Kuşlar uçar. Tavuk kuştur. Öyleyse tavuk uçar

Nuran Yıldız nuran@nuranyildiz.com

Hani ABD Başkanı Trump “Madem dezenfektan derideki virüsü öldürüyor, vücuda enjekte edelim” demiş ya.

Düz mantık. Kuşlar uçar. Tavuk kuştur. Öyleyse tavuk uçar gibi bir şey.

Adam delirmiş gibi davranıyor, delirmiş gibi konuşuyor ama en zekiden daha zeki gibi zengin.

Bu tezatı nasıl açıklamak lazım?

Daha önce de yazdım.

Birkaç yıl önce, ülkemizin en zengin adamlarından biri olan dostumla sohbet ediyorduk.

Gündelik yaşamında öyle aptalca şeyler yapıyordu ki, dayanamamış sormuştum:

“Senin gibi bir aptallık abidesi nasıl oluyor da bu kadar para kazanabiliyor?”

Gülmüş, “Kızım hayatta kalma zekâsı başka, para kazanma zekâsı başka” demişti.

O günden sonra, bir yığın salağın nasıl trilyoner olduğuna hiç şaşırmadım.

Trump’a dönersek.

Önerisi, günümüz siyasetinin içeriksizliğine şahane örnek oldu.

Tüm dünyadakilerin toplamı bir gram bile etmeyen haliyle Covid-19, küresel ölçekte büyük işler yaptı.

Küresel tiyatronun perdelerini indirdi.

“Her şey değişecek” falan diyorlar ya, o “her şey” bu perdelerin kalkışıdır.

Küresel siyasetin, özünde insanı yaşatmak olan (iyi yaşatmaktan vazgeçtim) temel işlevini nasıl savsakladığı gözler önüne serildi.

Yeni zamanlarda siyaset denen kurumun lafla yürüyen peynir gemisi olduğunu gösterdi.

Toplanan vergilerin sıradan insanları umursamaksızın, zenginler arasında el değiştirmece olduğunu gösterdi.

İnsanlığın hiç ama hiçbir şey yapmayarak (evde kalarak vs.) kendisini koruyabileceğini gösterdi.

Demek ki, hiçbir ülke hiçbir şey yapmasa, tarımını yapıp karnını doyursa kimsenin başına bir şey gelmeyecekmiş, gösterdi.

Gelişmişlik denen şeyin insanların yaşamı ve mutluluğuna değil, silah ve teknoloji tüccarlarının zenginliğine endeksli olduğunu gösterdi.

Öyle bir yerindeyiz ki zamanın ne ilerisine gidebiliyoruz, ne gerisine dönebiliyoruz…

CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN’A ŞİİR ÖNERİSİ

Madem Cumhurbaşkanı Erdoğan ara ara şiir paylaşacak gibi duruyor.

Madem sosyal medyadan paylaştığı şiir bir memleket şiiri.

Benden de kendisine bir öneri gelsin.

Cahit Külebi’nin “Yurdum”u mesela:

“Ağladığım senin içindir,

Güldüğüm senin için

Öpüp başıma koyduğum ekmek gibisin…”

KORONA SEKSAPEL LİSTESİ

İnsan kendisini zordan kurtaracak kişiyi çekici bulur.

Yani çekicilik bir nitelik değil, atfedilen bir pozisyon.

Deprem uzmanı rahmetli Prof. Dr. Ahmet Mete Işıkara’yı “en seksi erkek” seçmişliğimiz var.

Koronanın seksapelini artırdığı isimleri sıralıyorum;

Bir numarada Sağlık Bakanı Fahrettin Koca var.

Bıyığı, kilosu ve saç stiliyle Arif Sağ seven kadınlara hitap etse de “kurtarıcı” pozisyonuyla genellenebilir bir seksapel kazandı.

İkinci sırada Prof. Dr. Mehmet Ceyhan var. Moderatöre attığı fırçayla yükselen karizmayla listeye yukarıdan girdi.

Şimdi kim çağırsa gider pozisyonuna gelse de güvenilirlik katsayısı zirvede.

Üç numarada üniversitemden Alpay Azap Hoca var. Sakin ve güven verici ses tonu, naifçe “sizi korurum” havasıyla yüksek çekim gücüne sahip.

UMARIM UNUTULMAZ

Umarım, koronavirüs günlerinde üniversite hastanelerinin önemi fark edilmiştir.

Bu süreç, başta Ankara’daki üniversitelerin olmak üzere ağırlıklı olarak devlet üniversitelerinin hocalarıyla yönetiliyor.

Ve fakat. Üniversite hastaneleri borç batağında kıvranıyor.

Sürecin bitiminde bütçeler belirlenirken bu gerçek umarım unutulmaz.

