Başını duvarlara vuran tutsak yunus ve “İnsanat Bahçesi“

Veda Kılıç

Veda Kılıç

Geçtiğimiz hafta yayınlanan haber programlarında, İzlanda kıyılarında yakalanıp 44 yıl boyunca esir edilen bir balinanın başını duvarlara vura vura isyan edişini izledik.

Anlatıda, tutsak balığın bebekken kapatıldığı havuzda büyüdüğü… Zamanla dünyaya getirdiği dört yavrusunun da ölmüş olduğu vurgulandı.

Yayınlanmış başka bir videoda, sonarla kaydedilmiş çığlıkları var… Ruh acıtıcı bir hâldi izlediğim!

Bu canlıların koca koca havuzlarda, farklı akrobatik gösteriler yapması insanları pek eğlendirir olmalı ki hissin metalaştırılışı dünyaya yayılmış bir olgu.

Artık, izlenceye para verebilir halkı olan her ülkede, dev akvaryumlar; hayvanat bahçeleri var.

Arzın gözden uzak köşelerinde yakalanan tüm hayvanlar, yerlerinden sökülen bitkiler, kısıldıkları kafeslerde belli bedellerle gösterime sunuluyor.

Hülasa, balinanın tutsaklığı yabancı olduğumuz bir durum değil.

Desmond Moris’in “İnsanat Bahçesi” olarak nitelendirdiği modern yaşam alanının normallerinden biri… Kent denilen büyük merkezlerde, bir birine eklemeli, kısık sahalar içre, belirli döngüsel faaliyetlerle hayata asılmak… Üretmek-tüketmek ve yeniden üretmek zorunda ola giden insan gerçekliğinden! Sistemde, fıtraten arzulanan her doğalın küçültülmüş modelleri olması tasarlanmış bir şey.

Orman yerine parklar, deniz yerine tematik akvaryumlar, bağ bahçe yerine botanik seralar vs.

Aralarındaki ortak nokta ise, ” faaliyetlerin bir maliyete” tahvil edilmiş olması.

Konuştuğumuz balinanın başına geldiği üzere, çeşidi bol acı ve trajedi oluşumu da iç içeliğin diğer özelliği!

Bu arada belirteyim; “İnsanat Bahçesi” dediğim, Avrupa sömürgecilerinin 1800 ‘lü yıllarda başlayıp 1950’lere kadar sürdüğü ”İnsanat Bahçeleri” (İnsan konulan Hayvanat Bahçeleri )uygulaması ile karıştırılmasın. İngiliz yazar Moris’in aynı isimli kitabı, modern insanın üretim çarkındaki rolüne binaen sıkıştığı kent yaşamı köleliğine dair güzel bir eser.

Diğeri, sanayi devrimcisi Batı ülkelerinin işgal ettikleri, sömürdükleri Avusturalya, Asya, Güney Amerika, hatta ABD’yi kurdukları topraklarda, yerli halktan yüzlercesini yakalayıp Avrupa ve Kuzey Amerika’da sergiledikleri hapishanelere verilmiş isim… ”İnsanat Bahçesi”; namı diğer “İnsan Hayvanat Bahçesi”… İnsanlık adına sınırsız bir utanç resmi!

Uygulamanın temel mantığı, Avrupalıların mensup olduğu üstün ırk (!) özelliklerinin sömürülen ülke insanlarında bulunmadığını ispatlamak; tabi günlük ziyaretçi sayısının kırk bine ulaştığı düşünüldüğünde, epey kârlı bir ispat yöntemi oluşu tartışmasız!

Olgu, bilim ve teknolojide dünyayı geride bırakan Avrupa zihniyetinin, dünyanın geri kalanı için öngördüğü yaşam şeklini anlatmak bakımından söze gerek yok dedirtir.

Hatta özgürlük alanı okyanus genişliğince bir canlının tutsaklığı; korkunç çaresizliği için, “neden” demenin; ses yükseltmenin beyhudeliğini bugün de sözlüyor.   

Fakat yine de güç sahibi birileri, dünyaya erdemli yaşam sorumluluğu ile davranmayı reddediyor ve ulaşabildiği her yeri tarumar ediyor diye “vicdan sahibi insanın” yükümlülüğü bir kenara sinip yok olacak değil!

Öyle ya da böyle,” elimizle düzeltemediğimizi dilimizle, dilimizle güç yetiremediğimizi kalbimizle iyileştirmek zorundayız.

Kullandığımız iletişim cihazları ve sanal platformlar hem çığlık çığlığa intihar etmeye çalışan dev yunus balinası, hem de diğer mazlumlar için ses verme olanağı sağlıyor.

Bugün, ”bileğimizle olmuyorsa en azından dilimizle”… Akabinde, semaya yükselen duamızla olsun.

Diğer Yazıları