Adapazarı Haberleri

Sakarya bölgesinin yazılı tarih dönemleri M.Ö. XII. yüzyılda başlar. Eskiçağ yazarlarından Herodotos ve coğrafyacı Strabon’a göre o zamanlar Brigler adını taşıyan Frigler Anadolu’ya Makedonia ve Troyka’dan boğazlar yoluyla gelmişlerdi. Friglerin göçünü Bitinyanın istilası izledi. Ancak kurdukları devlet uzun ömürlü olmadı; Kafkaslardan Anadolu’ya gelen Kimmerler, Frig Devletini çökertti. Bundan sonra Frigler kuzeyde, Karadeniz kıyılarında küçük prenslikler halinde Lidya Devletine bağlı olarak yaşamaya devam ettiler; ta ki Pers kralı Kyros (Kuraş)’ın bütün Anadolu’yu ele geçirmesine kadar. Makedonya kralı İskender M.Ö. 334 yılında Biga çayı kenarında Pers ordusunu ağır bir yenilgiye uğratınca Frigya Eyâletini de ele geçirerek kendisine bağladı. Bitinya prenslerinden Botiras’ın oğlu Bas (M.Ö. 377–327) İskender’in satrap olarak atadığı Kalas’ı yenerek Bitinya topraklarına hâkim oldu. Daha sonra gelen krallardan Nikomedes kendi adını verdiği (Nikomedia-İzmit) bir şehir kurarak merkezi buraya taşıdı. M.Ö. 74 yılında ölen kral IV. Nikomedes vasiyetnâmesinde Btinya’yı Roma’ya bıraktı. Roma’da M.Ö. 27 yılında İmparatorluk dönemine geçildi. Anadolu’da bu sırada Asya eyâleti, Bitinya-Pontus Eyâleti ve Kilikya Eyâleti olmak üzere üç eyâlet bulunmaktaydı. MS 395 yılında Roma İmparatorluğu ikiye ayrılınca Sakarya Bölgesi de Doğu Roma sınırları içerisinde kaldı. IV. yüzyılda Bizans İmparatoru Justinianos (527–565) döneminde Sakarya bölgesinde önemli bayındırlık çabaları görüldü. Bizans Bitinya’sındaki en önemli ve ünlü anıt 560 yılında Sakarya Irmağı (Sangarios) üzerine yapılan Jüstinianos köprüsüdür. Türkler XI. yüzyılda Anadolu’ya yönelttikleri akınları yoğunlaştırdılar. Türkleri Anadolu’dan kesin olarak çıkartmak düşüncesiyle Bizans İmparatoru Romanos Diogones’in hazırladığı büyük ordu 1071 yılında Malazgirt’te Alparslan komutasındaki Selçuklu ordusuna yenilince Anadolu yolu Türklere açılmış oldu. Alparslan’ın Anadolu’nun fethi için görevlendirdiği Artuk Bey komutasındaki Türkler Sakarya Irmağına kadar olan bölgede hâkimiyet kurmuşsa da Alparslan’ın ölümüyle doğan kargaşada Bizans buralara tekrar hâkim olmuştur. Süleyman Şah’ın kurmuş olduğu Anadolu Selçuklu Devleti’nin güçleri 1075’te İstanbul’un hemen yanında büyük ve tarihi bir Bizans kenti olup sağlam surlara sahip bulunan İznik’i fethetti. Ancak Bizans’ın yardım istemesi üzerine 1096’da Anadolu’ya düzenlenen I. Haçlı Seferinde Haçlılar İzmit, İznik ve Adapazarı yörelerini ele geçirip Bizans’a geri vermişlerdir. Oğuzların sağ kolu olan Gün Han kolunun Kayı Boyu’na mensup bir takım aşiretlerin Anadolu’nun bazı bölgelerine yerleştirildikleri bilinmektedir. Kayılar 13. yüzyılın ilk yarısında I. Alaattin Keykubat zamanında (1219–1236) Ankara’nın kuzeybatısındaki Karacadağ civarına kondurulmuşlardı. Daha sonra aşiret beyi Ertuğrul Bey’in zapt etmiş olduğu Söğüt, Domaniç ve Ermeni Derbendi civarına geldiler ve buraları kendilerine yaylak ve kışlak olarak verildi. Ertuğrul Bey’den sonra beyliğin başına geçen Osman Bey Selçuklu sultanına bağlı bir uç beyi olarak sınır boylarındaki Bizans’a ait toprakları kendi hâkimiyetine almaya başladı.

