Öle öle dirileceğiz

Sevda Noyan noyansevda@gmail.com

Geçtiğimiz hafta Prag yolunda öğrendim Yeni Zelanda'daki saldırıyı...

Saldırının ilk saatlerinde sosyal medyaya düşen görüntüleri izlemeye başladığım ilk anda bir bilgisayar oyunu izliyormuşum gibi geldi…

Planlı bir şekilde soğuk kanlılıkla işlenen bu cinayetler hepimizi derinden sarstı…

Sarstı sarsmasına da yeterince farkındalık oluşturdu mu acaba Müslümanlarda?

İlk etapta yapılan açıklamalar ve tavırlar bize pek de oluşturmadığını gösterdi…

Katilin hangi ölçülere ve motivasyona göre bu ülkeyi seçmiş olduğunu anlamamız biraz zor olsa da, olay sonrası gelişmelere bakınca bana göre yanlış bir ülke seçmiş...

Kim ne derse desin, Yeni Zelanda halkına ve bir çok siyasetçiye insanlık dersi veren Başbakanı Jacinda Ardern'e hayran kaldım...

Rabbim bu güzel insana hidayet versin diye dua ederken buldum kendimi...

Nezaketi, içtenliği ve kararlılığı özellikle bir hemcinsi olarak beni çok etkiledi...

Yeni Zelanda yönetimi ve halkı katliam sonrası sergilediği duruş ve insanlık ile kendini Müslüman diye tanımlayan bir çok ülke liderinden ve halkından daha Müslümancaydı!

Olaya yaklaşımları son derece insani ve kararlıydı… Hemen uygulamalara geçtiler… Eğilip bükülmeden, savunma ile vakit kaybetmeden adaleti tesis etme yoluna gittiler…

Faşist zihniyeti ile hareket eden Batı’ya inanılmaz bir ders verdi Yeni Zelanda… Başbakan Jacinda Ardern’in yaptığı konuşmalar, en azından benim açımdan, bu dünyada yaşanılan zulme bir nebze de de olsa ilaç niteliğindeydi…

Jacinda Ardern bu katliamı bambaşka bir zemine çekti ve sözlerini dinlerken gözyaşlarımı tutamadım..

Rabbim kimin eli ve diliyle bizlere ne şekilde dersler veriyor görmemek mümkün mü?

Müslümanların kaderi Allah'ın son mesajı olan Kur’an’daki ayetleri okuyup, anlayıp, yaşama çabası içine girmediğimiz sürece asla değişmeyecek…

Adaletin olmadığı yerde kesinlikle zulm vardır ve bu ilkeden hareket edecek olursak, farkında olmasak da çoğu zaman kendimizi bir zalim olarak bulabiliriz… Zalim olmak için illaki bir cana kast etmek gerekmiyor… Mümin Müslüman'ın görevi olan adaletli olmak tüm insanları kapsıyor… Yerine getirilmediği sürece bu zulm devam edecek… Esas acı olan ise farkında olmadan en yakınlarımıza yaptığımız zulmler...

Sonuç olarak ister canımızla ister ruhumuzla öle öle dirileceğiz...

Maide suresinin 54. ayetinin başındaki uyarının farkında olmayan her müslüman çok derin bir tehlike ile karşı karşıya:

*Ey Hakk Dîn’e îmân etmiş ve Hakk Dîn’e îmânlarının gereğince yaşamayı bir hayat tarzı ve ilkesi hâline getirmiş olanlar ailesi! Sizden dînlerini reddeden ve ondan gerisingeri dönenler olursa bilsinler ki, ALLAH zaman içinde onların yerine, sevdiği ve O’nu seven bir toplum veya topluluk getirir! Onlar mü’minlere karşı daha alçak gönüllüdür, Hakk ve Hakîkat’i bildikleri hâlde onu, üzerini örtmek sûretiyle hem kendilerinden, hem de başkalarından gizleyen, böylece Hakk ve Hakîkat’in inkârına yol açanlar karşısında daha dik ve onurlu bir duruş sergilerler. ALLAH’ın rızâsını kazanmaya götüren kolaylıklarla dolu yolda, maddî ve mânevî bütün imkânlarını sonuna kadar seferber ederek üstün çaba sarfederler ve andolsun, insanı, içinde bir alçaklığın, soysuzluğun, rezilliğin ya da adiliğin bulunduğu bir şeye nisbet ederek kınayan kınayıcıların kendilerini kınamasından asla korkmazlar!

