Cumhurbaşkanım çok yaşa!

Cülus törenlerinin tarih boyunca önemsenmesinin ve giderek kurumsallaşarak şaşaa ve ihtişam içerisinde uygulama şansı bulmasının temel nedenlerinden birisi, örneğin, eski Türklerde, han, hükümdar yahut sultan olan şahsın kutlu olduğu ve Tanrının halka bir ikram olduğu şeklindeki bir kanaat ise bir başka nedeni de cülus ile padişahın otoritesini bütün tebaaya kabul ettirme ve halk ile saray arasında tam anlamı ile kaynaşma sağlama arayışı olmuştur.

Prof. Dr. Metin Hülagü
Prof. Dr. Metin Hülagü

Yakın dönem Türk tarihinin idari ve siyasi noktada önemli uygulamalarından biri olarak cülus törenleri dikkat çekici olmuştur.

Cülus Arapça bir kelime olup oturmak anlamına gelir. Ancak buradaki oturmak, yani cülus sıradan bir oturuşu ifade etmeyip tahta geçmek, devlet başkanı olmak manasında idari-siyasi tarihimizin temel terminolojileri arasında yer alır.

Dünden bugüne her devlet ve milletin idari ve siyasi geçmişinde, hükümdar, kral, şah, padişah, cumhurbaşkanı yahut başkan denen yöneticileri olmuştur. Her bir devlet yahut millet kendi kültürüne ve hayat felsefesine göre tahta geçiş törenleri benimsemiştir.

Bu anlamda Türk tarihinde de cülus törenleri mevcuttur.

İlk zamanki törenler daha sade ve hatta daha basit denebilecek bir tarz ve mahiyette olmuşken yakın zamanlardaki cülus törenleri şekil olarak daha düzenli, muhteva olarak daha zengin ve anlam itibariyle daha önemli olmuştur. Diğer bir ifade ile yakın zamanların tahta geçiş törenleri daha kurumsaldır ve daha şuurlu bir şekilde icra edilmişlerdir.

Osmanlı tarihinin ilk hükümdarı Osman Bey 1299’da hükümranlığını ilân ettiğinde bürokratları ve halkı ona Oğuz Han töresine uygun bir tarzda bağlılık bildiriminde bulunmuşlardı.

Döneminin idarecileri Osman Bey’in karşısında sıraya girmiş ve önünde diz çökmüşlerdi. Bir Bey olma yolundaki Osman Bey de onlara birer bardak kımız sunarak bağlılıklarını kabul ettiğini göstermişti.

Bu dönemde icra edilen cülus usulü tabii olarak önceki zamanların inanç, adet ve uygulamalarının gölgesinde kalmıştır. Diğer bir ifadeyle dini unsurlardan ziyade milli unsur ağırlıklı ve etkili olmuş gözükmektedir.

Osmanlı tarihinde her padişah için cülus yani tahta çıkış merasimi icra edilmiştir denebilirse de cülus merasiminin kurumsallaştığı veya kurumsallaşmaya başladığı tarih olarak on beşinci asrın ilk çeyreğine yani 1421’lere kadar beklemek gerekmektedir.

Babasının ölümü sırasında Amasya’da bulunan ve bu şehzadeler şehrinden biraz gecikmeli olarak payitahta gelen Şehzade II. Murad için ancak öncekilere nispetle daha kurumsal anlamda bir tahta çıkış merasimi yapılmıştır.

2. Murad padişah olarak devlet büyüklerine etek öptürecek ve onlarla birlikte ahaliye tahta çıkışı vesilesiyle, sonraki zamanlarda zorunluluk halini alacak olan, bahşiş dağıtacaktır.

Osmanlı tarihinde cülus merasimi, mevcut padişahın tabii olarak ölmesi veya Yeniçeri isyanları türünden bir isyanın patlak vermesi neticesi mevcut padişahın öldürülmesi üzerine müstakbel padişah adayı için düzenlenirdi. Devletin hayat ve mematını alakadar etmesinden ötürü de Cülus törenleri hiçbir surette geciktirilmez ve vakit kaybetmeksizin icra edilirdi.

Cülus merasimi, kurumsal bir yapı kazandığı zamanlardaki uygulama şekliyle Topkapı Sarayı’na gitmek; Hırka-i Şerif’i ziyaret etmek; Fatih Camii’ne geçmek ve nihayet Eyüp Sultan Camii’ne giderek Ebu Eyüp el-Ensari’nin türbesini ziyarette bulunarak Kılıç Kuşanmak şeklinde bir seyir izlerdi.

