizdiği sınırlara hapsolmaya meyilli o kadar çok kadın var ki.

Öyle olmasa, dizi senaristleri o sahneleri köpürtür mü? Köpürttükçe reyting alacağını bilmese o sahneleri yazarlar mı?

Adamlar, hayatlarına tel örgü çevirirken, “Bana aşık”, “seven adam kıskanır”, “Ben maço severim” diyeceksin, evlenince de “Benim adam çok değişti” diyeceksin.

Herkes kendi mutsuzluğunun sorumlusudur.

 

KADINLAR KOMİK ADAM SEVER (Mİ?)

Ertuğrul Özkök’ün ve birçok adamın büyük aşkı Scarlett Johansson, komedyenle evlenmiş.

Kadınların evlenecekleri adamda ne aradıkları sorusu netamelidir, çoğu zaman kadının kendisi de bilmez cevabı.

Yılışık sevmezler, geveze sevmezler, lüzumsuz konuşan sevmezler ama komik severler.

Adam komikse tipi de önemsiz demek ki, bir örnek de Cem Yılmaz.

Kadınlar komik adamda ne bulur, cevabı bilen var mı?

 

AKLIMDA KALAN

“İletişim yönetimi bu değil” isyanı: Felaket bölgeleri, iletişim şovu yapma yeri değildir. Şov derdinde olanların o bölgeye alınmaması bile gerekir. Mesela, Tarım ve Orman Bakanı Pakdemirli’nin enkaz altında yardım bekleyen biriyle telefon görüşmesi çok yanlış bir şovdur.

Şarjın bitmesi riski bir yana, hangi sıfatla bunu yaptığı tartışılır. Mesela, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’in onca bekleyen iş dururken, görevlilerin elinden alıp çorba dağıtmaya kalkması da çok yanlış bir şovdur. Her iki örnek de iletişim yönetimi açısından asla kabul edilemez.

Diğer Yazıları