Milletçe imtihanımız Suriye, İdlib…

 2011 yılında başlatılan Suriye iç savaşının kurgulayanlarca “Arap Baharı” şeklinde adlandırılması İslam âlemine karşı büyük bir dalga geçişti. Çünkü ismin ardında bekleyen sadece korkunç bir gasp ve kıyımdı. Coğrafyayı özgürleştirme; halkları daha iyi yaşam şartlarına kavuşturma çabası olarak sunulan “devasa yıkım baharının” diğer bir dilimi!

Ardından özgürlük savaşının(!) farklı kutbunda yer alan her savaşçının elinde patlayan “aynı menşeli silahlar, bombalar” altında güney sınırımıza kaçan binlerce insanın dramı başladı. Vahşet ve ölümden kaçan milyonlarca canı ölüme terk etmemekten başka ne yapacaktık!

Açlık, perişanlık, imdat feryatları ile yardım isteyenleri, sayılara takılmadan ve hemen ve insaniyetle eve alan; onlara can güvenliği sağlayan merhametli irade olmasa; katil kurşunlardan elde ettiği dolarları saymakla meşgul güce karşı “insanlık duruşu” göstermese, aklı selim vicdanlar nasıl dinecekti?

Bugün savaşın dokuzuncu yılında Suriye hâla yanıyor. Bombalar hâla patlıyor çünkü ülkeyi kendi arasında pay eden devletler terör savaşının baş aktörleri.

Üstelik şimdi bombalanan yerler, Türkiye’nin inisiyatifi ile güvenli bölge ilan edilen; çaresiz mazlumlara hiç değilse öldürülme korkusu olmadan durabilecekleri nokta olan İdlib!

Rusya’nın, biz Libya’ya asker gönderme meselesini hararetle tartışılırken yaptığı bu hamle beklenmedik olsa da bazı ülkelerin uluslararası arenada tanımladığı tek dostun çıkar olduğunu göstermesi açısından ibret verici!

Bu hamlenin, vicdanı yaşayan her insan için barbarlık anlamına geldiği kesin.

İdlib damlarına soğuk kış gecelerinde yağdıran, okullarını ders saatlerinde yok eden, hastanelerini bitmeyen bir azimle defalarca vuran aklın, bunu hangi stratejiyi gözeterek yaptığı kimin umurunda!

Amerikan başkanının çıkıp "Rusya, Suriye ve İran, İdlib'de binlerce masum insanı öldürüyor veya öldürmek üzere, bunu yapmayın. Türkiye katliamı durdurmak için çalışıyor." demesi kimin umurunda!

Bu açıklama üzerine Amerika’nın, Rus-Esed bombardımanında pay sahibi olmadığını mı düşünecektik?

Libya’da var olan yasal hükumeti tanıyorken, yasa dışı olanı desteklediklerine; Amerikan vatandaşı olan Hafter’in ailesinin hâla Amerikan toprağında koruma altında tutuluşuna şaşıracak mıyız?

Bu planın, Mısır’da, Bolivya’da, ülkemizde, Venezuela’da –ve daha nerelerde!..- meşru hükumetlere yaptıklarının dünya çapında yükselmeye başlayan bir hoşnutsuzluk doğurması üzerine, farklı yürüdüğünü anlayamayacak mıydık!

Ve İdlib’e yağan bombaların son safhada, ülkemizde yakılan muhacir karşıtlığı ateşe benzin yetiştirme amaçlı olduğuna aymayacak mıydık!

Doğrusu nüfusunun hemen hepsinin göçmen atalar soyundan geldiği ülke halkımız vicdanında, muhacir karşıtlığı provokasyonun amaca ulaşmayacağı; yapılan merhamet devriminin, Türkiye’nin dünya bazında yükselen prestijini alaşağı edecek bir hor görü hareketine dönüşemeyeceği belliydi.

Fakat az da olsa bazı kişilerin gerek medya etkisi ile gerekse yabancılaşmayla “eyvah Suriyeliler” dediği de vakidir.

Buna yapacak bir şey yok; nihayetinde biz “insanlar üzerinde gözetici” değiliz. Sonuçta ahlakı ve iyiliği nispetince insan olabilmek bir tercih meselesidir.

Tüm dünyada dil, din, köken rengi ne olursa olsun her insanın imtihanı ömrü süresincedir. Biz 21 yy. Türk Milleti olarak, milyonlarca insanın aç ve perişan yaşadığı kürede; 3.Dünya Savaşı’nın tam ortasında güçlü bir ekonomi ile duran, bollukla imtihan olan insanlarız.

Sınırımızın hemen altında, dehşet ve perişanlıktan dolayı ne yapacağını bilmez halde titreşerek bekleyen, soğuktan donma noktasına varmış sayısız insan var. Üzerimize düşeni zaten yaptık demekle dünyaya karşı sorumluluğumuzdan kurtulamaz, tavrımızın ilahi süzgeçten geçmesini önleyemeyiz.

Gelin tekrar kendimize yakışanı yapıp onlara yardım edelim. Sınırın dışında da olsa çaresize bir sığınak ve aş sağlamaya çalışalım. Belki böylece ateş çemberinin ortasında sapasağlam duran ülkemize bu refahın neden, nasıl nasip olduğunu anlama şansımız olur.

Tüm yazılarını göster