Umarım, Cumhuriyetin ilk kurumlarından Hıfzıssıhha Enstitüsü’nün değeri daha çok anlaşılmıştır da, yatırımlarla geliştirmek yerine neden kapatılmış olduğu da sorgulanır.

İNTERNETTEN ALIŞVERİŞ YAPMAM

İnternetten alışveriş yapanların oranı yüzde 80’lere varmış.

Bu oranı nereden, nasıl bulmuşlar o ayrı. Herkes bir rakam sallıyor, test eden yok nasılsa.

Diyorlar ki, “Köylülük yapma sen de internetten alışveriş yap, virüs kapmazsın.”

Yapmam.

İletişimin de, alışverişin de aracısız olanından yanayım.

Mümkün olsa, yiyeceğimi gidip tarladan kendim alırım.

En yorgun anımda bile, yemek siparişi yerine kır iki yumurta ye.

Giyeceğimi kumaşına dokunmadan almam.

E-ticaret bana uymaz.

KAFAMDAKİ ACAYİP SORULAR

Bir, en güvenilir bilgi kaynağımız Mehmet Ceyhan Hoca, Bilim Kurulu üyesi mi, değil mi?

Emre Kongar’a verdiği cevapta “Bilim kurulu üyesi değilim, Bakanlık sayfasına bakın” diyor, Bakanlık sayfasında liste yok.

Medyaya bakarsan Bilim Kurulu ondan soruluyor. Ne iş?

İki, sosyal devlet politikamız ihaleye çıktı da ihale Haluk Levent’te mi kaldı? Nerede yardıma ihtiyacı olan varsa Haluk Levent AHBAP’larıyla orada.

Üç, bir “Bermuda şeytan üçgeni”miz vardı, Florida yakınlarında bir yerde. Gemileri yutuyor, uçakları içine çekiyordu, ne oldu ona?

Dört, bir kadının tek taş yüzük takması için mutlaka bir adamla eşleşmesi mi gerekiyor acaba?

Beş, kuşların, böceklerin “evde kal” diye bağırdığı günlerde Aslı Enver-Kerem Tunçeri, Demet Özdemir-Kerem Bursin aşkı nasıl oluyor da doğuyor?

Yoksa yeraltında ayrı bir yaşam katmanı mı var?

MEĞER

Meğer korona geçerse “ev”lik durumları özleyecek olan bir ben değilmişim.

Meğer salmışlık, bırakmışlık, dağılmışlık bir bana iyi gelmiyormuş.

Meğer, “kalem oynatmak istemeyen tembel teneke” pozisyonu bir bende yokmuş.

Meğer, herkesin “ben evdeyim ama Madonna da evinde” hissine ihtiyacı varmış.

Meğer, passal paspal evden çalışmayı, altta pijama üstte tişörtle toplantılara katılmayı şahane bulan bir ben değilmişim.

Meğer, benzin giderinin sıfırlanması ve sıfır makyajla yaşanması şahane bir ikiliymiş.

Meğer, alarmsız uyanmak, hangi günde olduğunu bilmemek diye bir lüks varmış.

Meğer, nasılsa misafir gelmeyecek diye hem eve hem saç başa “bırak dağınık kalsın” demenin hafifliği gibisi yokmuş.

Meğer, stilettolarını, çantalarını gözümüze sokan sosyal medya tiplerinin oklava ve hamurlu şovları daha insansı duruyormuş.

GÜZEL İŞLER

TRT 1’in “Nostalji Kuşağı” ile Perihan Abla’dan, Gülşen Abi’ye starlar geçidini günlerimize taşınması güzel işti.

Molped’in “Biz ayrılamayız” şarkısıyla “arkadaşlık güzel şey” konsepti tam bugünler için iyi düşünülmüş, güzel işti.

AKLIMDA KALAN

Dikkat tehlike var hissi: Bugünlerde bir kamera görüntüsü dolanıyor. Çinli bir adamın elindeki poşette donmuş korona virüsü varmış. Metronun havalandırma boşluğuna bırakmış da oradan yayılmış falan. Böylesi günlerde, haber ve gerçek ilişkisinde daha dikkatli olmak, kanıtsız konuşmamak lazım. 2013’te, Boston maratonunda patlayan bombanın sorumlusu olarak internet medyasında hedef gösterilen Sunil Tripathi faciasını hatırlatırım. Bombayı atanın genç Sunil olduğu öyle dolaştı ki internette, bir süre sonra çocuğun cesedini buldular ve çok sonra anlaşıldı ki o çocuk masumdu. (Meraklısına: Help Us Find Sunil Tripathi adıyla belgeseli vardır.)

Tüm yazılarını göster