Bundan sonra ne olacak?

Kulakları çınlasın, şimdilerde milyonluk izlenme oranıyla YouTuber olan Memduh Bayraktaroğlu, beni “Kassandra”ya benzetir.

Yunan mitolojisinde Kassandra, Truva kralının kızıdır.

Savaş tanrısı Ares’in aşkına karşılık vermediği için "geleceği görmek ama buna kimseyi inandıramamakla” lânetlenmiştir.

Konuya buradan girdim çünkü, takipçi ve okurlarımın bir kısmı bana “koronadan sonra neler olacağını” soruyorlar.

İnsan doğası gereği, belirsizlikten hoşlanmaz. Falcılığın, astrolojinin gördüğü ilginin altında yatan gerçek budur.

En büyük alimlik mertebesinin “hiçbir şey bilmediğini bilmek” olduğuna inansam da, bir türlü peşimi bırakmayan “çok bilmiş” bir tavrım olmalı ki hep zor taraftan soru geliyor.

Daha önce yazdığım gibi, salgından sonra büyük değişiklikler bekleyenlerden olmasam da kendimce cevaplarımı sıralayayım;

Gelişmiş ülke yönetimleri, insanları öldürmek için silahlanmaya ayırdıkları bütçe kadar, insanları yaşatmak için sağlığa da bütçe ayırmak gerektiğini anlayacaklar.

Tıpkı 2001’deki krizde işsiz kalan bankacıların kriz bittiğinde işsizliklerinin bitmeyişi gibi olacak.

Sermaye o gün de bilgisayarlaşmayla yüke dönüşen iş gücünden kurtulmak için krizi kullanmıştı.

Bugün de işsiz kalan insanlar yeniden işlerine dönemeyecekler, alacakları cevap da belli, “küçüldük” olacak.

Online ticaret cirosu artacak. Zorunluluktan kullanmaya başladıkları e-alışveriş konforunu deneyimleyen tüketicilerin önemli kısmı online’da kalıcı olacaklar.

Birleşmiş Milletler, Dünya Sağlık Örgütü, Avrupa Birliği gibi uluslar üstü kurumların işlevleri, içerikleri, bütçeleri sorgulanacak. Sonuç çıkar mı? Sanmam.

Yöneticilerin gözünde üniversite ve devlet hastanelerinin öneminin artacağını da beklemek lazım.

Yapay olarak şişirilmiş fiyatların olduğu futbolcu transferi gibi alanlarda küçülme olacaktır.

En çok da insan psikolojisinde kalıntıları olacak, daha önce “yabancı”lara yöneltilen tehdit algısı, genele yayılacak.

Kitap basımında patlama da bekliyorum. İçindeki yazarı evde keşfeden çok kişi var.

Gıda zehirlenmeleri artar. Evde yemekten sıkılan sokağa akacak. Sokaktaki işletmeci depolarındaki malzemeyi kullanacak, ondan.

Siz siz olun, “salgından sonra ne olacak” sorusuna kafa yormayın.

Olacak olanda dahliniz olmayacak nasılsa.

Siz, sevdiklerinizle birlikte hayatta kalmaya ve ayakta kalmaya odaklanın yeter.

DÜNYA SAĞLIK ÖRGÜTÜ KAPATILSIN

Salgın sürecinde gördük ki, Dünya Sağlık Örgütü’nün olası olağanüstü durumlar için hiçbir hazırlığı, öngörüsü, senaryosu yokmuş.

Büyük laflar etmiş, yan gelip yatmışlar.

Dünya virüsün pençesinde debelenirken DSÖ Başkanı iki şey yapabildi;

Bir, “evde spor yapın” türü önerilerle fitness hocalığı,

İki, “salgın büyüyecek, daha da büyüyecek, herkes ölecek” türü kriz ve gerilimi artırıcı konuşmalar.

ZÜĞÜRT TESELLİSİ

Küresel ölçekte sokaklar boş, kentler ıssız. Virüs salgınını konu edinen o kadar çok Hollywood filmi izledik ki, onlardan birinde oynuyormuş gibi hissedebilirsiniz.

Sevdiklerinden ayrılmak, ayrı kalmak zorunda kalmışsanız şimdi zaten eliniz mahkûmmuş gibi hissedebilirsiniz.

Zaten işsiz olanlar, iş bulamayanlar şimdi “benim gibi çok var” diye düşünebilir, kıdemli işsizlik üzerine danışmanlık yapacak gibi hissedebilirsiniz.

Deniz kıyısında tatil yapacak parası olmayanlar, o beldelere girişlerin yasaklanmasıyla “ben gidemiyorum ama kimse de gidemiyor” diye mutlu olabilirsiniz.

SALGIN SONRASINA HAZIR MISINIZ?

Yemeğe davet edeceğiniz kişiler listesini yaptınız mı?

Bir türlü sıra gelmeyen depo, kiler vs. yerlerin ayıklanıp düzenlenmesi işini bitirdiniz mi?

Pişirmesi hayli zor bir yemeği öğrenip konuklarınıza şov yapmaya hazır mısınız? Mesela kuru dolma ustası, yaprak sarma üstadı, Hüsrev usulü kuru fasulye pişirebiliyor musunuz?

