Desene güzelim sen hiç yaşamamışsın…

İzzet Çapa

İzzet Çapa

Kitap yazma fikrinin kafamda oluşmaya başladığı günlerde Rıfat Ababay’la buluştuk. Duyar duymaz çok heyecanlandı ve ‘İzzet bizim İstanbul’umuzu da anlatacaksın değil mi?’ dedi. ‘Elbette abi’ dedim.

‘Biz Beyoğlu’nda Bab Kafeterya’ya, Emek, Lale, Alkazar Sinemaları’na gitmiş insanlarız. Markiz’e, Lebon’a gidip Cafe Grasse içmemişsen neye yarar bu şehirde yaşamak…’

Sıra bendeydi… ‘Peki ya Konak Sineması’na gitmemiş, İlyas’ta steak yememişsen!’ Başladım aklıma gelen bir hikayeyi anlatmaya…

Ya lise sondaydık ya da yeni bitirmiştik. O zamanki kız arkadaşımı alıp Rejans’a gittim. Borç çorbası, piroski ve beef strogonof siparişi verdik. Adını hatırlamadığım sarı bir votka vardı; özel votkasıydı Rejans’ın. Öyle yüklü bir hesap geldi ki, paranın bir kısmını kızdan almak zorunda kaldım. Çıkışta da yürüyerek Baylan’a geçtik; Kup Grie ısmarladı bana…’

‘Konak diyorsun ama Site var, As var. Bugünkü nesil bunların hiçbirine yetişemedi…’

As deyince içim cız etti. İlk aşkımla o sinemada ‘Endless Love’u izlerken öpüşmüştük. Önce sağ el kızın omuzuna atılır. Sonra yavaş yavaş aşağıya, göğse doğru kaydırılır. Kız ‘Dur ne yapıyorsun’ demek için sana döndüğünde de fırsat bu fırsat dudaklarına yapışılır. Taktik buydu, tutmuştu…

Laf döndü dolaştı o yılların eğlence hayatına geldi.

Modül’den, Hydromel’den, Scotch’tan konuştuk. İlk gittiğim matinenin Rejin’de olduğunu, Binnaz Avcı’yla dans ettiğimi anlattım; güldük…

Belli ki Rıfat Abi eski İstanbul’u özlemişti. ‘Yazlık sinemaları hatırlar mısın’ dedim.

‘Hatırlamaz mıyım? Film bitince kiraladığın yastığı havaya fırlatmadıysan, Caddebostan - Dalyan - Moda plajlarında denize girip mısır, sosisli almadıysan İstanbul’u yaşamamışsın’ dedi.

Peki ya Zümküfül yemediysen, yazın 33’te, Gala’da gece hayatının tadına bakmadıysan, Mehmet Tuna, Ahmet Çapa ve Metin Fadıllıoğlu’nun DJ’lik yaptığı Moda Deniz Kulübü’ne gitmediysen” diyecek oldum, lafı ağzıma tıkadı.

33 Altın Raket’te Nükhet Duru’yu, Çamlık Tenis’te Neco’yu izlemediysen, sabaha karşı çorba içmeye ya da Beyaz Fırın’a gitmediysen yaşadığın İstanbul, İstanbul değildir.

İşte gerçek İstanbul buydu; bugünkü gençliğin yaşamadığı, bilmediği İstanbul...

Diğer Yazıları