Ezberler bozuldu mu? Bozuldu, hem de nasıl...

Nuran Yıldız nuran@nuranyildiz.com

İlk corona virüs vakası bundan sadece üç ay önce Çin’in Wuhan bölgesinde ortaya çıktı.

Gerekçe hemen açıklandı: Bu bölgede insanlar yarasa ve yılan yiyordu!

Sanki yüzyıllardır yemiyorlardı da üç ay önce başlamışlardı.

Sonra anlaşıldı ki virüs, pangolin denen ve nesli tükenmekte olan bir hayvandan bulaşmış.

Nedense hayvan, yüzlerce yıl kalabalık sürüler halinde dolanırken değil de, nesli tükenmek üzereyken bulaştırmıştı virüsü.

Komplo teorilerine yatkın biri değilim.

Zira “Kaos” dersinde, yeni tip hastalıklar arasında “komplo teorilerine yatkınlık”, “paranoya”, “şüphecilik” vs. anlatıyorum.

Şimdi, küresel ölçekte bu yeni tip hastalıkların hepsi bir arada yaşanıyor. Doktora tezi yazacak öğrencilerime dünya kocaman bir laboratuvar oldu.

Hayatta kalanlar arasında olursak, şahane tezler yazılır.

Daha bir hafta öncesine kadar, mülteciler üzerinden sınırlar tartışılıyordu. Ortalık karışmıştı.

Mültecilere virüs muamelesi yapıyordu Avrupa ülkeleri.

İki hafta öncesine kadar Suriye, Rusya, ABD şeytan üçgeninde sınır güvenliğimizi sağlamak için şehitler vermiştik.

Corona (Covid-19) virüsü geldi, “Ben sınır falan tanımam” dedi.

“Zengin-fakir ülke, güçlü-güçsüz insan bilmem. Her yerdeyim ve herkese aynı mesafedeyim.”

Dünya Sağlık Örgütü şaşkın, Birleşmiş Milletler sus pus.

Ülkeler dev hapishanelere döndüler. Giremiyorsun ve de çıkamıyorsun.

Virüs dedi ki “Senin düzenini ve ezberlerini ben bozdum.”

Dikkatli okurlar bilir, virüsün çıktığı Aralık 2019’dan bugüne, birçok yazımda yeni bir dünyanın gerçeklerinden söz ettim.

Mesela.

“Sadece Hayalperestler Gelecek Hayali Kurabilir” demiştim 1 Aralık 2019’da.

Ben şaşırmam, manivelası bilgi olan kimse de şaşırmaz.

BENCE DE ÖYLE

Sağlık Bakanı Koca’nın virüs krizini iyi yönettiğine dair görüşlere ben de katılıyorum.

Bakan Koca, kriz yönetimin kurallarını aynen uyguladı;

Bir, pro-aktif davrandı ve enfeksiyon alanında tartışmasız isimlerden bir bilim kurulu oluşturdu.

İki, bu kurulun önerilerini birebir uyguladı.

Üç, ikircikli, kafa karıştıran cümleler yerine kararlı cümleler kurdu.

Kriz yönetimi kolay iş değil, kutluyorum.

HATALAR DA VAR

Yapılan yanlışları sıralamanın belki çözüme katkısı olur;

Bir, medya içeriği iyi yönetilemiyor.

Küresel salgın tek ses olarak yönetilir, kafa karıştırarak değil.

“Maske takılsın mı, takılmasın mı”, “açık yerler ilaçlansın mı, gerekmez mi”, “su sık mı içilsin, yoksa normal su içmeye devam mı edilsin”, “grip şüphesi olan doktora gitsin mi, hastaneyi meşgul etmesin mi”, “ilikli kemik suyu içilsin mi, normal mi beslenilsin”, “60 yaş üzeri mi riskli, her yaş grubu risk altında mı”, “temasla mı bulaşır, girecek virüs gözden bile girer mi?”

Kimse alınmasın ama, ipini koparan ekranlarda akıl veriyor.

Dahası, CNN Türk moderatörü Semiha Şahin “Obsesyona yol açar mı?” diyerek millete obsesyon sözcüğünü aratıyor.

Obsesif olmayan da obsesif oluyor o zaman.

Ekrandaki psikolog “Panikten kabus görebilirsiniz” diyerek, kabus görmeyenleri de görür hale getirdi iyi mi?

Halbuki çözüm çok basit.

Medya yöneticileri çağrılır, “Bilim kurulu üyelerimiz ya da onların gösterdiği doktorları konuk alın” denebilirdi.

Ayırt etmeksizin tüm medyada uyarılar, canlı yayınlar ortak verilebilir.

İkinci yanlış ise umre meselesinde yapıldı.

Camilerde bile namaz ertelenen ortamda, binlerce kişi neden umreye gönderildi?

Dönen ilk kafile neden evlerine yollandı?

İçlerinden birinde virüs çıkınca, sonrakileri yurtlara yerleştirdiler ve fakat bu kez o yurtlardaki öğrencileri sokağa bırakmak yerine başka yurtlar gösterilmeliydi.

KİMİN TARAFINDAYIM?

Durum bir:

Habertürk’te laf ola beri gele kıvamında konukları toplayıp virüs konuşan Hülya Hökenek’e, Enfeksiyon Hastalıkları Derneği Başkanı Prof. Dr. Mehmet Ceyhan, “Bir pandemi bu kadar gayri ciddi tartışılamaz” dedi.

