Bir şey söylemem lazım...

Cumhurbaşkanı Erdoğan “Anketlere değil, meydanlara güveniyorum” diyerek el yükseltti.

Konu yeni gündeme düşedursun, kamuoyu araştırmalarına neden güvenilemeyeceğini 11 Şubat 2019 tarihinde, bu köşede yazmıştım.

Araştırmalara güvensizlik, sadece araştırma yöntemi ve bütçesiyle açıklanamayacak kadar karanlık demiştim.

Bir, iki araştırmacıyı kenarda tutarsak en hızlı kirlenen sektörlerden oldu, ayrıntılı o yazıda yazdım.

“Meydanlara güven” konusunda bir şey söylemem lazım.

Yüksek lisans tezini bu konuda yapmış biri olarak derim ki miting alanlarındaki kalabalığa güven olmaz.

Miting alanlarındaki destek barometresinde, lidere en yakın noktadakilerle en dış çeperdekiler aynı grupta değiller.

Bu seçimde önsezi dışında güvenilecek bir şey yok.

 

YENİ PARTİ KURULACAKMIŞ

Yeni bir parti konusunda ne düşünüyorum? Sıralayayım;

Bir, medya üzerinden eğlenme amaçlı parti dışında bir parti kurulamaz.

İki, bir siyasi parti tabanda kurulur, tavanda kurulmaz.

Üç, bir siyasi partinin en son kurulacağı yer sosyal medyadır.

Dört, adınız “Umut Partisi” olursa vaadiniz umut olarak kalır, hiçbir zaman iktidar olamaz.

Beş, “Daha iyisi olacak” sloganıyla yola çıkılmaz. Eldeki bir kuş daldaki iki kuştan iyidir diyen bir seçmen var.

Altı, Siyasi Partiler Kanunu’nun gereklerine uyan herkes parti kurabilmelidir. Kimse bu konuda suçlanamaz.

 

HÜRRİYET’İN KADERİ…

Geçen hafta. Posta Gazetesinden Cem Kadıoğlu’nu attılar.

Hürriyet’in 60 bin sattığını tweet attığı için.

Satışı milyona dayanan Hürriyet, şimdi sadece 60 bin!

Yaşadığı krizin dijital gazetelerin varlığıyla hiç ilgisi yok.

Neyle ilgisi var sıralayalım;

Bir, ortalama Türkiye’nin gazetesi Hürriyet, halktan koptu.

İki, en sağdan en sola yelpaze ayarını kaybetti.

Üç, köşe yazarları işlerinin önüne geçtiler.

Dört, el değiştirme süreci iyi yönetilmedi.

Beş, haber önceliğinin yerini moda, restoran, gece kulübü vs. pazarlama işlevi aldı.

Altı, İstanbul yeme-içme, gezme dünyasına kısılıp kaldı. Ülkenin geri kalanını unuttu.

Bu anlayışla 60 bin iyi rakam.

 

ÖLENLERİ RAHAT BIRAKIN

Yaşarken bulamadıkları huzuru ölüyken bulsunlar.

Uğur Mumcu, Bahriye Üçok, Türkan Saylan ve Nazım Hikmet bu ülke için ölen tertemiz insanlardı.

Bir sokağa isimleri verilmiş, çok mu?

Meydan ve sokak isimleri siyasetin oyuncağı olmamalı.

Mesela. Ankara’da Tandoğan Meydanı vardı. Şimdi Anadolu Meydanı oldu.

Sorun Ankaralıya, yeni adıyla bilen çıkar mı?

Kent, tarihe bir mirastır.

İsimler de tarafsız bir konseye bırakılmalı.

 

OKUR, YAZARA YETİŞEMİYOR

En kıskandığım yazar türü, üretken, yılda bir kitap yazabilenlerdir.

Onlardan biri de tutuklanan ilk Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ.

Yeni kitabı “Ergenekon’dan Çıkış”ı yollamış, imzalayarak.

Hepimizin az ya da çok zarar gördüğü yaralı yakın tarihimizi anlatan kitabın başına büyük bir merakla oturdum.

Bitirir bitirmez, kitaptan hatırlamamız gereken ayrıntıları yazacağım.

 

YILMAZ ERDOĞAN’A AÇIK MEKTUP

Gel, içinde bir yerlerde unuttuğun şair ruhlu Ankara bebesini hatırla.

İstanbul’un, ince ruhundan kalın bir adam çıkarmasına “dur” de.

Vizontele saflığında kal.

Kardeşin kâr için çalışabilir, yönetici ortağın “para daha çok para” diyebilir.

Otur bir gün kendinle.

De ki, “Yılmaz dur, içindeki hırsı durdur, geldiğin yeri hatırla.”

Bunca para ne işine yarayacak, sen seni yok edersen?

 

ŞENOL GÜNEŞ BİLDİĞİMİZ GİBİ

En acemi döneminde Milli Takım’a başarı yaşatan Şenol Güneş, iletişim yönetmekte zorlandığı için, zaferleri yenilgi gibi kolunun altına aldı gitti.

Fatih Terim ise, yediği gol başına milyon dolar aldı, yenilgileri başarı gibi göstermede usta.

Umarım Güneş ders almıştır diyeceğim, Kayseri maçı sonrası açıklamalarına, tavrına baktım, yok almamış.

 

EFSANE…

Hastasıyız Selda Bağcan, Aleyna Tilki için “efsane olabilir” demiş.

Aleyna dahil, herkes efsaneyi olumlu yanından anlamış.

