Dünyayı kimler yönetiyor?

Pek çok ülke sorunların içinde boğuluyor.

Az gelişmiş ve gelişmekte olanlarda bilindik bu durum, artık gelişmiş ülkelerde de yaşanıyor.

Birçok ülke beceriksiz, niteliksiz, yetersiz liderler tarafından yönetiliyor. Sorunların çoğu oradan çıkıyor.

Birkaç gün önce Almanya’da, en zengin ülkeleri temsilen G7 liderleri toplandı.

Bunca sorunun ortasında, soytarılık yapıp “Putin gibi ata binip soyunalım mı, soyunmayalım mı?” esprisi yaptılar.

Sahi Almanya’da Merkel’den sonraki başbakanın adını bilen var mı?

Koskoca İngiltere partilemekten başka derdi olmayan bir başbakana emanet.

ABD, bunamanın eşiğini atlamış Biden’la gidiyor. Bunama bir tarafa, yaşı en büyük engel yeni dünyayı anlamaya.

Kanada’nın Trudeau’su sanki uzaylı gibi, bihaber olup bitenden.

Macron, annesiyle meselesini bir türlü çözememiş çocuklara benziyor.

Kendi yetersizliklerini gizlemek için, kendilerine uzak ülkelerde krizler çıkarıp sorunların üzerini örtmeye çalışarak “idare” etmeye çalışıyorlar.

Kriz çıkarmaya uygun, liderlik becerisi zayıf ülkeleri hedef seçiyorlar, Zelensky- Ukrayna en son örnek.

Ukrayna ordusu 50 bin ölü, 62 bin yaralı, 10 bin esir olmak üzere 122 bin kayıp verdi. Bu kaba rakama evinden, okulundan olan insanlar dahil değil.

Sonda söyledikleri “NATO üyeliğinden vazgeçtik” cümlesini başta söyleyecek bir liderleri olsaydı, bunca acı çekilmeyecekti.

Sanki o acı çekilsin diye seçilmiş gibi Zelensky. Gaz verilip, desteklenmesi de aynı kapıya çıkıyor.

Düşünsenize, İngiltere Genelkurmay Başkanı “Hazırlanmalı ve Rusya’yı üçüncü dünya savaşında yenmeliyiz” diyebiliyor.

Rus general “İlk olarak Londra’yı bombalayacağız” cevabını verdi.

Liderler yetersiz olunca, dünyayı yönetmek de şu üç hanedana kaldı;

Silah tüccarları.

İlaç tüccarları.

Dijital dünya tüccarları.

Bu üçü, işlerini rahat yönetebilmek için her ülkede düşük profilli, yetersiz liderlerin yönetime gelmesi için de seçim süreçlerinde büyük paralar harcıyorlar.

Seçilenler de iyi oldukları için değil, kötünün iyisi diye oy alıyorlar. Son örnek Macron oldu.

Seçim asla iyi ile daha iyi arasında olmuyor, Bauman’ın altını kalınca çizdiği gibi “kötü ile daha kötü arasında” oluyor.

AH ŞU ÇOK BİLMİŞ CAHİLLİĞİMİZ

Okumamışların cahilliğini anlarım. 

Cahillerin pek bilmiş hallerini de anlarım.

Ancak.

Okumuşun cahili çekilesi dert değil.

Ve maalesef medyamız onlarla dolu.

En son örnek, Biden’ın elindeki kartı yorumlamaları oldu.

Bir görüşme sırasında ne zaman ne yapacağının notları olan kart medyaya düştü.

Üzerinde şunlar yazıyordu:

“SEN odaya gir katılımcıları selamla.

SEN kendi koltuğuna otur.

Basın girecek.

SEN kısa değerlendirme yap (2 dakika).

Basın odadan çıkacak.”

Görüşmenin akışı var.

Bizimkiler bunu Biden’ın bunama belirtisi olarak değerlendiriyorlar.

Elbette o da var ve fakat, gelişmiş ülkelerde liderlik dakika dakika yönergelerle yapılır.

Basın odaya girdi, kaç soru gelecek, kimler soracak hepsi akışa yazılır, çalışılır, sonra sahne alınır.

Bir bizde bir de bizim gibi ülkelerde lider iletişiminde “saldım çayıra Mevlam kayıra” anlayışı vardır.

