Güvenli bölge aklınıza şimdi mi geldi?

Son günlerde ABD ve AB ülkeleri tarafından, Türkiye'nin beş yıl önce öne sürmüş olduğu 'güvenli bölge' kavramı gündeme getirilmeye başlandı.

Türkiye o zamanlar bu kavramı gündeme taşırken bir kaç olayın bölgede yaşanmasını engellenmek istiyordu.

Bunlar;

- Silah kullanmayan halkın rejim güçleri tarafından katledilmemesi. (Aynen Irak'ta, Suriye'de ve Libya'da olduğu gibi.)

- Ülkenin yabancı terörist savaşçılar tarafından işgal edilmesinin engellenmesi ve bölgesel yeni bir El- Kaide'nin yaratılmaması. (Bu konuda da Irak, Afganistan ve Libya tecrübelerini ortaya koyuyordu.)

- PKK'nın devletsiz olan ülkelerde hiç kimseye ait olmayan toprakları ele geçirmeye kalkışmasını engellemek.

- Savaşta sivil kaybın artmasını engellemek. Nitekim savaşta karşılıklı dökülen kanların, bir arada yaşama arzusunun nasıl yok ettiğini bölgesel olarak tecrübe etmişti.

- Güvenli bölgeler ile mülteci sorunun yaşanmaması. Türkiye baştan beri savaşla beraber büyük bir insanlık dramının bu göçler yüzünden oluşmasını engellemeye çalışıyordu. (Parçalanan aileler, insan kaçakçılığı ve göç yollarında yaşanan ölümler, vb.)

- İç savaşların bellli bir süreden sonra etnik ve mezhepsel hatta dinsel temalar üzerinden bölgesel bir yangına dönüşmemesini.

İşte Türkiye daha önceki tecrübeleri ve şahit olduklarından kaynaklanan bir analizle yaşanabilecek sorunları en baştan çözmek için 'güvenli bölge'yi önermişti.

Şimdi gelelim bugünkü duruma; Türkiye'nin güvenli bölgenin oluşmasını istediği nedenler geçtiğimiz süre içerisinde birebir gerçekleştikten sonra, neden bugün bu 'güvenli bölge' isteğine olumlu cevap veriliyor.

Sanırım bunun iki cevabı var; Rusya, Türkiye ve İran'ın Astana zirvesi ile sorunu kalıcı olarak çözme durumu bu güçleri harekete geçirdi.

Sorunun dışında kalacaklarını düşünerek bildikleri en iyi yöntemi uygulamaya geçiriyorlar. NGO (devlet dışı organizasyonlar) vasıtasıyla bölgede uzun süre kalmaya çalışıyorlar. Böylece kendilerine ait toplulukları desteklemeye devam etmek istiyorlar.

İkinci olarak da, oldu bittilerle yaratmış oldukları kantonlarının güvensiz hale gelip varoluş nedenlerinin ortadan kalkmamasını istiyorlar. Bunun en bariz örneği Bosna Hersek'te yaşanmıştı.

Boşnaklar saldıran grupları geri püskürtüp Sırp bölgesine girmeye başlayacakken ABD ve NATO tarafından el altından tehdit edilmişlerdi. İlerlemeleri durumunda hava harekatları ile vurulacakları ifade edilmişti. Kazanım elde etmesi engellenmiş ve durum aleyhte olacak şekilde stabil hale getirilmişti.

Şimdi de durum benzer. Bugüne kadar imzalamış oldukları anlaşmalar gereği elde ettikleri enerji kazanımlarından vazgeçmek istemiyorlar.

Savaşı uzatmayı başaramayınca, bu sefer üniter devleti askıya almaya çalışıyorlar. Geçmişte Irak'taki çekiç güç operasyonunda olduğu gibi.

Ülke cayır cayır yanarken, mülteciler Akdeniz ve Ege'nin soğuk sularında can verirken, Avrupa yollarında aç ve susuz yol alırken, Halep'te sivil halk katledilirken, PYD bölgesinde etnik bir sürgün yaparken, DAEŞ insanlığı ve tarihi yok ederken ortada olmayanlar bugün neden geri geldiniz?

Benim bir deyimim vardır "Cenazemde, namazda olmayanın düğünümde, halayda yeri yoktur."

Suriye yanarken neredeydiniz de şimdi yangın sönerken ortaya çıktınız?

İnsanın bunlara "Oğlum bak git "diyesi geliyor.

Tüm yazılarını göster