Şehzadeyi padişah yapma merasiminin adı olarak da tanımlanabilecek olan cülus törenin icrasına genel olarak Topkapı Sarayı’nda başlanır ve sonrasında sair mahallerde tören devam ettirilirdi.

Sultan II. Bayezid’in 1481 yılında icra edilen cülusundan Sultan Vahdeddin’in 4 Temmuz 1918’deki cülus merasimine kadar, Sultan V. Murad, Sultan II. Abdülhamid ve Sultan Reşat’ın cülus merasimleri müstesna olmak üzere, Osmanlı padişahları için düzenlenen tahta geçiş törenleri hep Topkapı Sarayı’nda gerçekleşmişti.  

Cülus merasimine geçilmeden evvel öncelikle, şayet önceki padişah vefat etmiş ise cesedi müstakbel padişaha arz edilirdi. Bu muamelenin görünürdeki anlamı; padişah olacak şehzadenin sabık padişaha son bir kez saygı ve tazimde bulunmasına fırsat tanımaktı. Gelenekselleşmiş böyle bir uygulamanın gerçek anlamıysa, taç giyen baş akıllanır dense de, hiç şüphe yok ki müstakbel padişaha kendisinin akıbetinin de nihayet ölmek olduğu, dolayısıyla saltanatta iken adalet üzere davranması gerektiği mesajını gayet nazikâne bir surette kendisine hatırlatmaya çalışmaktı. Sultan Vahdeddin’in kendisinden önce padişah olan abisi Mehmet Reşat’ın na’şını gördüğünde; “Meğer saltanat ile teneşir arası ne kadar da kısa imiş” dediği rivayet edilir…

Yapılan hazırlıklardan sonra Darüssaade Ağası, Silahtar Ağa padişah adayı şehzadeyi Topkapı Sarayı’nda Babüssaade denilen Ağalar Kapısı önünde kurulu tahta davet ederdi. Has Oda önündeki demir kapıdan çıkılarak taht odasına geçilir ve Hırka-i Saadet yanında iki rekât namaz kılınır, şükürde bulunulup dua edilirdi. Saltanat alameti olan elbiseler giyen padişah dışarı çıkar, Babüssaade önünde kurulu tahta oturur ve merasim Nakibü’l-Eşraf’ın dua etmesiyle başlardı.

Kurallara uygun bir şekilde sırasıyla Nakibü’l-Eşraf, Kırım Hanzâdesi, Saray Ağaları ve Rikab Ağaları ile Kapıcıbaşı Ağaları yeni padişaha bağlılık ve tebriklerini arz ederlerdi. Nihayet Şeyhülislâm tarafından yapılan kısa ama veciz bir dua ile biat / bağlılık merasimi sona bulurdu.

Yeni padişah odada bulunanları selamlayarak eski padişahın cenaze namazını kılmak üzere dışarıda yerini alır ve akabinde Enderun’a dönülürdü.

Yeni padişahın tahta geçmesi ile ilgili merasimin ardından devlet işleri ile alakalı uygulamalara geçilirdi.

Cülusun hemen ardından Divan resmî olarak toplanırdı. Yeni atamalar yapılır ve bunlar kamuoyuna duyurulurdu.

Askerlere, her kademeden memurlar ve hatta şeyhülislam ve sadrazamı da kapsayacak surette hemen herkese cülûsiye yani cülus bahşişi dağıtılırdı.

Bu arada yeni padişahın cülus ettiği haberi, dönemin iletişim aracı olan tellallar marifetiyle yahut Ayasofya, Fatih, Süleymaniye ve Sultan Ahmet gibi selatin camilerinden müezzinlerin okuduğu salalar yoluyla ve aynı zamanda bütün şehri etkisi altına alan bir şiddetle patlayan topların avazesiyle halka duyurulurdu. Sembolik de olsa atılan 101 pare top cülus töreninin adeta bitişinin resmi mührü olurdu. Bütün eyalet ve vilayetlere tez elden ulaklar salınır, fermanlar gönderilir, müjdeli haber her bir tarafa vakit kaybetmeden duyurulur, yabancı elçilere, devletlere bildirilir ve yeni cülus, devletin yeni bahtı olması ümidiyle şenliklerle kutlanırdı.

Cülus töreninin sonraki faslı ise kılıç alayı ve türbe ziyaretleri şeklinde gerçekleşirdi.

