Cemaatin bilinmeyen cinayeti

İlhami Yangın

İlhami Yangın

HMS Triumph savaş gemisi, Çanakkale savaşının en kritik anında, Alman denizaltısı SM U-21 tarafından torpillenerek Ege denizinin mavi sularına gömülmüştü (25 Mayıs 1915). Çanakkale savaşının kazanılmasında HMS Triumph’un batırılmasının çok büyük önemi olduğu askerî tarihçiler tarafından vurgulanmaktadır.

Ülkemizdeki en değerli gemi batıklarından biri olan HMS Triumph’da İngiliz ordusuna ait askerî haritalar, savaş planları, muhabere şifreleri, subayların/erlerin madalyaları, günlükleri, eşyaları ve daha başka kıymetli nesneler vardı.

*

Tarihin kaydettiği en büyük harplerden biri olan Birinci Dünya savaşı yaşanıyordu. Savaş kaybedilebilir, İngiltere işgal edilebilir, bin civarında personeli olan gemi uzun yıllar tek başına savaşı devam ettirmek zorunda kalabilirdi. Bu nedenle, savaş koşulları düşünülerek, birtakım harcamalar için gemide önemli miktarda altın bulunduruluyordu. Altınlar da gemiyle birlikte suyun dibini boylamıştı.

*

1997 yılı itibarı ile 82 yıl geçmesine rağmen HMS Triumph savaş gemisine inilememişti.

Neden mi?

Dalış teknolojisi Avrupa’da 60’lı yıllarda gelişti. Çok derine dalmak ve uzun süre dipte kalmak 80’li yıllarda yeni yeni mümkün oldu. Bu teknolojinin Türkiye’ye gelişi 80’li yılların sonunu buldu.

Ayrıca, batığın yerinin sonar cihazı ile tespit edilmesi ve dalış için resmi izin almak lazımdı. Tarihi değeri olan askeri bir gemiye öyle her kafasına esen dalamazdı.

*

Koç topluluğunun kurucusu Vehbi Koç'un yakın çalışma arkadaşlarından olan ve uzun yıllar onunla birlikte çalışan Muhterem Kolay'ın Koç imparatorluğunun temellerinin atılmasında çok önemli katkıları vardı. Aynı zamanda, Koç Holding'e bağlı Aygaz, Demirdöküm ve İzocam gibi çeşitli şirketlerin kurucusu olan Muhterem Kolay, 20 Kasım 1963 tarihinde esas mukavelesi imzalanan Koç Holding Anonim Şirketi'nin kurucu ortakları arasında bulunuyordu.

Muhterem Kolay, o tarihte Kuzey Deniz Saha Komutanlığı görevini yürüten Koramiral İlhami Erdil'in teyzesinin oğluydu.

Koç müzesi müdürü Selçuk Kolay, Muhterem Kolay’ın oğluydu.

Dalış teknolojisi ilk olarak İstanbullu zenginler arasında yayıldı.

Selçuk Kolay ve Mustafa Koç o tarihte zenginler arasında yayılmakta olan dalış sporuyla ilgileniyordu. Yatla açılarak balıkları, mercanları kameraya alıyorlardı.

*

Deniz Kuvvetleri Komutanlığı, sivil ve askerî gemilere zarar verebilecek su altı mayınlarını, Türk karasularına giren düşman denizaltılarını tespit edebilmek amacıyla, gelişmiş sonar sistemi ile sürekli taramalar yapmaktaydı.

Denizaltındaki cisimleri ses dalgaları yoluyla tespit eden gelişmiş sonar sistemi sayesinde Türk karasularındaki birçok batık geminin yeri tespit edilmiş, Deniz Kuvvetlerine ait özel haritalarda koordinatları işaretlenmişti. Haritası hazırlanan batık gemilerin en önemlileri, Çanakkale civarındaki Birinci Dünya Savaşı batıklarıydı.

Sonrası malum; Selçuk Kolay, akrabası Koramiral İlhami Erdil’den haritayı aldı, Mustafa Koç’a gösterdi.

Mustafa Koç, Selçuk Kolay, arkadaşları ve parayla tutulmuş bazı profesyonel dalgıçlar, 1997 yılı mayıs ayında, Nazenin yatıyla bölgeye gelerek, HMS Triumph savaş gemisine bir dalış gerçekleştirdiler.

HMS Triumph dalışı, resmî makamlardan izin alınmaksızın, gece karanlığında gizlice yapılıyordu (Cemaat şebekesi açısından kaçırılmayacak bir ortam).

Dalış sonrası su yüzeyine ulaştıklarında herhangi bir problem görünmüyordu. Ancak, Nazenin yatına çıktıktan bir süre sonra, beraber daldıkları Suphi Oral’ın yanlarında olmadığını anladılar, güverteye koşarak sağa sola bakındılar Suphi Oral deniz yüzeyinde de yoktu.

Yapılacak tek iş, vakit geçirmeden yeniden dalarak arkadaşlarını bulmak ve su yüzeyine çıkartmaktı. Bu arada, tıbbî müdahale için, resmî makamlardan acilen yardım istenmeliydi.

*

Hemen dalınsa kurtarılacak olan Suphi Oral ne zaman çıkartıldı biliyor musunuz?

Tam üç gün sonra!

