Avrasya Savaşı 2: Soğuk Savaş Sonrası Amerikan Stratejisi ve NATO Genişlemesi

Ukrayna merkezli Rusya-ABD gerilimi gündeme geldiğinde ilk başvurulan kaynakların başında eski ABD Başkanı Jimmy Carter’in Ulusal Güvenlik Danışmanı Zbigniew Brzezinski’nin “Büyük Satranç Tahtası” kitabı gelir. Brzezinski, kitabında Washington’daki karar alıcılara Rusya’nın durdurulması için Ukrayna’nın engellenmesinin zorunlu olduğu mesajını vermektedir. Bu kitapta Ukrayna’yı Rusya’yı dönüştürücü bir jeopolitik mihver/eksen olarak niteleyen Brzezinski, “Ukrayna olmaksızın Rusya’nın Avrasyalı bir imparatorluk olma durumu sona erer” demişti. (1)

Brzezinski Ukrayna’ya o kadar önem vermişti ki, Rusya için Ukrayna’nın kaybının, diğer bütün kayıplardan daha önemli bir jeopolitik kayıp olarak tanımlamıştı.(2) 2004 yılının 13-17 Mayıs tarihleri arasında (Ukrayna’da Turuncu Devrim adlı Soros hareketlerinin başladığı Kasım seçimlerinden 6 ay önce) Kiev’de bulunan Brzezinski, Kiev Ulusal Üniversitesi Mohila Akademisi’nde öğrencilere “NATO’nun/AB’nin genişleme sürecinde Ukrayna’nın olması gerektiğini” vurgulamıştı. (3)

Brzezinski’nin yanı sıra Francis Fukuyama’nın “Tarihin Sonu”, “Samuel Huntington’un da “Medeniyetler Çatışması” tezleri de, yeni dönemde öne çıkmıştı. Özellikle Fukuyama 1989’da The National Interest’de yayınlanan “Tarihin Sonu” başlıklı çalışmasında, “sadece Soğuk Savaş’ın değil, insanlığın ideolojik evriminin sonuna, tarihin sonuna şahit olabileceğimizi” ileri sürerek, “Batı’nın ve Batı liberalizminin zaferi”ni ilan etmesi de ABD liderliğindeki Batı’nın ilerleyeceğini gösteriyordu.

Ukrayna sürecini ve geçen bölümde yazdığımız “Rusya’nın varoluş mücadelesi”ni kavramak açısından filmi biraz başa, aynen ilk yazımızda olduğu gibi 1990’ların başına sarmakta fayda var.

NATO’NUN AVRUPALI LİDERLERİNİN “GENİŞLEMEME” TAAHHÜDÜ

Sovyetlerin yenilmesinden sonra galip NATO (ABD), artık yeni bir strateji geliştirmekle meşguldü. Dünyayı, tek süper güç eliyle Atlantik-Avrupa merkezli dizayn etmek gerekliydi. Bunun için NATO’yu hayatta tutacak gerekçeler lazımdı. Çünkü Varşova Paktı’nın yıkılmasından sonra NATO’nun varlığı da, cılız sesler de olsa alttan alta sorgulanıyordu. Buna karşı mağrur ve galip ABD’nin sözünden dışarı çıkmaya da kimsenin cesareti yoktu. Küresel anlamda büyük bir askeri ve ekonomik güç olan ABD, başını önüne eğdiği Rusya’nın da yeniden kafasını kaldırmasını istemiyordu.