Yapmayı türlü bahanelerle ertelediğiniz o işi bitirdiniz mi?

BU DA BENİN KONFORUM

Hayli çok izlenen bir dostum aradı, “Telefonla bizim yayına bağlanır mısın” dedi.

Salgın başlamadan da stüdyoya davet etmişti ama hastaydım.

“Olmaz” dedim.

Nedenini sordu.

Başladım anlatmaya.

“Dip boyam geldi, şimdilik saç boyamayı hiç düşünmüyorum.”

Bizimki “Olsun ne olacak bir bere takarsın” dedi.

Devam ettim.

“Ellerim Bedevi elinden berbat. Ki ben konuşurken ellerimi kullanırım.”

“Sesim daha tam düzelmedi.”

Daha sıralayacaktım ki bizimki araya girdi, “Tamam anladım niyetin yok senin” dedi.

Akıllı insanın hali başka.

Evde olmanın tüm konforunu sonuna kadar kullanmak istiyorum.

Bu benim hayatımda bir ilk.

AHA BURAYA YAZIYORUM

Salgın sonrası haber kanalları depresyona girecek.

Yatıyorlar salgınla, kalkıyorlar salgınla.

Ekrana çıkarmadıkları doktor, hastane görevlisi, hizmetlisi kalmadı.

İrdelemedikleri konu da vizite çıkarmadıkları doktor da kalmadı.

Ekrana kafayı daya tedavi ol, o kadar.

Sonuç, dişe dokunur bir tek bilgi yok.

Haber kanalında bir sunucu çıkmış, “O kadar söylüyoruz halâ bilmiyorlar” gibi garabet bir cümle kuruyor.

İzlenme oranı 0,23!

Ondan izleyicinin programı izlediği, dikkatini verdiği kısmı düş, geriye binde bir anca.

Ama “herkes beni izliyor” egosu tavan.

Futbol maçları yokluğunda, ülkeler arası ölü sayısı ligi kurdular.

Seçim yok ama covid-19 sandığından sonuç açıklıyorlar.

Miyopluğun tadı çıkar mı? Çıkarıyorlar.

Sonları kesin depresyon.

GÜZEL İŞLER

Jandarma ve polisin ihtiyaç sahiplerinin getir götür işlerini yapması, insanlık adına güzel iş.

NTV’nin ünlülerin evlerinden mesaj yolladıkları “Evden Bildiriyorum” başlıklı programı gündemi sıkmadan takipte kalıyor, güzel iş.

TRT’nin gecikerek de olsa, yayın akışını “Ev Hayat Dolu” bakış açısıyla yeniden düzenlemesi, güzel iş.

KÖTÜ İŞ

İzleyiciler arasında çocuk olduğunu unutarak Kanal D’nin, yenge- yeğen aşkıyla bir tür ensest ilişkiyi yücelten Aşk-ı Memnu dizisini hem de çocukların izlediği saate koyması, kötüden öte fena iş.

SUSAN KADINDAN KORK

Burcu Güneş kim, bilmem. Dinlememişim hiç.

Ertuğrul Özkök’te okudum, “Bir Kadın” şarkısı varmış;

“Seven bir kadın asla susmaz,

Bil ki vazgeçmiş.

Sustuğu zaman bir kadın

Bil ki kül olmuş o yangın…”

Doğru, seven bir kadın sadece Yeşilçam filmlerinde susar.

Mutluysa konuşur, kızgınsa, kırgınsa, yaralıysa konuşur.

Sürekli sözcük kusar.

Konuşur, ağrıyan yerini daha da ağrıtır.

Susmuşsa bilin ki küllenmiştir ateşi. Kabuklanmıştır yarası. Dinmiştir ağrısı.

Yeter ki susmakla, dinlemek arasındaki o büyük farkı bilin.

İNSAN BİRAZ UTANIR

Fuat Kozluklu’nun “Sapkın” kitabını yeni bitirdim. Adnan Oktar ve çetesinin fosseptik çukurunu anlatıyor.

Mide bulandırıcı iğrençlikler.

İçinde çocuk tacizi, tecavüzler olmak üzere 30’dan fazla suçtan yargılanıyorlar.

Bu arada avukatları durmadan ama durmadan bana ve başka yazarlara basın açıklamaları yollayıp duruyorlar.

Çöpe atmaktan yoruldum.

Hadi Adnan Oktar’da yok, avukatlarında falan da mı az biraz utanma yok?

AKLIMDA KALAN

Yaşasın 23 Nisan’ın 100. Yılı: Aylardır geriye sayıyordum, güzel hayallerim vardı. Sokaklara çıkacaktık. Yetişkinler de çocuklar gibi şen olacaktı vs. Hiç birini yapamayacak durumdayız ya. Hiçbir şey yapmadan, 100. yıl dönümünün geçip gitmesine seyirci kalmak olur mu? Olmaz. Biz de dedik ki, pencerelerimize bayrak, balkonlarımıza rengârenk balonlar ve evde ne varsa renkli kumaşlar asalım. 22 Nisan gece 24’de asalım ve 23 Nisan sabahına balonlarla uyanalım. Herkes herkesi dahil etse ve böyle günlerde ülkemize 23 Nisan ruhu gelse… Var mısınız? @23nisanin100u #23nisanin100ü

Diğer Yazıları