Yeni padişah, cülusu takip eden ilk on beş gün içerisinde İstanbul -  Eyüp’te bulunan Eyüp el-Ensari’nin türbesine giderdi. Orada, İstanbul’un fethinden sonra uygulanmaya başlayan ve Avrupa’daki kralların Taç Giyme törenlerini anımsatan Kılıç Kuşanma merasimi yapılırdı. 

Eyüp’te, kılıç kuşanma töreni yapılacağı gün öncelikle Topkapı Sarayı’na geçilirdi.

Kubbe altında biraz istirahatten sonra ve alay hazırlıkları tamamlanınca padişah, tüm devlet erkânı padişahın gelmesini beklediği Ortakapı’ya geçerdi. Bu arada verilen talimat üzerine herkes atlarına binmiş olarak yeni padişahı selamlardı…

Akabinde alay tertibi şeklinde olmak üzere öncelikle Fatih Camii’ne geçilir ve orada metfun olan Fatih Sultan Mehmet’in türbesi topluca ziyaret edilirdi.

Sonrasında ise oradan Eyüp’e, çoğu kere kayıkla, gidilir ve oraya varıldığında caminin avlusundaki binek taşının önünde padişah atından inerdi. Vezirler iki kapı arasında padişahı karşılar, yer öper ve nihayet tezahüratlar arasında padişahın önünden geçerlerdi.

Vaktin durumuna göre gerekirse öğle namazı kılınır; Şeyhülislâm, Nakibü’l-Eşraf, Vezirler, Kazaskerler ve Yeniçeri Ağası hep bir araya gelirler, daha evvelce hazır edilen kılıcı Silahtar Ağa alır, Şeyhülislam, Nakibü’l-Eşraf veya Şeyh Efendilerden birisi tarafından dua edilmek suretiyle padişaha kuşandırılırdı.

Kılıç kuşandırılırken dışarıda da dualar edilir, kurbanlar kesilir ve fakir fukaraya sadakalar dağıtılırdı.  

Kılıç kuşandırma işlemi tamamlanınca saraya dönülmek üzere harekete geçilir ve dönüş için karadan gidilmesi tercih olunurdu.

Padişah, İstanbul caddelerinde at üzerinde gider, böylece hem halkıyla yüz yüze, göz göze gelir, kendini gösterir, coşku ve sevinç tezahürlerine sebebiyet verir hem de dönüş yolu boyunca II. Mehmet, II. Bayezid, I. Selim ve I. Süleyman’ın türbeleri ziyaret edilirdi.

Saraya dönüldüğünde evvelce ateşlenmiş olan toplar bir kez daha ateşlenir ve bütün haşmetiyle patlayarak cülus töreninin artık tümüyle sona erdiğini bildirirdi. Yine padişah da yeni döneme dair yeni hattı-ı hümayunlar neşrederdi…

Sultan Abdülhamid’in saltanata geçiş töreni çok dikkat çekici bir surette gerçekleşmemiş olmakla birlikte her bir saltanat yıldönümü her bir yıl muhteşem suretlerde kutlanmıştır. Onun özellikle 25. Saltanat yıl dönümü büyük törenlerle ve uluslararası düzeyde bir kutlamaya sahne olmuştur.

Sultan Abdülhamid kendi cülus ve doğum tarihi ile hicri yılbaşına özel önem atfetmiş ve yapılan hazırlıklarla imparatorluk düzeyinde bu tarihlerin kutlanmasını sağlamıştır. Yapılan temel atma törenlerinin yahut hizmete açılacak eserlerin açılış tarihlerinin hep bu özel günlerden birine ama özellikle de onun tahta çıkış gününe denk getirilmesi politikası izlenmiştir.

O ayrıca bu günler vesilesiyle şahsı, hilafeti, saltanatı, hizmetleri ve eserleri için methiye, mersiye, kaside ve dua, tarih düşme gibi manzum ve mensur eserler ve şiirler yazılmasını arzulamış ve bunu, içe ve dışa karşı, imaj oluşturma yolunda bir politika olarak kullanmıştır.  

Cülus törenlerinin tarih boyunca önemsenmesinin ve giderek kurumsallaşarak şaşaa ve ihtişam içerisinde uygulama şansı bulmasının temel nedenlerinden birisi, örneğin, eski Türklerde, han, hükümdar yahut sultan olan şahsın kutlu olduğu ve Tanrının halka bir ikramı olduğu şeklindeki bir kanaat ise bir başka nedeni de cülus ile padişahın otoritesini bütün tebaaya kabul ettirme ve halk ile saray arasında tam anlamı ile kaynaşma sağlama arayışı olmuştur.

 

Diğer Yazıları