1299’da Bilecik ve Yarhisar fethedildi. Osman Bey’in bölgedeki ilerleyişini durdurmak için yapılan ittifakla Gemlik civarında Koyunhisar Savaşı gerçekleşti, kazânılan bu zafer sonucunda Bursa’nın batısındaki Kite Hisarı fethedildi. 1313’te Lefke (Osmaneli), Mekece, Geyve, Akhisar (Pamukova) ve Gölpazarı yöresindeki kaleler ele geçirildi. 1321’de Osman Bey’in oğlu Orhan Bey Mudanya’yı aldıktan sonra Karadeniz’e doğru uzanan bölgenin de ele geçirilmesi için görev verdiği Konuralp Akyazı ile Hendek’i ele geçirdi. 1323’te Akyazı ile Sapanca Gölü’nün batısında bulunan Ayan Köyü zaptedildi. Yine komutanlardan Akçakoca 1324’te Sapanca Gölü ile bu günkü Adapazarı yöresini Osmanlı Beyliğine kazandırdı. Bir pazar yeri olarak kurulan Adapazarı’nda Türkler, Rumlar ve Ermeniler bir arada ticaret yaparlardı. Başlangıçta dışarıdan gelen bu halklar zamanla pazar yerinde yerleşerek köyün iskân sahasını genişlettiler; Rumlar ve Ermeniler pazarın kuzey kesiminde, Türkler de merkezde ve güneyde mescitler binâ ederek yeni yeni mahalleler kurdular. Önceleri bir köy, sonra nahiye, kazâ ve bir şehir, nihayet günümüzde bir vilâyet merkezi olan Adapazarı’nın 1536 yılında bir köy konumunda iken “Ada Kadılığına” yazılan 25 Zi’l- Ka’de 966 (29 Ağustos 1559) tarihli bir hükümden itibaren en geç bu tarihte kazâ hüviyetine sahip olduğunu söyleyebiliriz. 1646’da nahiye olan Adapazarı Akyazı Nahiyesine bağlanarak tekrar köy olmuş ve bu dönemde Tığcılar Karyesi(köyü) adını taşımıştır. 1692’de kazâ, 1701’de Sapanca’ya bağlı bir köy, 1742’de nahiye ve 1837 yılında İzmit sancağına bağlı bir kazâ haline gelmişse de daha önce bağlı olduğu Sapanca Kazâsı merkezi Adapazarı’na nakledilerek resmi belgelerde “Adabazarı ma’a Sapanca Kazâsı” adı ile anılmıştır. 1844-45 yılında hazırlanan Temettuât defterlerine göre bu tarihte Adapazarı Bolu Eyâleti’ne bağlı İzmit Sancağı’nın bir kazâsıdır. Adapazarı’nda, bir Osmanlı kasabasında bulunan ve çeşitli kamu görevleri ifa eden yöneticiler bulunmuştur. Askerî-reâya ayırımı içinde askerî sınıf mensubu olarak kabul olunabilecek bu kişiler; kadı, kadı nâibi, imam, muhtar, subaşı, kethüdâ, mütevelli ve tımar sahiplerinden oluşmaktadır. Bunlar sokağın, mahallenin, köyün, kasabanın ve bütün nahiye veya kazânın çeşitli işlerinden cari hukuk kurallarında alt-üst ilişkisi içinde birbirlerine veya doğrudan merkeze bağlı olarak sorumludurlar.Her görevli kamu hizmetini kendi ilgi alanı içinde yerine getirmektedir. Bu resmi görevlilerin dışında halktan bazı kişiler de dolaylı olarak yönetime katılmaktadırlar. “İhtiyârân” özellikle hukukî anlaşmazlıkların çözümünde kendilerine başvurulan zümredendirler.