“Hocam siz de yanlışlarımızı düzeltirsiniz” diyen Hökenek’e Mehmet hoca “Hangi birini düzelteyim, bir insan en fazla beş mesaj alabilir” dedi.

Elbette Mehmet Hocanın tarafını tutuyorum.

Durum iki:

Popüler olmayı doktor olmaya tercih eden Mehmet Öz, evlilere “Yatakları ayırın” deyince, Yeşim Salkım “Bu tür söylemlerle bizi yalnızlaştırmaya çalışıyorlar” cevabını verdi.

Elbette Yeşim Salkım’ın tarafını tutuyorum.

Her şey yastıkları ikiye bölerek başladı.

Durum üç:

Bir tür olağanüstü hal ilan edilmişken, her etkinlik ertelenirken Galatasaray Başkanı “Lig maçları ertelensin” dedi.

Spor Bakanı ve TFF, saha mücadelesinde bir öpüşülmediği kalan futbola rağmen maçları ertelemedi.

Elbette Galatasaray Başkanı'nın ve “Hayat futboldan önemli” diyen Falcao’nun tarafını tutuyorum.

DEMEK İSTEDİM

Virüste Ankaralı Eyüp Sabri kolonyalarına sarılan, makarna yağması olunca “Merak etmeyin ülkemizi makarnasız bırakmayız” açıklaması yapan Nuh’un Ankara yöneticilerine bakıp “Zorda kalınca hep Ankara yetişiyor” diyesim var.

AVM’ler 12.00-20.00 arasında açık olacakmış. “Hayırdır, virüs bu saatler arasında tatile mi çıkıyor?” diyesim var.

Mustafa Kemal’i konu alan “Ya İstiklal Ya Ölüm” dizisini yayınlamaya hazırlanan TRT yönetimine “Daha Can Dündar’ın Mustafa’sını unutmamışken, aman dikkat. Bu olağanüstü günlerde bir krize daha takatimiz yok” diyesim var.

Okulları tatil etme kararı alırken, o çocuklara kimin bakacağına dair düzenlemeyi de tatil konusuna eklemeyen Milli Eğitim Bakanı Selçuk’a “Çocuklar kendi başlarına hareket edebilir canlı yavruları değil” diyesim var.

Üniversitelerde öğrenci affı konusuna itiraz eden ve “Zaten üniversitede atılmak büyük bir başarı gerektiriyor” diyen YÖK Başkanı Yekta Saraç’a “Ağzınızdan bal damlıyor” diyesim var.

Yine Yekta hoca, “Matematik ve Türkçe’de birer doğru yapamayan 735 bin öğrenci olduğunu” açıklayınca “Belki de yapmışlardır da dört yanlış o doğruyu götürmüştür” diyesim var.

İYİ Parti’den ayrılıp AK Parti’ye geçen milletvekiline kızanlara “İyi de o vekilleri seçilecek yerlerden aday gösterenlerin hiç mi suçu yok?” diyesim var.

Hülya Avşar’ın “Sansürsüz ve Özgür” adıyla Youtube kanalı açacağını öğrenince “Nihayet magazinde çıta yükselecek” diyesim var.

BU TİPLER KURS AÇSA KAPI KUYRUK OLUR

Ece Erken’in evli sevgilisinin arabalarının dikiz aynalarını kırma görüntüsü “Allah bu kadının çevresindekilere sabır versin” dedirtti.

Ece Erken, Gülben Ergen, Burcu Esmersoy’giller nasıl bu kadar kolay aşık olabiliyorlar ve evli/bekar adamları da buna ikna ediveriyorlar?

Bu bir psikoloji sorusu mu, fizik sorusu mu, biyoloji sorusu mu bilemiyorum.

Bildiğim, bu arkadaşlar “erkeklerle iletişim” konusunda kurs açsalar, kapıları kuyruk olmazsa ben de neyim.

HÖDÜĞE “HÖDÜK” DEMEZSEK…

Adını ilk kez Zuhal Olcay’la anılınca duyduğum Mazlum Çimen’e ağız dolusu “Hödük” demek isterdim.

Demiyorum.

Zaten hiç gözümün tutmadığı Çimen, Zuhal Olcay’dan ayrılınca efendi gibi susmak yerine konuşmuş:

“Ayrılmak için birleşmek gerekiyor. Biz birleşmedik ki ayrılalım” demiş.

Acaba Zuhal Olcay bu sözlerden sonra açıp telefonu “Sen de kimsin” demiş midir?

Demiş olsun, lütfen demiş olsun.

Bu ülkede kadınlar neden gidip hödüklere aşık olur sonra da dert çekerler?

Bu sorunun cevabını konferanslarımda zaten veriyorum. 

AKLIMDA KALAN

23 Nisan’ın 100. Yılı: Bu corona virüsü bana gıcıklığına yayılıyor sanki. Ben 100. Yılı festivallerle el ele kutlayalım diye geri sayıyordum ki, virüs geldi ve ilk el ele temas yasaklandı. 23 Nisan geçecek virüs bitecek. İşte kaldı 39 gün! Ama esas düşündürücü olan, 100. Yılın geleceği 100 yıldır bilinirken, burada bir yıldır geriye sayıyorken CHP, Şubat’ta beste yarışması açıp, Mart sonu eser teslimi istedi. Yumurta-kapı hikâyesi. Bir tür hızlandırılmış beste yarışması diyebilir miyiz? Karar sizin. @23nisanin100u #23nisanin100ü

Tüm yazılarını göster