BİR DÜNYA STARIYDI…

Cüneyt Arkın ABD’de yaşasaydı, bir dünya starıydı, şimdi ardından dünya ağlıyordu.

Ülkemizin erkeklerinin kahramanı, kadınlarının beyaz atlı prensiydi.

Bir oyuncu değil, bir karakterdi.

Bir idealdi.

Biz, yaşlanmış dev isimlerden nasıl yararlanılacağını bilmeyen bir ülkeyiz.

Anlatacak ve öğretecek çok şeyleri varken onlar, o güzel atlara binip gidiyorlar.

Biz arkalarından bakıyoruz iç sızlaması, gözyaşı karışık.

ÇOK ACIKLI

Bir, Pınar Gültekin cinayetindeki yargı kararının tuhaflığını herkes yazdı, ben kısa geçeceğim. 

Canlı canlı yakılan kadın için, “Nerden bilsin ki canlı olduğunu” gerekçesiyle katilin cezasını indiren yargıçların olduğu ülkede, adalete inanç kalmaz, herkes kendi adaletini sağlamaya kalkar.

İki, kadının biri televizyona çıkıp cin çıkarma şarlatanlığı yapıyor, paralı platform Netflix’le uğraşan RTÜK’den küçük bir ses/ tepki çıkmıyor.

Üç, en sorunsuz, en parası çok belediye olan Çankaya’yı yönetenlerin iletişim işinde berbat olmaları, sınavlar devam ederken mahalle ortasında yüksek volümlü konserler düzenlemeleri vs acıklı.

Dört, Zerrin Özer’in “müziği bırakıyorum” demesi bana çok dokundu. Gelmiş geçmiş en güzel sese, en özel gırtlağa sahip bir sanatçının yönetilememesi ne fena.

Beş, tamamen feshedilmesi gereken Türkiye Futbol Federasyonu’na yeni başkan seçildi iyi mi?

YİNE BİR “BEN DEMİŞTİM” YAZISI

Konu önemsiz ama devamlı okurlar hatırlar, son dönemin en iyi muhabirlerinden biri olan Fulya Öztürk’ün yaptığı kariyer hatasını yazmıştım.

CNN Türk’te başarılı bir habercilik kariyerini sürdürürken, daha da yolun başındayken hepsini sıfırlayıp Fox’a geçip gündüz kuşağı programı yapmaya karar vermişti.

5 Temmuz 2021 tarihli yazımda, “Bir kariyeri harcamanın bedeli ne olabilir?” sorusunu sormuştum.

Yazmakla kalmamış, Tv programcısı ve yöneticisi arkadaşlarla iddiaya da girmiş, Fulya’nın kendisine de söylemiştim.

Maalesef dediğim oldu, programı yayından kalktı.

Onun yerine pornografik paylaşımlarla parlayan Esra Ezmeci’ye program yaptıracaklar.

Fox’un parası Türkiye’deki her başarılı ismi transfer etmeye yetecek kadar çok. Üstelik reyting uğruna değerleri vs. görmezden gelmeye de hazır.

Ve fakat yeni nesil televizyonculara diyeceğim şu, bazen iyi bir kariyer sadece aşırı para kazanarak yapılmaz. Kariyer bir maratondur ve nefesinizi dikkatli kullanmanız, her cazip teklife atlamamanız lazımdır.

“O teklif bir daha gelmez” telaşına kapılmak yersiz. İşinizde iyiyseniz, piyasa iyileri görmezden gelemeyecek kadar fukara.

EKSİK

Bana deseniz ki, “Z” kuşağı ile “Y” kuşağı arasındaki en büyük fark nedir?

“Tutku” derim.

“Y” kuşağı tutkularının peşine takılan oradan mutlu ya da mutsuz olan kuşaktı.

“Z” ise hiçbir şeye tutkuyla bağlı değil. Vazgeçebiliyor, aklını kullandığını düşünüyor.

Buna iyi diyen de var kötü diyen de.

Bence kötü bir şey tutkusuzluk.

Babam nedeniyle doktorlar en sık konuştuğumuz grup oldular ya.

Doktorumuz anlatıyor: “Zengin olmak için Tıp okumak isteyen gençler var, çok üzülüyorum” diyor, “Halbuki yıllarca gece gündüz okuyarak, nöbet tutarak başarılı olmak için tutku isteyen bir iş doktorluk. Para kazanan doktor sayısı çok az.”

