Bu kadar benzerlik düşündürücü!

Mete Yarar

Mete Yarar

Türkiye bildim bileli gelişmekte olan Brezilya ile hep aynı ligde anıldı. Onların ekonomik kırılganlıkları hep birbiri ile kıyaslandı ve öyle değerlendirildi. Ama son dönemde yaşananlara bakınca tek benzerliğimizin ekonomik olmadığı aynı zamanda aynı kaderi de paylaştığımızı fark ediyorum.

Son yıllarda Brezilya'nın yaşadıklarını anlatınca da bizim süreçte daha anlamlı hale geleceğini düşünüyorum...

2002 yılında Lula’nın Cumhurbaşkanı seçilmesiyle ilk kez bir sol parti, Brezilya’da iktidar oldu.

Devlet Başkanı Lula, ilk önce ülkede gelir adaletsizliğini çözmek, işsizliği azaltmak için ekonomi, hemen arkasından Brezilya’nın uluslararası sistemle işbirliğini arttırmak için dış politika alanında başarılı reform ve stratejiler geliştirdi.

Özellikle iç politikada sosyal yardımlar (Bolsa Familia, Bolsa Escola v.s.) ve ekonomide iç piyasayı canlandıracak bir dizi değişiklik ve destek getirdi. Dış politikada ise başta bölgesel konularda arabuluculuk (Kolombiya-Venezuela sınır meselesi), küresel meselelerde itidalli ve yapıcı bir yaklaşım sergiledi (İran Nükleer Anlaşması, Orta Doğu meseleleri)...

Öyle ki Brezilya, Lula da Silva’nın bu yoğun performansıyla 2005’te IMF’ye olan borcunu, erkenden ödedi. 2008 küresel ekonomik krizi, Türkiye ile birlikte en az hasarla atlattı.

Dış politikada ‘Güney-Güney İlişkisi’ stratejisiyle Afrika, Asya, Orta Doğu’da ekonomi temellinde, ciddi bir dış politika başarısı sağlamış, 2010 dan sonra ise ABD ile küresel konularda karşı karşıya gelmeye başlamıştı.

Şu kısa giriş bile 2002 den 2010 yılına kadar olan benzerliği nasıl da bize anlatıyor...

Brezilya ABD kıtasının "asi çocuğu" olmak üzereydi. Küresel oyunlara karşı çıkmaya başlamıştı. Brezilya açıklarında bulunan petrol sahalarının işletmesini Çin, Brezilya ve Fransız ortaklığına vermişti. Ülke petrol ithal eden pozisyonundan ihraç etme noktasına gidecekti.

Savunma sanayisinde ve uçak üretiminde önemli yatırımlar yapmaya başlamıştı. Bunların karşılığını da alıyordu. Rusya ile nükleer enerji ve savunma sanayisinde ortak yatırımlar yapıyorlardı. Ülke BM'de düzene ve beş daimi ülke modeline karşı çıkıyordu.

BRICS’in (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin, Güney Afrika) ortak kalkınma bankası, ortak para birimi, ortak kredi derecelendirme kuruluşu gibi birçok projeyi hayata geçirmek isteyen uygulamaların kararları almışlardı.

2013 yılında aynı Türkiye'de olduğu gibi orada da düğmeye basıldı! Önce sokak eylemleri ile iktidar değişti daha sonra aynı 17-25 Aralık benzeri bir yargı darbesi ile siyasal anlamda Lula'nın önü kesildi ve şimdi de sistem dışına atılmaya çalışılıyor.

Ayrıca onun zamanında alınan Brezilya lehine kararlar bugün bir bir yıkılmaya çalışılıyor!

Bu kadar benzerlik fazla diyorsanız...

Başkanın İsrail politikasına karşı duruşu ve elçiyi ülkesine geri gönderdiğini de hatırlatmakta yarar var.

İKİ ÜLKE ARASINDA BENZEMEYEN TEK NOKTA İSE...

İki ülkenin kaderinde benzemeyen tek nokta, Lula'nın politikalarını dünyadaki bütün sol kesimin desteklerken aynı noktada ilerleyen Türkiye'nin aynı kesimler tarafından topa tutulmasıdır!

Bazen kendi körlüğümüz ideolojik, etnik ve mezhepsel olabiliyor. Bu nedenle örneği Brezilya üzerinden vermeye çalıştım. Bu ülkede yaşananları küresel sermaye ve ABD oyunu olarak görenlerin Türkiye'de yaşananlara bakışı ABD'nin demokrasi getirmesi olarak algılayanlara kısaca birazcık insaf diyorum!

Birçok sol yazar 2014 sonrası gelişmeleri özetlerken bazı ifadeler kullanıyorlardı...

"Son darbeyi Standard & Poors (S&P) vurdu: Brezilya’nın uzun dönemli dövizli borçlarının puanını hurda (“junk”) düzeyine indirdi. Bu karar bir skandaldır. Zira, son üç yılın ortalaması alınırsa Brezilya’da dış borçlarının milli gelire oranı %22’dir.

Durgunlaşan bir ekonomiye daraltıcı maliye ve para politikaları uygulanırsa ve sermaye kaçışı tezgâhlanırsa, sonuç bellidir: 2015’te milli gelir %3 düştü; küçülme 2016’ya da taşındı."

"Brezilya'daki polis teşkilatı FBI, yargı ise ABD kontrolündedir. Sistem bu şekilde değiştirilmeye çalışılıyor."

İnsanın isyan etmemesi mümkün değil! İki ülke iki ayrı çizgi iki aynı kader...

"Tezgah aynı olunca, kader aynı olur" diyenlere bu ülke hep şu şekilde bağırdı; Sizin bir planınız varsa Allah'ın da sizin üzerinizde başka bir planı vardır!

Bu ülke darbecileri de, onun tetikçilerini de yendi. Şimdi hepimize düşen bu düzeni bozmak.

Seçimi ABD ve onların manüplasyonları ile onların istediği gibi değil halkın istediği gibi sonuçlandırmak. Bu sanırım her Türk vatandaşın birinci görevi.

Memleketin bu dönemde "ocu - bucu" aydına değil memleketin çocuklarına ihtiyacı var!

Bir arkadaşım çok hoşlandığım bir örnek verdi; "Ülkeler üçe ayrılır; emperyalistler, gelişmekte olan ülkeler ve sömürülecek ülkeler...

Emperyalistler sömürülecek ülkelerden emtiyayı ucuza alır, herkese satar oluşan kapitali ise gelişmekte olan ülkelere pazarlar.

Bu nedenle emperyalistler asla sömürülecek ülkelerde milli hükümetler kurdurmaz, gelişmekte olan ülkeleri de bağımsız finans modelleri geliştirmesine müsade etmez" dedi.

Sorun bu çarkı nasıl kıracağımız.

Diğer Yazıları