Düşünmek zor iş ama çok lazım

2019 Yerel Seçimlerinden öyle sonuçlar çıktı ki, üzerine ansiklopedi yazılır.

(Sahi, ansiklopedileri hatırlayan var mı?)

O kadar ki, bu yazıya kadar bin tane konu, bin tane başlık değiştirdim.

“Cumhur”un da, “Millet”in de üzerinde günlerce düşünmeleri gereken sonuçlar ortada olsa da düşünmeyecekler, adım kadar eminim.

Ya düşünür gibi yapacaklar ya da en konforlu (yormayan, acıtmayan, iş çıkarmayan) cevaba sığınacaklar.

Sanırım Bauman’dı,  “Düşünmek hazzedilen bir eylem değildir, çünkü değişimi getirir. Değişim de yorucudur” diyen.

Yorulmak iyidir.

Konfor, Bahçeli’nin seçim gecesi yaptığı açıklamada olduğu gibi, “siyaseten mağlup olan yok bu ülkede" sonucunu getiriyor.

Halbuki düşünmek lazımdır.

Cumhurbaşkanı Erdoğan ekibiyle birlikte;

Kendisinin bu kadar yorulmasına karşılık aldığı sonuç arasındaki farkın nedenleri üzerinde,

Yerel aday belirlerken “ben kimi istersem” yerine, “seçmen kimi isterse” kriterinden neden vazgeçtiği üzerinde,

Kampanya dili ve mesajları üzerinde,

Özgüvenini kaybetmiş görüntüsü veren iletişim yöntemi üzerinde,

20 yaşına yaklaşan bir siyasi partinin tüm yükü lidere yükleme kolaycılığına kaçması üzerinde,

Karizmatik Erdoğan’dan, seçim gecesi Kayahan şarkısı söyleyen birine döndürülmesi üzerinde,

Küçük yerleşim yerlerinde gösterilen başarıyı neden büyük kentlerde gösteremedikleri üzerinde,

Sandıklara itiraz etmek, teşkilâtı işlemeyenlerin işiyken, neden o duruma geldikleri üzerinde,

Bakanlık sisteminin ve bürokrasinin işleyişi üzerinde düşünmelidir.

CHP yönetimi;

Büyük kentleri almanın konforuna sığınacak kuşkusuz.  Bir dereceye kadar buna hakkı da var.

Bununla birlikte;

Yerelde kazandığı başarıyı, genelde sürdüremeyişinin üzerinde,

Yerelde yaptığı radikal değişimleri, CHP Genel Merkezi’nde de yapılamayışı üzerinde,

Doğu ve Güneydoğu’da neredeyse hiç olmayışının tuhaflığı üzerinde düşünmelidir.

HDP ise, “burası bizim” dedikleri yerlerde seçim kaybetmiş olmak üzerine baştan sona kendisini sorgulamak üzerinde düşünmelidir.

Medya ise;

Kılıçdaroğlu’na darağacı tehdidi savuracak kadar kendini kaybetmiş, Bahçeli’ye basın toplantısında kravatı üzerinden laf atacak lakaytlıkta muhabirler dönemine nasıl geldiği üzerinde,

Tüm kesimlere eşit mesafede olmak mümkün olmasa da buna gayret bile etmeyişleri üzerinde, (“bile” önemli),

Seçim sonuçlarının açıklanması tekelinin Anadolu Ajansı’na verilişinin hiçbir anlamı olmadığı üzerinde,

Tartışma programların, dedikleriyle gerçek arasında ilişki olmayıp, işlevi sadece boş teneke gibi ses çıkarmak olan konukları üzerinde,

Ve daha çok şey hakkında saçını başını yola yola düşünmelidir.

Hepimiz ama hepimiz;

Suçlamanın, mağdur etmenin ters tepen bir yöntem olduğu üzerinde (sonraki yazıda bunu açacağım),

Bu güzel halkın aslında birleşmeyi, bütünleşmeyi ayrışmaktan daha çok istediği geldiği üzerinde düşünmek zorundayız.

BU SEÇİMDEN NELER ÖĞRENDİK?

Mart başı, “birçok şeyi 31 Mart’ta, sandıktan öğreneceğimizi” sıralamıştım.

Neydi onlar?

“Milletin liderlere güven pozisyonunu öğreneceğiz” demiştim, öğrendik.

“Yeni, sıcak, sevgi dolu bir dil bizde iş yapar mı, öğreneceğiz” demiştim, yaparmış öğrendik.

“Millet deneyim mi, enerji/değişim mi istiyor öğreneceğiz” demiştim, enerji/değişim istiyormuş, öğrendik.