Öyle bedavadan cenneti hem bu dünyada hem de ahirette yaşamak yok…

Bedel var kardeşim bedel!

PRAG...

Prag'a ilk kez gittim, bir daha da gitmeyi düşünmüyorum...

Yeni Zelanda'daki katliamın bendeki etkisinden mi, yoksa gerçekten öyle mi bilmiyorum amma ve lakin Prag seferi benim için sıkıntılı üç gün oldu…

Yıllardır AB ülkelerine ve ulaşabildiğim yerlere giderim, yeni yerler görüp, yeni insanlar tanıyıp, yeni lezzetler tadmayı severim ve bir şekilde hayatımda bunlar için fırsat yaratırım…

İlk kez böylesi sıkıldım..

Prag, mimari yapısından dolayı muhteşem bir zenginliğe ve güzelliğe sahip olsa bile beni olumsuz etkiledi… Sokaklarındaki kokular ve açık açık işlenen günahlar, akın akın gezen insan toplulukları, havasının kasveti -ki, ben severim bu havayı- yüzünden şehri gönlümce gezemedim, tadına  varamadım...

Üç günün sonunda kaçar gibi döndüm Prag'tan Viyana'ya...

Benim için Prag'daki tek artı, otelin yanında bulunan ve temiz/helâl yemek yeme ihtiyacımızı karşılayan İtalyan restoranında çalışan 24 yaşında para kazanmak için Sicilya'dan gelen gurbetçi Jessica ile kurduğum dostluk oldu… Ona sürekli dua ettim… Müslüman olduğumuz için yemeklerimize azami hassasiyet gösteren çalışkan, özenli bir evlat… Kazandığını ihtiyaç sahibi ailesine gönderen duygusal bir kız… İstanbul'u görme arzusunu fırsat bilerek davet ettim onu… İnşaallah gelecek tatilinde…

Rabbim güzel dini ile şereflendirsin onu beni de vesile kılsın duasıyla...

NOT: Dün yayınlanan seçim ile ilgili bir ankete baktım… Gerçi son seçimlerde anket şirketleri çuvallamış olsa da, anket sonuçları gerçekten kafa karıştırıcıydı… Son yıllarda art arda gelen seçimler ve bu seçimlerin yarattığı bulanık ortamlar hepimizi usandırdı gibime geliyor...

Bu ve geçtiğimiz seçimler için aşikar olan tek bir gerçek var:

Geçen seçimde milletvekili seçmediğimiz gibi bu seçimde de belediye başkanı seçmeyeceğiz… Bu seçimde de “beka” için oy vereceğiz… Bunun tersini savunan bir çok kişi olmasına rağmen gerçekler bize gösteriyor ki, bu böyle değil…

*Davutoğlu, Gül ve bunlar gibiler aportta bekliyorsa,

*Tüm müslüman ülke halkları nefesini tutmuş bu seçimin hayrlı sonucunu bekliyorsa,

*Bir takım uyanık plan kurucular tüm planlarını bu seçim sonuçlarına göre yapıyorsa,

*Hain zombi FETÖ’cülerin en azılıları ortalara dökülmüş kara propagandaya devam ediyorlarsa,

*Ülkeyi anahtar teslim olarak dış odaklara  peşkeş çekmeye hazır olanlar tek vücut oldularsa...

Sonuç olarak bu bir yerel seçim değil kardeşim, bu tam bir “beka” seçimidir!

Bazı aklı evveller hâlâ teşkilat içinde kendi dertleriyle uğraşadursunlar, bazı düşüncesizler iktidara ders verme derdine düşsünler bakalım… Bakalım, 1 Nisan sabahı nasıl bir Türkiye'ye uyanacağız...

Tüm yazılarını göster