Moskova da bunun farkındaydı. Ancak Batılı siyasilerden gelen “genişlememe” taahhütleri de ilişkileri germiyordu. Sovyet yöneticileri bu taahhütlerle ikna olmuşlardı. Örneğin; dönemin ABD Dışişleri Bakanı James Baker, 9 Şubat 1990 tarihinde Mihail Gorbaçov ile yaptığı görüşmede şunları söylemekteydi: “‘iki artı dört’ mekanizması çerçevesinde yapılan konsültasyonların ve görüşmelerin Almanya’nın birleşmesinin NATO’nun askeri örgütlenmesinin doğuya genişlemesine neden olmayacağını garanti etmesi gerekmektedir.” (4)

Yine dönemin diğer Batılı liderlerinin “NATO’nun genişlemesi” ile ilgili bazı açıklamaları şöyle:

- Helmuth Kohl (Dönemin Federal (Batı) Almanya Başbakanı): NATO’nun faaliyet alanını genişletmemesi gerektiğini düşünüyoruz. Burada akılcı bir hal yolu bulunmalıdır. (10 Şubat 1990 tarihli Gorbaçov-Kohl görüşmesi)

- François Mitterand (Dönemin Fransa Cumhurbaşkanı): Bir başka konu daha var. Adını zikrettiğim her devlet (Varşova Paktı’nın eski üyeleri) çeşitli antlaşmalar imzalamak suretiyle kendi güvenliğini sağlamaya çalışacaktır. Kiminle antlaşma imzalayacaktır? Tabii ki NATO ile. Ancak böyle bir perspektif Sovyetler Birliği’nde izolasyon ve hatta kuşatılma duygusunu güçlendirecektir. Bu yolun Avrupa için doğru yol olmadığına inanıyorum. (5)

Avrupalı liderlerin bu sözlerine rağmen aksi gelişmeler yaşanmaktaydı. Washington pilot koltuğunda oturduğu NATO’yu kullanarak, küresel hakimiyetini sağlama alma kararlılığındaydı. Bunun için de yapması gerekenlerden biri NATO’nun doğuya, yani Rusya’ya doğru genişlemesini sağlamak, eski Varşova Paktı üyelerini kontrolü altına almaktı. Bu coğrafya aynı zamanda, Avrasya coğrafyasına tekabül etmekteydi.

Eski Sovyet coğrafyasının Batı’yla bağlarının güçlendirilmesi amacıyla NATO, 1991’de Kuzey Atlantik İşbirliği Konseyi’ni (KAİK) kurdu. Doğu ve Orta Avrupa ülkelerindeki dönüşümün ve reformların desteklenmesi, İttifak’ın siyasi, askeri, ekonomik ve bilimsel alanlardaki uzmanlığının ve deneyiminin bu ülkelerle paylaşılması amacıyla oluşturulan KAİK’e, eski doğu Avrupa ülkelerinin yanı sıra merkezi Asya ülkelerinin büyük bir kısmı da üye oldu. Haziran 1992’de Gürcistan ve Arnavutluk’un katılımıyla üye sayısı (16 NATO üyesi dahil) 38’e yükselen KAİK, NATO ile Avrupa-Atlantik bölgesinde üye olmayan ülkeler arasında danışma ve işbirliği ortamı sağladı. KAİK üyesi eski doğu Avrupa ülkelerinden Çek Cumhuriyeti, Macaristan ve Polonya’nın NATO’ya üye olmak istemesi, RF’nin ise buna karşı çıkması sonucunda Ocak 1994’te bir “ara çözüm” yolu olarak Barış İçin Ortaklık (BİO) girişimi başlatıldı. Doğu Avrupa ülkeleri, RF, Güney Kafkasya ile Tacikistan dışındaki bütün merkezi Asya ülkeleri, Slovenya, Finlandiya ve İsveç de BİO üyesi oldular. 1997’ye gelindiğinde, KAİK yerini Avrupa-Atlantik Ortaklık Konseyi’ne bırakırken, BİO’nun güçlendirilmesi kararlaştırıldı. (6)