“Siyasette iki artı iki eşittir dört mü ediyor, beş mi yoksa üç mü, yani ittifak tutar mı tutmaz mı öğreneceğiz” demiştim, MHP’de tutar, AK Parti’de tutmazmış, öğrendik.

“Yeni durumda lidere mi, adaya mı oy veriliyor, öğreneceğiz” demiştim, adaya oy verildiğini teyit etmiş olduk.

“Siyasal iletişim tarihimizin en kötü seçim kampanyalarına rağmen katılım oranı artacak mı, azalacak mı öğreneceğiz” demiştim, kampanya ile katılım oranı arasında ilişki yokmuş, öğrendik.

AMAN EKREM BEY DİKKAT

Sonuç ne olursa olsaydı bu seçimin kazananı sizsiniz.

Daha 21 Şubat’ta yazmışım.

Tarafsız Bölge programının daimi bir konuğu, “İmamoğlu’nun stratejisini yanlış bulduğunu” söyleyince demişim ki:

İmamoğlu aday olduğunda kimsenin kendisini tanımadığını biliyor.

Medyada kendine yer açarak bilinirliğini artırma stratejisi uyguluyor.

Nesi yanlış bu stratejinin?”

Aynen de öyle oldu.

O noktadan söylemeye devam ediyorum:

Medya dediğin, başarılı birini bulunca onu soytarıya çevirip, içini boşaltmadan durmaz.

O nedenle her alanda umut veren herkes, medya mezarlığına gömülür.

Ekrem Bey eğer medyanın rüzgârına kapılırsanız İstanbul son durak olur, kapılmazsanız yolunuz açık görünüyor.

Aman dikkat.

Not: Süreç yönetmede bu ülkede elinize su dökecek kimse yok. Bu konuda okul açabilir, ilk öğrenci olarak Muharrem İnce’yi alabilirsiniz.

TANIDIĞIM MANSUR YAVAŞ

Ankara’nın yeni Belediye Başkanı Mansur Yavaş’ı tanırım.

Oynamaz. Gerçekten mütevazıdır.

Kavga etmez, işini aşkla yapar.

İnsanları “benden ve ondan” diye ayırmaz.

Diyeceğim o ki Ankara, yerelde Melih Gökçek’in alıştırdığı gerilimden uzak olacak.

Sahi Melih Gökçek dedim de, bu sonuca içten içe seviniyor mudur meraktayım.

Tanıdığım Gökçek dışarıya ne derse desin içeriye kesin seviniyordur.

KİMİNE ZAFER GÖRÜNEN KİMİNE YETMEZ

Bu seçim sürecinde ukalalık yapıp, olacaklara dair iddialı cümleler kurmadım.

Ne kadar “Kasandra”ya benzetilsem de ağzımı tutup oturdum.

Ama.

13 Kasım 2018’de. Turgut Altınok’un Keçiören adaylığı belli olunca.

“İşte buraya yazıyorum. AK Parti, Keçiören’de önceki seçimlerin üzerinde oy alacak” diye yazmıştım.

2014’te AK Parti yüzde 43,86 iken 2019’da yüzde 64 oldu.

Sonuçların belli olduğu gece geç saatlerde Turgut Altınok’la konuştum. “Büyük başarı” dedim.

Sesi zafer kazanmış gibi değildi, “Yok hocam” dedi, “ben daha yüksek bekliyordum.”

“Büyükşehrin kaybedildiği ortamda bence büyük başarı” diyerek yüzde 64 almış olan Turgut Bey’i teselli ettim!

GÖRÜNEN KÖY

18 Şubat’ta, Emre Kınay’ın aday yapmanın akıl tutulması olduğunu “O bir şeytan değil” başlığında yazdım.

Yanlış zaman, yanlış aday dedim. Öyle de oldu.

Ego insanı heba eder.

En iyi sürücü egosunu frenleyendir.

AKLIMDA KALAN

Güzel ayrıntılar: Bu seçimde ayrıntıda güzel şeyler var. Avcılar’ın yeni belediye başkanı mesela. Hangi partiden olursa olsun engelli bir gencin seçilmesi şahaneydi. İzmir’de babasının suçunu oğluna yüklemenin anlamsızlığı ortaya çıktı. Tunceli’de kendisini “komünist” olarak tanımlayan birinin başkan seçilmesi önemlidir. Yüzyıldır bu ülkede “komünist” sözcüğünü, küfür niyetine kullananlar vardı. Tunceli bunun böyle olmadığını, asıl olanın insana hizmet olduğunu gösterdi. Şişli’de, aynı suda iki kez yıkanılamayacağı gösterildi. Sizin aklınızda hangi ayrıntılar kaldı?

Diğer Yazıları