Derdin ne, Yusuf Kaplan?

Sevda Noyan noyansevda@gmail.com

Bu yazımı öncelikle bilinmesini istediğim iki önemli konu ışığında okumanızı rica ediyorum...
İlk olarak, 17 yaşında, kendi isteğimle ve güle oynaya âşık olarak evlendiğim adamdan 12 yıl boyunca ağır fiziksel şiddet gören bir kadınım.

Bu yüzden ilk evliliğimi sonlandırdıktan sonra bu konu ile ilgili kadın hakları ve özellikle şiddet gören kadınları destekleyen bir çok STK'da çalıştım, hâlâ da çalışmaya devam ediyorum…

Bireysel olarak da bir çok kadına, şiddet gördüğü eşinden ayrılıp onurlu bir şekilde yaşaması için destek verdim ve hâlâ vermeye devam ediyorum...

Şiddetin bir kadının üzerinde oluşturduğu etkiyi, bu şiddeti yaşamayan bir kişinin anlaması asla mümkün değil! Bu açık yara ömür boyunca devam ediyor…

Güçlüyseniz, bu yara ile yaşamayı öğreniyorsunuz…

Çok şükür ben şanslı ve güçlü olanlardanım… Kendime tanıdığım ikinci şansımda, her konuda beni çok özel ve özenli bir şekilde destekleyip kollayan bir yoldaşım ve hayat arkadaşım var...

İkinci olarak, KADEM' in üyesi aynı zamanda da Dış İlişkiler Komisyonunda görev yapan bir kadınım...

KADEM'in yaptığı çalışmaları dikkatle takip ediyorum ve ilgi alanıma girenlere de aktif olarak katılıyorum…

KADEM'in yaptığı, kadınlar ve genç kızlarla ilgili bir çok özel çalışmanın olumlu etkilerinin canlı şahidiyim.

Yapılan çalışmalarda ve işbirliklerinde İslam'ın önerdiği yaşam biçimine ters düşen bir çalışmaya tanık olmadım!

KADEM’in, Yusuf Kaplan'ın iddia ettiği gibi, aile yapısını olumsuz etkileyen herhangi bir girişimi olmadığı gibi, bir çok projesi tam tersi doğrultudadır...

Şimdi gelelim Yusuf Kaplan’ın yaptığı gereksiz ve bilgi eksiklikleriyle dolu saldırıya...

YUSUF KAPLAN’IN SOSYAL MEDYA ARACILIĞIYLA KADEM’E YAPTIĞI
SALDIRIYI BİR KADIN VE BİR KADEM ÜYESİ OLARAK KINIYOR VE DERDİNİN
NE OLDUĞUNU ANLAMAYA ÇALIŞIYORUM...

Elbette, Yusuf Kaplan'ın deyişiyle, hiçbir kurum ve hiç kimse "kutsal inek" değil!

Bu yüzden yapılan hatalar eleştirilebilir, mutlaka eleştirilmelidir…
Ama Yusuf Kaplan eleştirmemiş, kulaktan dolma bilgilerle tabiri caizse sallamıştır!
İtiraz ettiği “İstanbul Anlaşması”nı okumadığı aşikar. Ve bu nedenden dolayı da KADEM’e altından kalkamıyacağı bir iftira atmıştır!
Sonra da bu altından kakmakta zorlanacağı iftirayı düzeltmek isteyenleri, oldukça nezaketsiz bir şekilde cevaplayıp, Başkanımız Recep Tayyip Erdoğan'a zarar vermekle suçlamıştır...

Kısacası, son dönemlerde bizim mahallenin özellikle “abi”lerine bir haller oldu!
İyice saldırganlaştılar… Yaşın etkisi mi bilemiyorum ama çok ayıp ediyorlar çok!
Yusuf Kaplan, bu iş böyle mi yapılır?

Madem bu kadar önemli işler yapan KADEM senin nezninde bir yanlışa düştü, çok mu zordu bir telefon açıp, başkanımız Saliha Okur Gümrükçüoğlu'nu arayıp, bir kahve içmeye gelip, kafanızdaki soruları kendisine yöneltip, doğru cevapları aldıktan sonra iyi dileklerinizle kalbiniz mutmain bir şekilde oradan ayrılmanız?

