Demokrasi artık böyle bir şey

Dün akşam. Olmasa da olur bir Yıldırım-İmamoğlu tartışması izledik.
TV yorumcusundan ciddi üniversite hocasına aynı şey tekrar edildi: “Demokrasi kazandı.”
Niye?
Çünkü artık, medya, özellikle televizyon bir kamusal alan simülasyonu.
Halbuki.
Tartışmacılar, temsil ettikleri ideolojilerin (yönetme anlayışlarının) doğrudan temsilcisi bile değiller.
Gösterilen iki adaydan birini seçmek zorundayız.
Tartışmada yeni bir şey öğrendik mi? Bilgi sahibi olduk mu? Hayır.
İzleyici/seçmen için bir soru bankası/barometresi oluşturduk mu? Oluşturmadık.
Seçmen süreçte etkin miydi? Ne gezer? Tam tersine edilgindi. Koltuğuna gömüldü izledi, o da izlediyse eğer.
Sonuca etkisi olacak bir tartışma mıydı? Değildi.
Adaylar aileleriyle fotoğraf verdi diye demokrasimizi kurtarmış olduk.
Sanki, o fotoğrafı vermeselerdi, adayların ağaç kovuğunda yaşadıklarını sanacaktık.
Ama. İnsanları bir haftadan fazla oyalayacak bir gösteriyi sahneye koyduk.
Gündemi şahane oyaladık.
Demokrasimiz TV tartışmasından bir saat önce nasılsa, bir saat sonra da aynıydı.
Ve fakat.
Seçmene konforlu ortamında bir arenadaymış hissini, bir düello hissini pompaladık.
Sonuçta, ona istediği kan ve gözyaşını vermedik.
O da gitti başka ve daha heyecanlı bir diziyi açtı. Az önce izlediği tartışmayı unuttu.
Gösteri başladı ve bitti.
Böyle durumlarda ben, en çok, “Sihirbazlar Çetesi” filminin ilkinde geçen ifadeyi severim: “Sihirbaz size sihir burada diyorsa, gerçek başka bir yerdedir.”
İşte yeni zamanlarda demokrasi böyle bir şeydir.
En iyi iletişimciler de, en iyi sihirbazlardır.

YILDIRIM-İMAMOĞLU TARTIŞMASINI İZLERKEN

Bir, moderatör aracılığıyla konuşma yöntemi bizim kültürümüze uygun değil dedim. (Birbirinin gözünün içine bakmazsan olmuyor.)
İki, bir bardak suda fırtına koparma ustası olmuşuz dedim.
Üç, nerede Melih Gökçek performansı nerde bu performanslar dedim.
Dört, uzatmalara kadar bu arkadaşlar nerenin adayıydı, bir ipucu bari olsaydı dedim.
Beş, Habertürk’ün kalabalık stüdyosuna bakıp acaba neden bu kadar abartmışlar dedim.
Altı, Fox’un stüdyosuna bakıp konuklar hep Ankara’dan, İstanbul’un yorumcusu öldü mü dedim.

BU TARTIŞMA NEDEN YAPILDI?

Bıçak sırtı giden bir seçim yarışını televizyona taşımak her iki taraf için de risklerin en büyüğüydü.
17 sene yapılmamış niye şimdi yapılsın ki?
Sordum, soruşturdum.
Dediler ki, “Binali Bey, büyüklerimiz bilir dediği için seçmen nezdinde sıkıntıya girildi, onu toparlamak için ters köşe yapıldı.”
İnandım mı? Hayır.
Bir siyasi partinin adayı, o siyasi partinin yönetimi tarafından izin verilmedikçe tuvalete bile gidemez. Gidememeli.
Tartışma ortamımız hasta olduğu için demokrasi tanımımız da hasta.
Demokrasilerde, adaylar dingonun ahırında gibi kafasına göre takılamaz, parti disiplini içerisinde hareket edebilir.
Araştırmaya devam ettim.
Dediler ki, “Bir sürpriz patlayabilir.”
İnandım mı? Hayır.
Çünkü son hafta patlayacak her sürpriz patlatanın elini yakar.
Dahası ağır sürpriz, Binali Bey'in karakterine ters.
Sonuç.
Eskiler kenger sakızı çiğnerlerdi. Ciddi çene gücü gerekirdi. Ne tadı vardı ne de başka şey. Kengeri çiğneyen yorulduğuyla kalırdı.
Çocukluğum boyunca, bu anlamsız işi neden yaptıklarını anlamaya çalıştım.
İşte öyle.

FOTOĞRAFLARA BAK

Dijital medyada Ekrem-Binali fotoğrafları yarışıyor.
Medya kime yakınsa, diğer tarafın fotoğrafını;
Ya karartıyor.
Ya agresif pozunu koyuyor.
Ya sevmediğini uzağa, sevdiğini yakına koyuyor.
Ya sevdiğini gülümserken, sevmediğini kızarken gösteriyor.
Sonuç aynı: Millet göze oynuyor, beyne değil.