Ayrıca bölgede bulunan bazı kurumlarda görevli hatip, müderris gibi bazı görevliler de söz sahibi kimselerdir. Bütün görevliler çeşitli yetkilere de sahip olarak yerleşim biriminin kültürel, hukukî ve iktisadi olaylarıyla ilgilenmektedirler. Kadı veya nâibi, beldenin yürütme ve yargı sorumlusu durumundadır.1852’de Adapazarı, Tanzimat’tan sonra kurulan ve doğrudan Dâhiliye Nezâretine bağlı olup hiçbir eyâlete bağlanmayan İznikmid Mutasarrıflığı’na dâhil edildi. Bu durum 1954 yılında Sakarya adında ayrı bir vilâyet oluşuna değin devam etmiştir. 1868 yılında “Adapazarı Belediyesi” adıyla belediye teşkilatı kurulan ilçe, 17 Haziran 1954 tarihinde TBMM’de kabul edilen kanunla, Kocaeli Vilayeti’nden ayrılarak merkez ilçesi Adapazarı olan Sakarya Vilayeti kurulmuştur. 6 Mart 2000 tarihli Resmi Gazete’ de yayınlanan 593 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile “Büyükşehir Belediyesi” kurulmuş, Adapazarı Belediyesi de Büyükşehir Belediyesi’nin “Merkez” isimli alt kademe belediyesine dönüştürülmüştür. Bu tarihten ilk mahalli idari seçimlere kadar (28.03.2004) Adapazarı Merkez Belediyesi’ne ait görev ve yetkiler Büyükşehir Belediyesi’nce yerine getirilmiştir. 22.03.2008 tarihli ve 26824 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 5747 sayılı Kanun hükümleri doğrultusunda Belediyemizin “Merkez” olan ismi, Adapazarı Belediyesi olarak değiştirilmiştir.

21 HAZİRAN 1921 ADAPAZARI’NIN KURTULUŞU

Adapazarı’nın Kurtuluş Savaşında da önemli bir yeri vardır. Ali Fuat Cebesoy, Sırrı Bey, Hasan Cavit Bey, Çerkez Sait Bey, Koçzade Mahmut Bey, Metozade Hüzeyin Efendi, Abdurahman Bey, Cevat Bey, Kaymakam Tahir Bey, İbsiz Recep, Osman Kaptan, Kazım Kaptan, Halit Molla gibi pek çok kahramanımız Kuva-i Milliye hareketine sağladıkları yardım ve destekle milli mücadelenin şerefli sahifelerinde yer almışlardır. Mustafa Kemal Paşa 9. Ordu müfettişliğine atanmış ve 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkmıştı. Havza ve Amasya genelgelerini yayınlayıp kongreler yaparak Kurtuluş Savaşı’nı başlatmıştı. Üç yıl boyunca devam eden Milli Mücadele hareketinde ve Kuvayi Milliye’nin kurulması aşamasında Adapazarı ön saflarda yerini almıştır. Adapazarı çevresindeki Türk gençleri çeşitli çeteler oluşturarak, Ermeni ve Rum çeteleriyle mücadele ediyorlardı. 10 Mayıs 1920’de Ahmet Anzavur Adapazarı ve Geyve bölgesinde ayaklanmış, ancak bütün savaşları başarısızlıkla sonuçlanarak 22 Mayıs 1920’de İstanbul’a gitmiştir. Öte yandan 11. Yunan Tümeni İzmit’i işgal altında bulundururken, 24 Mart’ta Kırkpınar’ı, Sapanca’yı, bir gün sonra da Adapazarı’nı işgal etmişti. Üç ay süren Yunan işgalini milli çete grupları dağıtmışlardır. İşgalin sinyallerini alan Adapazarı halkı önceden şehri boşaltmıştı. Kimsesiz kadın ve çocuklarda İran Konsolosluğu’na sığınmışlardı. 28 Mart sabahı Yunan birlikleri Sakarya’yı geçerek nehrin 500 metre doğusuna ilerlemişlerse de, Türk kuvvetleri yoğun çarpışma  ile tekrar Yunan Kuvvetlerini nehrin batısına püskürtmüştü. Kasım Bey Mayıs 1921 başlarında kolordusunu Düzce’den Geyve’ye naklediyordu.  Bir alay Sakarya Nehri boyunca yayılırken, bir alay da Arifiye-İzmit güzergâhına yerleşmişti. Diğer bir alay da İzmit dolaylarında yedekteydi. Düşmanın 19. Tümeni ise yeni bir düzenleme çerçevesinde 16 Haziran 1921’den itibaren İzmit’te toplanmaya başlamıştı ki, esas itibarıyla düşman Bursa’ya çekiliyordu. Ancak düşmanın Adapazarı’ndan çekilirken şehri yakmaması için tedbirler alınmış ve Sakarya Bölge Komutanlığı’nın üç baskın kolu, 21 Haziran 1921 sabahı erken saatlerde küçük bir çatışma sonucu şehre girmişti. Osman Kaptan, Kazım Kaptan kuvvetleri ile Molla Halit kuvvetleri şehirde asayişi sağlamış, Hükümet Konağı’na Türk bayrağını çekmiş ve kurtuluştan sonraki ilk sabah ezanını da Halit Molla Bizzat okumuştu. Her yıl 21 Haziran tarihi Adapazarı’nın kurtuluş günü olarak kutlanmaktadır.