Kadere inanır mısınız?

11 Eylül saldırısından sağ çıkan Amerikalı CEO Jason Spindler, ocak ayı ortasında Kenya'da yaşanan terör saldırısında yaşamını yitirdi.

41 yaşındaki Spindler uluslararası strateji ve yatırım danışmanlık şirketi I-DEV'in kurucu ve CEO'suydu.
*

Outdoor spor markası North Face'in kurucusu Douglas Tompkins, Şili'de göle düşüp hipotermi nedeniyle hayatını kaybetti.

North Face, doğaseverleri üşütmeyen, su geçirmez ürünleriyle ünlüdür.

*
Şemsiye kralı Celal Birsen yağışlı havada geçirdiği trafik kazası sonucu öldü.

*
Kanadalı Brad Clemes Coca-Cola’da üst düzey yöneticiydi. Türkiye'de de pazarlama müdürlüğü görevinde bulundu. Air France ve THY ile ilgili takıntısı vardı. Asla bu iki havayolu şirketiyle seyahat etmiyordu. Türkiye’den sonra Paris'e atandı. Bir iş seyahati için Brezilya'ya gitmesi gerekiyordu. Brezilya, Kanada vatandaşlarına vize uyguluyor. Ne Brad Clemes ne de Coca-Cola bunu atlamazdı ama işte kalkıp vizesiz Rio de Janerio’ya gitmişti. Pasaport polisi hemen geri gönderilmesini buyurdu. Onu ilk uçağa koydular. 2009'da Rio'dan kalkıp Atlas okyanusuna düşen Air France uçağına…

*
Kadere inanır mısınız?
Korktuğu mu insanın başına gelir yoksa başına gelecek olandan mı korkar?
Kaderciliği sevmem ama kadere inanırım ben. Genel hatlarıyla bir senaryo var. Hem de çok acayip senaryolar…

*

Yeni Zelanda’da camide katliam yapan terörist Brenton Tarrant, daha önce ziyaret ettiği Pakistan’da halkı çok iyi kalpli bulduğunu yazmış bir sosyal medya paylaşımında.

Biri televizyonda Avustralya’da spor hocalığı yaparken, para almadan saatlerce ders verdiğini anlatıyordu, “İyi ve nazik biriydi” diyordu.

Bir insan bu kadar değişebilir mi? Bir canavara dönüşebilir mi?

Ülkelerindeki savaştan, terörden, yoksulluktan kaçan Müslüman mültecilerin dünyanın en güvenli ülkelerinden birinde bu kadar korkunç, alçakça bir terör saldırısına kurban gitmeleri…

Kadere inanır mısınız?

***

Ve Zafer Çika… Ülkenin en başarılı komedyenlerinden Demet Akbağ’ın eşi Zafer Çika, sabah uçağını kaçırdığı için akşam uçağına bilet alıyor. Yağışlı yolda sürücü, direksiyon hâkimiyetini kaybediyor, araç takla atıyor. Sürücü hayatta fakat ne yazık ki Zafer Çika’yı kaybettik.

Kadere inanır mısınız?

Sabah uçağını kaçırmasa, yağmur yağmasa, aracı kendi kullansa, emniyet kemerini taksa…

Daha pek çok ‘koşullu’ söz söylenebilir.

Oysa onun kalbinden korkuluyordu, trafikten değil.

Mutlak kader kendini gerçekleştirecek koşulları öyle ya da böyle oluşturuyor mu?

İngiltere’de daha az iş ve trafik kazası, Türkiye’de daha çok iş ve trafik kazası mutlak olan mıdır mesela?

Kolektif kaderden söz edilebilir mi?

Yazgımızı tahammül sınırlarımız ve aldığımız önlemler mi belirliyor?

Yazgı var mı?