Benim aklıma bir yığın olumsuz efsane geliyor. Sizin?

 

İKİ GÜZEL İŞ

Bir, orjinal mi bilmem ama “Kocam Yaparsa” yarışması son yılların en iyi tv program buluşu.

Otur başına, karı-koca iletişimine dair bir laboratuvarda gibi olursun.

İki, Sleepy pedlerinin reklamında Özge Özpirinçci süper.

Dizisini bilmem ama seviyorum bu kızdaki ışığı.

 

ATMA DÖNEMİ

Tavsiye ederim, yılda bir kez atma dönemine girin.

Annemin gidişinden sonra, geride kalan eşyaların, pamuk ipliğiyle bağlı arkadaşlıkların lüzumsuz yük olduğunu hissettim.

Tam da bu dönem, “Sade” kitabını okuduğum günlerdi.

Fazlalık ne varsa atıyorum.

Tavsiye. Rahatlıyor, hafifliyor, hatırlıyorsun.

Ayıklama sürecinde arşivde öyle şeylere rastladım ki, ara sıra burada “arşivden” bulduklarımı yazacağım.

 

ARŞİVDEN

2002’de yeni parti kurulacaktı, hatırlayan vardır.

Kemal Derviş, İsmail Cem ve Hüsamettin Özkan üçlüsü kuruyordu.

Medyada bir heyecan.

O günkü kamuoyu bugünden daha istekliydi yeni partiye.

Olayın en hararetli günlerinde Radikal İki’de (14 Temmuz 2002) aynen şöyle yazmışım:

“Ne sol ne sağ ne de merkez olmayan ama hepsinden de olan, üstelik ‘tabansız tavan’ olan bir hareketin toplumsal bir gerekçesi olabilir mi?”

 

BEREN SAAT AÇMAZI

Bazen markalar kendilerini o kadar yukarıya koyar ki, aşağı inse olmaz, yukarda kalsa olmaz.

Beren Saat o sıkıntıda.

Çok güçlü bir oyuncu olmadığı halde tavır koyan kadın olarak konumladı kendini.

Değerlerine sahip çıkmakta kararlı oldu, tipik Ankaralı.

Sadece popçu eşi olma statüsüyle fazla bile oyalandı. Aşk, elde edince biten bir şey değil mi?

Beren Saat hayata döndü döndü, biraz daha uzak kalırsa hatırlayan çıkmayacak yanında kocası olmadan.

 

KÜÇÜK BİR KEYİF

Akıllı telefonların ekran camlarıyla barışamadım gitti. Yeni telefonun ekran ömrü bende 15 gün.

O nedenle kırık camla devam.

Öğrendim ki, en sevdiğim telefon modeli Motorola, dikine ve içe katlanan meşhur telefon tasarımını yeniden satışa sunacakmış.

Çok pahalı olmazsa almak isterim bir tane. Ekran kırılma derdi yok, yanlışlıkla arama sorunu yok…

 

NASIL BAŞSAĞLIĞI DİLENİR?

Sevdiğim bir radyocudur Rıza Esendemir. Yanlış bir evlilik yaptı, İrem Derici ile evlendi.

Ayrıldı.

Babası vefat edince, eski eşi sadece çelenk göndermekle kalmış.

Kadın akıllı, cenazeyi kızgınlığını ifade için kullanmış.

Ve fakat.

Pek çok konuda hödükleştiğimiz gibi, başsağlığı dileme şeklimiz de bundan nasibini alıyor.

Cep mesajıyla başsağlığı dileyenler mi dersiniz, karşılaşınca “yaa başın sağ olsun arayamadım” diyenler mi?

Kişisel olarak ben, bu iki türü de yok kabul ettiğim için, Rıza gibi sitem malzemesi yapmadım.

 

ŞAHANE BİR YAZAR

Hürriyet eklerde televizyon hakkında yazıyor Ceren Şehirlioğlu.

Televizyon deyip geçmiyor, şahane analizler yapıyor.

Diziler konusunda beni en iyi o anlıyor (okusa da okumasa da).

“Dizilerde fabrikasyon çağı” yazısını okuyun derim. Tek kelimeyle 12’den.

 

BENCE…

Bence Cemil İpekçi daha çok konuşmalı.

Etraf modacı, stilist, stil danışmanı doldu.

E tabi, zarfa değil mazrufa bak günleri bitti.

Öyle olunca da, koyunun olmadığı yerde keçiye Abdurrahman Çelebi deniyor.

Kendi adıma, Cemil İpekçi buraya eller havaya diyorum.

Bence İlber Hoca, o konu bu konu konuşmak yerine kendisini eski İstanbul’u korumaya adamalı.

İşi gücü bu olmalı.

 

KENDİ OKURUMA İKİ SORU

Bu ay içerisinde iki yakınımın doğum günü var.

Yeğenim Ata, 20 yaşına giriyor ve zor beğenen bir adam. Sıra dışı ne alsam acaba?

Yakın bir dostum, seçici, zarif bir kadın.

Sürpriz bir doğum günü öneriniz ne olabilir?

 

AKLIMDA KALAN

Kundaklı bebek çağının sonu: Gülsün Karamustafa’nın kundaklı bebekler sergisi var. Fikir ne güzel. Kundaklı bebek neslinin sonuna yaklaşıyoruz. Serbest dolaşan tavuk misali bebekler dönemindeyiz. İster Y, isterse Z kuşağı deyin işin özü bu farktır: Kundaklılar ve kundaksızlar. Konu derin.

Diğer Yazıları