Vücudunun bir bölümü balıklar tarafından yenmişti.

Saros körfezi köpekbalığı dâhil her türlü yırtıcı balığın bulunduğu bir bölgeydi. Bu hayvanlar kan kokusunu kilometrelerce öteden alabiliyordu. Boğulmuş bir insanın cansız bedeninin böyle bir ortamda üç gün boyunca bırakılması akıl alır gibi değildi.

Ancak generaller böyle istemişti.

*

Meşhur 28 Şubat sürecinin yaşandığı dönemdi.

Doğru Yol Partisi’nden Meral Akşener İçişleri Bakanı, Fethullah Gülen Cemaati’nin fonksiyonel isimlerinden Mehmet Togay dalış yapılan bölgenin bağlı bulunduğu Eceabat ilçesi savcısıydı (2016 yılında FÖTÖ/PDY üyesi olduğu gerekçesiyle tutuklandı).

Eceabat ilçesi Kuzey Deniz Saha Komutanlığının sorumluluk alanındaydı ve Kuzey Deniz Saha Komutanı Koramiral da İlhami Erdil’di.

Koramiral İlhami Erdil derhal devreye girdi (siz; polisi, savcıyı olayın dışında tuttu diye, anlayın).

Aynı gece Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, generaller ve Koç ailesi arasında ciddi telefon trafiği yaşandı.

Yapılan görüşmeler illegal yollardan kaydediliyordu.

Generallerle-Koç ailesi arasındaki telefon görüşmelerinin çok küçük bir kısmını, o tarihte haber müdürü olduğum Öncü gazetesinde yayımlandık (29 Mayıs 1997 nüshası).

Bu dönemde 28 Şubat süreci dehşetli bir hâl almıştı.

Çok geçmeden Hükümet devrildi, Mesut Yılmaz başbakan oldu.

Hükümet devrildikten kısa süre sonra ben de gazeteden ayrıldım. Fakat çok ciddi şantaj ve baskılara maruz kaldım. Kanal D televizyonunda Uğur Dündar tarafından yayımlanan Arena programına çıkarak, yasadışı dinleme olaylarının bir kesitini anlatmak zorunda kaldım.

Yasadışı dinleme yapan arkadaşım da tutuklanmamak için o günlerde yurt dışına kaçmak zorunda kaldı.

Ortalığın toz duman olmasından da faydalanan askerî çevreler, Suphi Oral olayının üzerini tamamen örttü. Hadise resmî kayıtlara, “müessif bir deniz kazası” olarak girdi.

Aslında bu olay, Fethullah Gülen Cemaati’nin operasyon ekibi tarafından profesyonelce kurgulanmış ve uygulanmış bir cinayetti.

Dahası, tasarlanan büyük bir projenin parçasıydı.

Mustafa Koç’un polis tarafından gözaltına alınmasına mani olmak isteyen askerî çevreler, kaza zannettikleri olayı gizlemek isterken, bilmeyerek de olsa, Cemaatin işlediği cinayetin üzerini örttüler.

Çünkü, Suphi Oral’a otopsi yapılmadı (dönemin İçişleri Bakanı Meral Akşener bakalım buna ne diyecek!)

2017 itibarı ile Suphi Oral’ın ölümünün üzerinden tam 20 sene geçti. Olaylara bulaşmak istemediğimden uzak durdum.

Nasıl uzak durmayayım!

Sayın okurlar, 28 Şubat döneminde hakkımda çok sayıda dava açıldı. Düşünün, sadece bir davada 120 kaymakam ve vali şikâyetçi oldu. Daha, Aydın Doğan’ın Uğur Dündar’ın açtığı mahkemeler de vardı.

Ayrıca, Fethullah Gülen Cemaati öyle hafife alınacak bir yapılanma değil. Sayısız cinayeti ve operasyonu olduğunu o günlerden biliyorum; yabancı istihbarat servisleriyle içli dışlı, uluslararası bir şebeke söz konusu.

2012 yılında Cümbür Cemaat kitabım yayımlandı, Fethullah Gülen hemen dava açtı. İki sene mahkemede süründüm. Hükümetle Cemaatin arası açılmasa mahkeme devam edecek ve büyük ihtimalle elli bin lira tazminata mahkûm olacaktım.

*

Eski Deniz Kuvvetleri Komutanı İlhami Erdil’in başına gelenlerin asıl gerekçesi işte bu cinayet olayıdır. Fethullah Gülen şebekesinin operasyonunu engelledi, sonrasında başına gelenleri gördünüz.

İlhami Erdil, Cumhuriyet tarihinde mahkeme karşısına çıkartılan ve hapis cezasına çarptırılan ilk kuvvet komutanıdır.

1943 yılında 33 kişiyi kurşuna dizmekten idam cezasıyla yargılanıp mahkûm olan Orgeneral Mustafa Muğlalı'dan sonra hapse giren ikinci general oldu.

İlhami Erdil soruşturması, Cemaatin kozmik şebekesi açısından, Ergenekon operasyonun test aşaması olarak değerlendirildi.

Daha anlatacak çok şey var.

Birkaç gün içerisinde bu cinayetle ilgili sürpriz bir belge paylaşacağım. Bakalım, medya patronu, “Aydın Doğan” paylaşacağım belge hakkında bir açıklama yapacak mı?

Diğer Yazıları