Ek olarak NATO zirvelerinde belirlenen yeni konseptlerle de genişlemenin altyapısı oluşturuldu. Amerikan stratejlerine göre bu zorunluydu. İsmini sıkça zikrettiğimiz Zbigniew Brzezinski bu genişleme için şöyle yazmaktadır: “Yeni bir Avrupa hala şekillenmektedir ve bu yeni Avrupa jeopolitik olarak Avrupa-Atlantik bölgesinin bir parçası olarak kalacaksa, NATO’nun genişlemesi esas niteliktedir. Eğer Amerika Birleşik Devletleri tarafından başlatılan NATO’nun genişletilmesi çabası duraksar ve tökezlerse, bir bütün olarak Avrasya için kapsamlı bir ABD politikası mümkün olmaz. Böyle bir başarısızlık Amerikan liderliğinin itibarını düşürür, genişleyen bir Avrupa kavramını param parça eder, Orta Avrupalıların moralini bozar ve Rusya’nın Orta Avrupa’daki hâlâ uyuyan ya da ölmekte olan jeopilitik özlemlerini yeniden canlandırırdı.” (7)

YENİ KONSEPT: ALAN DIŞI KULLANIM

ABD liderliğindeki NATO, bir taraftan genişleme altyapısını oluştururken öbür yandan da yeni dönemdeki konseptini belirleme çabalarını sürdürmekteydi. 3-7 Kasım 1991 NATO Roma Zirvesi’nde NATO’nun yeni stratejik konseptinin ilk biçimi dünyaya açıklanmıştı. 10-11 Ocak 1994 NATO Brüksel Zirvesi’nde Kuzey Atlantik Konseyi ve AGİT’in geliştirilmesi, NATO’nun sorumlulukları dışında görev alması ve Çok Uluslu Birleşik Ortak Görev Kuvvetleri’nin geliştirilmesi kararları alınmıştı. (Alan dışı ilk kullanım 1995 yılında, NATO güçlerinin Bosna Hersek’te kullanımı olmuştu.)

3 Haziran 1996 tarihinde Berlin’de yapılan NATO Dışişleri Bakanları Toplantısında, Brüksel Zirvesi’nde alınan kararlar gözden geçirildi.

YENİ NATO KONSEPTİ

Bu zirveler sürerken, 1995 yılında ABD’nin eski Dışişleri Bakanı Henry Kissinger’in de aralarında bulunduğu ABD ve Avrupa’dan siyasetçi, devlet adamı ve akademisyenlerden oluşan bir grup, Yeni Atlantik Girişimi adlı sözde hükümet dışı bir girişim başlattı. Girişim ilk kongresini 10-12 Mayıs 1996 tarihinde Çek Cumhuriyeti’nin (Günümüz Çekya’sı) başkenti Prag’da yaptı. Ardından 16-18 Mayıs 1997 tarihinde Phoeniks, 1-3 Mayıs 1998 tarihlerinde de İstanbul’da kongre gerçekleştirdi. Bu kongrelere katılan isimler arasında Kissinger’in yanı sıra, Zbigniew Brzezinski, Paul Wolfowitz, Richard Perle, Margaret Thatcher, Václav Havel, Lane Kirkland, John Bolton, Morton Abramowitz, Mark Parris gibi Türk kamuoyunun çok yakından tanıdığı kişiler de katıldı. Yeni Atlantik Girişimi, yoğun çalışmalar neticesinde NATO’nun yeni stratejik konseptinin taslağını oluşturdu. Bu taslak, NATO’nun 23-24 Nisan 1999 tarihli Washington zirvesinde karara bağlantı, kabul edildi. Yeni konsept, NATO’nun 19 üye ile birlikte Rusya’nın da aralarında bulunduğu NATO üyesi olmayan 24 ülke de devlet ve hükümet başkanı tarafından da kabul edildi. Washington yönetimi, yeni konseptte 5 temel hükmün yer almasını sağlamıştı. Bu 5 hükmü şu şekilde sıralamak mümkün:

  • NATO’nun, alan dışı askeri harekatlarda kullanılması,

  • NATO’nun, kitle imha silahları, uluslararası terör, uyuşturucu kaçakçılığı ve ırk ayrımı gibi sorunların çözümünde kullanılması,

  • Askeri harekat ve savaş kararlarının BM kararlarına bağlı olmaksızın NATO’da alınması,

