Bir tek dileğim var gerçek ol yeter!

Demet Cengiz

Demet Cengiz

Sen, bugün nasılsan yarın da öyle olacaksan, sırf yeni bir yıla giriyoruz diye ne hayatın değişecek, ne de dünya…

Manifestolar yayınlamaya, havada arofizmalar uçurmaya eyvallah da… Alkış almaktan başka ne işe yarıyor kurulan süslü cümleler, aslında gerçeğin olmayan ajitasyon hikayeler, sen olmayan suretler?

Ünlülerin (sinema, televizyon, sahne insanlarına ilave olarak medya şöhretlerini ve sosyal medya fenomenlerini de kastediyorum) yalan dünyasını, hakiki olmayan imajlarını yakından gözlemleyen, çoğu zaman içinde olan biriyim.

Bir toplumun sağlıklı ilerleyebilmesi için tolere edebileceği maksimum meczup oranı nedir?

Kime diyorum ben?

Papağan boynu sıkan televizyon ünlüsünden, sağa sola çemkiren sosyal medya fenomenine…

Yumurtaya dantel giydiren ev hanımından, silahı belinde dolaşan kabadayısına…

Güzellik baskısını, sanki kaş aldırmaktan söz ediyormuşçasına basitleştirerek estetik ameliyat önerileriyle sürdürene… Estetik operasyonlar bacak ve yanak estetiği gibi çılgınlıklara kadar vardı…

Sürekli yemek tarifleri ve diyet reçeteleri dayatan ekranlara… Çelişki mi? Hayır, tatlım, sana öyle geliyor. Gayet tutarlı. Sistem önce bıngıl bıngıl olmanı sağlayacak ki sonra seni fit ve zinde yapacak.

Sürekli önde, sahnede; sürekli duyarlı, atarlı; sürekli topluma faydalı işler yapan; sürekli komik; sürekli dost canlısı; sürekli mutlu; sürekli tatilde, sürekli güzel…

Sürekli kendini teşhir etmeye narsisistik kişilik bozukluğu teşhisi koysan; yapılan fotoşopları, filtreleri neyle açıklayacağız?

Evet, o da kendini seviyor ama vücudunu 2 beden incelttikten, bacaklarını 10 santim uzattıktan, yüzüne meleksi bir pürüzsüzlük, kattıktan, uzun-dolgun kirpik efekti verdikten sonra.

“Bizi ananasla büyüttüler” deyip varlıklı aile köklerini göstermeye çalışana…

“Biz çok fakirdik. Şimdi ben buralara geldim” ajitasyonu yapana…

Nereden buldunuz ananası, kuzum?

Sen şimdi ne oldun da, sıfırdan zirveye çıkmış bir başarı hikayesinin kahramanı görüyorsun kendini? Bir katliamı mı önledin? Dünyanın bir derdine çare mi ürettin? Büyük bir buluşa mı imza attın? Hiç olmazsa 10 kişiyi iş güç sahibi mi ettin? Alt tarafı Instagram’da 90 bin takipçin var; reklam yapıp, davet verip para kazanıyorsun, bir kendine gel.

Zorluklarla baş etmiş, yılmamış, mücadele etmiş… Peki! Ne yaptın? Amansız bir hastalıkla mücadele mi ettin? Üç kere iflas edip, sıfırdan mı başladın? Haksız yere mapus damına mı düştün? İşten mi kovuldun? Aldatıldın mı? Aileni terör saldırısında mı kaybettin? Ya da bir tren kazasında? Hangi büyük acıyı deneyimledin ki ahkam kesiyorsun? İnsan, gerçek acıları olanlardan utanır da acı pazarlaması üzerinden popüler olmaya çalışmaz.

Halay başı olma sendromunu dernek kurup başkanlık yaparak yaşayan, sosyal sorumluluğu şöhret olmaya kılıf eden iyilik sömürücülerine…

Minicik bir WhatsApp grubunda bile Hitlercilik oynayan nadanların demokrasi hassasiyetine… Devlet kurmuş gibi kendine makamlar biçmesine…

Salçalı yemeğe karşı sağlıklı beslenme uzmanı kesilmiş kalçalı kişilere…

Maratonlarda fotoğraf çektirip koşmayan spor gönüllülerine…

“Yoğurt mayala” deyip buzdolabını marketten doldurana…

Sırf çok takipçisi var diye üçkağıtçı sahtekara, yalancıya, kaba saba gönül kırıcılarla dost olanlara…

Sana, evet, sana dedim.  

Herkes hikayesine âşık olabilir tabii ki… De hikaye gerçek değil. Sen gerçek değilsin. Koca bir yalan yaratıp, bunu sürdürmek için muazzam bir enerji harcıyorsun.

Bizi bu sahtekârlıklar mahvetti.

Yeni yılda bir tek dileğim var: Kendin ol yeter.

***

Bir yıl bitti, yeni bir yıla giriliyor diye yapılan muhasebeler belki gerekli, belki değil bilmiyorum.

İnsan kendini bir şirket, bir proje gibi büyüttükçe özünden ayrılıyor, kendine yabancılaşıyor. Bundan daha derin bir yalnızlık yok oysa.

Bakma, biraz acı söylediğime, sana da üzülüyorum samimiyetle.

Kendi uydurmuş bile olsa, insan yalanla hep yüzleşmek zorunda kalıyor.

İkinci yeni yıl dileğim: Herkes özünü bulsun ve kendini sevsin.

***

Benim için 2018, eşeklerimi kaybedip bulmalar yılıydı. Önce kendi evimde mahsur kaldım. Şaka gibi… Gecenin bir vakti, kapı komşum ve cilingir yardımıyla kurtuldum, çok şükür.

Sağ kulağım sağır oldu. Hem de son kitabım Aşk Olsun çıkmadan 10 gün önce… Yoğun bir tedavi sonucu iyileştim, çok şükür.

Cep telefonumu kaybettim. Hem de kitabımın tanıtım davetinden 3 gün önce. Birkaç saat sonra bulundu, çok şükür!

Telefonum çöktü. Hem de kitap tanıtımımdan 2 gün önce. Kurtardık, çok şükür.

Pek çoklarının dediği gibi sahip olduklarımın kıymetini yeterince bilmediğimi gördüm. Varlığıyla mutlu etmeyen şeylerin, yokluğuyla beni mutsuz ettiğini tecrübe ettim.

Her gün kendime hatırlattığım şükürlerim var. Şükür en güçlü duaymış, öğrendim, çok şükür.

Mutlu yıllar!

Diğer Yazıları