MİLLİ EĞİTİM’E BASİT ÖNERİ

Milli Eğitim Bakanlığı her yıl yeni bir fikir geliştiriyor.
Her defasında sistemde bir şeyleri değiştiriyor.
Bir taraftan eğitim, diğer taraftan velilerin, çocukların kafası allak bullak.
Halbuki.
Dünyayı yeniden keşfetmeye gerek yok. Basit düşünmek lazım.
Aziz Sancar Mardin - Savur’undan çıktı, Nobel aldı.
Hamdi Ulukaya, Erzincan - İliç’ten çıktı, iş dünyasının Nobel’i olan “Barış için iş” ödülünü aldı.
Eğitimde fabrika ayarlarına dönelim.
Sadece ders içeriklerini güncelleyelim yeter.
Doğrusu budur.
Çin öyle, Japonya öyle, Hindistan öyle.

KENDİNİZİ KENDİNİZDEN KORUYUN

Her gün yeni bir sosyal medya kazası.
En son Turizm Bakanı’nın eşi Pervin Ersoy yaşadı. El öptürüp 100 dolar harçlık verme görüntüsü paylaştı. Kriz çıktı. Üzüldü.
Reyhanlı Kaymakamı, ilçesinde olup bitenlerle ilgili bir uyarı mesajı paylaştı. Sonra da kaldırdı.
Yayınlaması normal mi? Normal.
Bunu sosyal medyadan yapması normal değil.
Arkadaşlar, iki kişiden fazlasını ilgilendiren konumlardaysanız bir zahmet kendinize bir sosyal medya yasağı koyun.
Kendinizi kendinizden korumanın en iyi yolu bu. Merak etmeyin ölmezsiniz.

GÜZEL SÜRPRİZ

Bu harala gürele arasında, çok tatlı bir şey oldu.
Televizyon dünyamızın en başarılı haber spikerlerinden Seda Öğretir çocuk kitabı yayınladı!
Hem de iki tane birden: “Kefi’nin Maceraları”
İnci kefali Kefi’nin hem sevimli hem de çevreye duyarlı hikâyeleri çocuklar için tam yaz okuması.
Ayrıca, Seda’nın Van Gölü ve çevresine gösterdiği duyarlı tavra, Van Valiliği ve Van Belediyesi sessiz kalmaz umarım.

TAMAM İŞTE

Kaç kere yazdım, TRT “Aileler Yarışıyor” programını akşama alırsa iyi reyting alır diye.
Almışlar.
Ve fakat. Mevsim yaz, reytinge yansımaz.
Ve fakat. Süreyi uzatmak için içeriği abartmışlar.
Ve fakat. İtici mi itici bir müzik bağlacı koymuşlar.

BENDE EKSİK OLAN NE?

Hangi gazeteyi açsam, hangi televizyona baksam aynı saçmalık.
Bu yaz ne giyelim?
Plaj modası ne?
Ben ne giyeceğimi söyleyeyim.
Boyumdan 30 cm uzun, eski bir eşofman. Ki uzun kısım yürürken ayağımın altına geldiği için terlik sorununa tek hamlede çözüm.
Üzerine, eskimiş, lekesi çıkmayan ama atmaya da kıyamadığım tişörtüm.
Güneş gözlüğü sevmem.
Şapka desen gıcığım.
Durumum o kadar saldım çayıra ki, benim güzel annem “Kızım ayıp böyle” diye söylenirdi.
Benim plaj modam budur. Tavsiye ederim. Çok rahat.

FRANSA’YI NEDEN YENDİK, İZLANDA’YA NEDEN YENİLDİK?

Milli Takım, Fransa’yı yendi çünkü, kimse yeneceklerine inanmıyordu.
İzlanda’ya yenildik çünkü, yeneceğimiz sanılıyordu.
Fransa’yı yendik çünkü, psikolojik baskı yoktu.
İzlanda’ya yenildik çünkü, havaalanından çıkışı bile sorun haline getirmeyi, o sorunun altında kalmayı başardık.
Bizim ciddi özgüven sorunumuz var, hem takımda var hem de takımın itibarını yönetenlerde var.
Nokta.

INTAGRAM MACERAM

Instagram’a girdim ya.
Halimi görmelisiniz.
Bu durumu bir de, DOS sistemli masa üstü bilgisayarı ilk kullanmaya başladığımda yaşamıştım.
Bilgisayar anlamadığım şeyler yapınca fakülte koridoruna çıkıp, “Masamdaki şeyden anlayan var mı?” diye bağırırdım. Bir anlayan bulunurdu.
Şimdi, ne zaman Instagram’a bir şey girmeye karar versem, aynı ruh hali, benzer çığlık.

AKLIMDA KALAN

Gözlerimiz beynimizin yerini aldı saptaması: İşte buraya yazıyorum, gelecekte gözlerimiz büyüyecek, beynimiz küçülecek. Nedeni basit, ilkini daha çok, ikincisini daha az kullanıyoruz. Kararları gözlerimizle veriyoruz. Görmüyorsak yaşamıyor sayıyoruz. Ki bu konudaki çarpıcı kanıt, “yitik lale”nin tam 123 yıl sonra Amasya’da yeniden çiçek açtığı haberidir. Botanikçiler her santimetrekareyi 123 yıldır gözlem altında tutuyormuş gibi cümle kuruyorlar. Belki 123 yıldır bir kaya dibinde varlardı da siz görmemiştiniz..

Diğer Yazıları