  • NATO’da, “Çok Uluslu Birleşik Görev Kuvvetleri” kurulması, bu kuvvetlerin askeri harekatlarda kullanılması,

  • NATO’ya küresel boyutlarda ekonomik, politik, demokratik ve güvenlik görevleri verilmesi. (9)

Yeni NATO Konsepti’nin, 1949 tarihli NATO antlaşmasının “açık kapı politikasını” belirleyen 10. maddesine atıfta bulunan genişlemeyle ilgili 39. maddesi şöyleydi: “Genişleme kapsamına alınacak demokratik ülkeler, İttifak’ın politik ve stratejik ilkelerine bütünlük sağlayacak tedbirleri alacaklardır.”

Genişlemeyle ittifaka katılacak ülkeler, ABD’nin Rusya ve Çin’e uzanacak politik ve askeri hattına göre konumlanacaktı. Ve 1997 yılında Madrid zirvesinde alınan karar çerçevesinde eski Varşova  Paktı üyesi ülkeler ile Doğu Avrupa’daki eski Sovyet Cumhuriyetleri’nin NATO’ya üyelik sürecinin düğmesine basıldı. Polonya, Macaristan ve Çek Cumhuriyeti’nin 1999’da NATO’ya katılımlarıyla gerçekleşti. İlk genişleme dalgasını 2002’de Prag Zirvesi kararı izledi. “Tam ve özgür bir Avrupa hedefi”nin bir kez daha vurgulandığı bu zirveyle Letonya, Estonya, Litvanya, Slovakya, Slovenya, Bulgaristan ve Romanya üyeliğe davet edildi. Bu yedi ülkenin Mart 2004’te NATO’ya katılımlarının kesinleşmesiyle İttifak’ın üye sayısı 26’ya yükseldi. Sonrasında da 2009 yılı Nisan ayında Arnavutluk ve Hırvatistan, Haziran 2017’de Karadağ, 2020 yılının Mart ayında da Kuzey Makedonya NATO’ya üye oldu. Soğuk Savaş sonrasındaki 5 dalgada yapılan genişleme ile tamamı eski SSCB müttefiki veya cumhuriyeti ülke artık ABD liderliğindeki kutba geçiş yapmıştı. Karşısında kutup yoktu ama Rusya gelecekte ABD için tehdit potansiyelini korumaktaydı. Bu nedenle genişleme ve kuşatma politikası devam etti. Sırada Ukrayna ve Gürcistan vardı. Ayrıca küresel kuşatma planına uygun olarak yeni stratejilerini ve konseptlerini belirlemeye devam etti. Bu yeni konseptte Türkiye’yi de ilgilendirecek bir boyutla Karadeniz ve Kafkasya coğrafyaları da bulunmaktaydı.

SONRAKİ BÖLÜM: ANAKONDA KONSEPTİ

  1. Zbigniew Brzezinski, “Büyük Satranç Tahtası / Amerika’nın Önceliği ve Bunun Jeostratejik Gerekleri”, Sabah Kitapları, 1998, s. 45

  2. Brzezinski, age. s. 85

  3. Roman Woronowycz, “Brzezinski’s advice in Kyiv: make the EU want Ukraine as a partner”, The Ukrainian Weekly, 24 Mayıs 2004

  4. Yevgeniy, Primakov, “Politikanın Mayınlı Tarlası”, Selis Kitaplar, Birinci Baskı, Mayıs 2008, s. 209

  5. Primakov, age. s. 210-211

  6. İlhan Uzgel, “ABD ve NATO’yla İlişkiler”, Baskın Oran (der.), İletişim Yayınları, Cilt 2, Üçüncü Baskı, İstanbul, 2002, s. 309

  7. Zbigniew Brzezinski, age, s. 74

  8. Erol Bilbilik, “Kıskaç Harekatı: NATO’nun Yeni Stratejik Konsepti”, Profil Yayıncılık, Birinci Baskı, Kasım 2008, s. 28-29

  9. Bilbilik, age., s. 8-9

 

Diğer Yazıları