Birbirini çok seven, içimize aşka dair umut düşüren bir çiftin ayrılığıyla ilgili, tüm ülkeyi güldüren bir kadının toprağın başındaki gözyaşlarıyla ilgili aklıma tek gelen Birhan Keskin’in dizeleri:

“Bir kelebek ağrısıydı

vakit dardı, mevsim hicazdı
yetişmem gereken bir ölüm, kaçmam gereken bir hayat vardı

Çünkü sükût narindi.”

UZAY HEPARI’YA NE OLDU?

Bu yazı burada bitecekti ama bir konuya daha değinmem gerekiyor.

Sosyal medyada bir gurup insan, 1995 yılında Demet Akbağ’ın aracına çarparak yaşamını yitiren Uzay Heparı’yı hatırlatıp ‘kaba’ çıkarımlarda bulundu. Demet Akbağ, bir röportajında Etiler Koç Köprüsü üzerinde aracının aniden arızalanıp durduğunu ve hemen o anda motosikletin arkadan aracına çarptığını anlatmıştı.

Demet Akbağ aracını bırakıp gitmişti diyen mi istersiniz, Uzay Heparı’nın uyuşturucu aldığını iddia eden mi? Hem ölenin hatırasına saygısızlık hem de olayın bir parçası olduğu için zaten kendini kötü hissedene haksızlık.

Bu kaba çıkarımların cenaze çiçeklerini yağmalamaktan hiçbir farkı yok. Çiçek konusuna da geleceğim.

Hiçbirimiz orada değildik. İnsanları yargılamak, kendi zihnimizde mahkûm etmek, suçlamak kolay; keşke biraz da anlamaya çalışsak, empati yapsak… Ya haksızlık yapıyorsak?

Kolay mı bir insanın senin bozulan aracına çarpıp yaşamını yitirmesini hazmetmek?

Üstelik bu insan senin arkadaşınsa, karısı hamileyse ve daha yaşamının baharında ‘gelecek’ vadeden çok yetenekli bir müzisyense…

O olayın bütün kahramanlarını tanıyan birkaç kişiyle konuştum. Sırf aydınlatmak için. Bunca yıldır süren şehir efsanelerine son vermek için.

Kaç milyonluk şehirde iki arkadaşın köprüde kör bir noktada denk gelmesi… Bu ihtimalin gerçekleşme olasılığı nedir? Demet Sağıroğlu’nun albüm kayıtları o gün bitmiş, hep birlikte kutlama yapacaklardı. Uzay’ın başında kaskı vardı ama kanında bir miktar alkol de vardı. Belki kaza yapmasına neden olacak kadar değil ama vardı işte. O araç birkaç dakika önce bozulsa veya başka bir güzergâhı tercih etse, Uzay oraya birkaç dakika geç varsa veya başka bir güzergâhı tercih etse, köprüde kör nokta olmasa, ayağını incittiği için ikisinden biri sokağa çıkamasa…

Kadere inanır mısınız?

Demet Akbağ’ın bir kusuru olsa Uzay’ın annesi-babası, karısı bunun peşine düşmez miydi?

Yok Demet Akbağ, bu konuyu hiçbir zaman yeterince açıklıkla konuşmamışmış… Belki bu konu onu o kadar üzüyordur ki konuşamıyordur.

Ama bu kadının en acı gününde, acıyan başka bir yarasını haksızca dile getirmek belli ki sizi hiç üzmüyor.

Ben sadece şunu düşünüyorum: Demet Akbağ, hayatında iki kez benzer konuyla sınandı; birinde aracına çarpan müzisyen arkadaşı yaşamını yitirdi, diğerinde eşi şarampole yuvarlanan bir aracın içindeydi.

NOT: Ertuğrul Özkök, cenazedeki çiçekleri insanların alıp, evlerindeki bir vazoya koymasının ne sakıncası var diye sormuş. Ölenin yakınları için hiçbir anlamı yok. Onlar en sevdiğini kaybetmiş, üç beş çiçeğin ne önemi var! Bu nadan, adaptan yoksun yağmanın görüntüsü birazcık nezaket arzulayan bizlerin kalbini kırıyor. Tek sakıncası bu.

Tüm yazılarını göster