Dikkat ettiniz mi, en çok satan kitaplar mutlu olmak için ne yapmalıyız, başarılı olmak için ne yapmalıyız sorusuna cevap yetiştiren kitaplar.

Başarısızlıkla baş etme yolları yazılsa daha çok kazanırlar aslında.

YENİ BİR UZMANLIK ALANI: BOŞANMAYI YÖNETMEK

CHP milletvekili Aykut Erdoğdu eşinden boşanıp bir başkasıyla evlenince ortalık karıştı.

“Amaaan özel hayat bize ne” deyip geçemedik bile.

İşin içine siyasi etik girdi, liyakat tartışması girdi. Konuyu kadın dayanışması gibi ilgisiz bir yere çekenler bile oldu.

Konu net. Eski eş çıktı, bir bir ne varsa yayınladı.

Kalbi yaralanmış herkesten korkarım. Fail dururken kurbanı suçlamam.

Eskilerin “Kadın olaydın da kocanı elinde tutaydın” diyen erkek egemen ifadesini çirkin buldum hep.

Elbette CHP gibi, tarihi yüksek beklentiler içeren bir partide siyasi etik, liyakatsiz insanlar konusu büyük mesele olarak tartışılmalı.

Ve fakat ben, işin iletişim yönetimi kısmına bakarım.

Eşini aldatıyorsun.

Aldattığın kadına diğer kadın hakkında ağır ifadeler kullanıyorsun.

Boşandıktan hemen sonra da diğer kadınla anlı şanlı düğün yapıyorsun. Pes!

TÜİK raporlarına göre, (TÜİK deyince, rakam doğruysa demek de lazım) ortalama boşanma hızı, ortalama evlenme hızının üzerine çıktı.

Bu da demektir ki, karşınızdakini nikâh masasına oturtmak için harcadığınız emeğin çok daha fazlasını boşanma sürecini yönetmek için harcamalısınız.

Sıralayalım;

Bir, eşini aldatmayacaksın.

İki, aranızda sevgi kalmadıysa ilişkiyi arkadaşça götürme yollarını deneyeceksin.

Üç, o da olmadı, oturup açıkça konuşacaksın.

Dört, açıkça konuşurken işin içine üçüncü kişileri katmayacaksın, evlilik de boşanma da iki kişiliktir.

Beş, de ki boşandın, hemen arkasından evlenmeyeceksin.

Altı, hadi evlendin, göze sokan düğün yapmayacaksın, efendi olacaksın.

Yedi, hile ve aldatmayla kurulan her yeni ilişki, eski ilişkiden daha kısa ömürlüdür, bunu da asla unutmayacaksın.

NEDEN YENİ KİTAP YAZAMIYORUM?

“Aşk Yüzyılı Bitti”nin üzerinden 8 yıl geçmiş. 8 yıl!

Her yıl kitap çıkaranlara eskiden imrenirdim, şimdi ifrit olmaya başladım.

İyi de ben neden yazamıyorum?

Bir, hayatım acayip yoğun, dersler, danışmanlıklar, ailedeki sağlık sorunları.

İki, son kitabım o kadar iyiydi ki, yenisi onun da üzerine çıkmalı kaygısından.

Üç, kitap çıksa okura ulaşmaz, duyuru, tanıtım olanakları sorunlu.

Dört, kitaplar çok pahalı, yeni kitabım çıktı alıp okuyun demeye insan çekinir.

Beş, haftalık yazılara harcadığım emek ve zamanı kitaba ayırsam çok kitabım olurdu. Tercih.

AKLIMDA KALAN

“Ne olacak bu Galatasaray’ın hali?” sorusu: “Gerçekleri tarih yazar/ tarihi de Galatasaray” günlerinden geldiğimiz noktaya bakın. Kulüp başkanı ve teknik adam krizinin sarmalından çıkamıyoruz. Dursun Özbek en kötü yöneticilerden biriydi, Burak Elmas ondan da kötü olmayı becerdiği için geldi yeniden seçildi! Alternatifi Fatih Terim olunca, Okan Buruk’a mecbur kalındı. Sanırım Bauman’ı ana ana öleceğim: Hep kötü ile daha kötü arasında yapılan seçimler. Net olan şu: Galatasaray artık Fatih Terim gölgesinden kurtulmalı. Teknik adamın adı ise, oyunculardan büyük olmalı. 

 

Diğer Yazıları