Bu, çok daha İslami, insani ve dostça olmaz mıydı?

Diyelim ki, hâlâ hoşunuza gitmeyen bazı faaliyetleri var derneğimizin, o zaman siz de bir “abi” ve bir erkek olarak önce uyarıda, sonra da yapıcı bir katkıda bulunsaydınız, çok daha iyi ve doğru olmaz mıydı?

Anlamakta oldukça zorlanıyorum…

Derdiniz ne?

Neden bu kadar nobransınız?

Neden bilgi edinmeden fikir sunma gafletine düşüyor ve bu konuda saygısızca ahkam kesiyorsunuz?

Açıkcası bir kadın olarak gerçekten bıktım artık bazı erkeklerin biz kadınlarla ilgili konularda atıp tutmalarından… Hele bir de bu söylemleri din kisvesi altında yapmıyorlar mı, işte o zaman tam deliriyorum!

Bu kadar toptancı ve yıkıcı olmak maalesef aramızdaki kardeşlik hukukunu da çok derinden etkiliyor… Tedavi edilemez derin yaralar açıyor toplumda… Ufacık egoların tatmin edilmesi için ne insanlar harcanıyor…

Değdi mi Yusuf Kaplan?

Gerçekten bu yaptığınız size kendinizi iyi hissettirdi mi?

ALİ BABACAN BAŞARILI OLUR MU?

Ali Babacan yeni parti kurma hazırlıklarına devam ededursun, bu konuda her
kesimden herkesin bir fikri, bir beklentisi, bir temennisi var…

Son bir yıldır havada uçuşan, yeni bir parti kurma haberleri üç ayrı kişi ile anılıyor:

Ahmed Davudoğlu, Abdullah Gül, Ali Babacan...

Bu konuda en atak ve kararlı davranan Ali Babacan oldu…

AK PARTİ üyeliğinden istifa ederek yeni bir parti kurma çalışmalarını açıkladı...

Ali Babacan'ın ismi hâlâ belli olmayan partisinin başarılı olup olmayacağı tamamen AK PARTİ içinde yapılacak devrim niteliğindeki değişikliklerle doğru orantılıdır...
Yıllar içinde bir şekilde AK PARTİ’den yollarını ayırmış, hâlâ siyasi beklentileri olan, içinde husumet biriktiren, kendini bulunmaz hint kumaşı zanneden birçok kişi muhtemelen Ali Babacan’ın kuracağı partide yer alacaklardır…
Aslında kapitalist sistemin şiarıyla "Rekabet kaliteyi artırır! " diyeceğim ama ne bu ülke bir şirket, ne de halk bir müşteri…

Liderim ve başkanımız Recep Tayyip Erdoğan, Ali Babacan ile yaptığı görüşme sonrasında oldukça kırgın ve üzgündü… O kadar üzgündü ki, kolay kolay kullanmayacağı şu cümleyi sarf etti:

"Ümmeti bölmeye kimsenin hakkı yok!”

Dünya konjonktüründe Türkiye çok farklı ve güçlü bir mücadele içindeyken, bana göre bu ülkeyi seven ve biraz olsun düşünen hiç kimse böylesi bir oluşum için girişimde bulunmaz, bulunmak istemez…

Gelecek günler bizlere Akdeniz'de bulunan gazın paylaşım savaşlarının ne kadar ileriye gideceğini gösterirken, iç siyasetin değişiminin bu savaşa ne şekilde katkısı olacağını bilmek oldukça zor görünüyor...

Sonuç olarak, daha çoook görecek günler ve ihanetler var dostlar...

NOT: "The Loudest Voice" adlı diziyi seyretmenizi öneriyorum… Roger Ailes
Amerikanın son dönem siyasi oluşumunda rol oynayan önemli bir isim…
Amerikanın özellikle 11 Eylül sonrası Irak saldırısı için nasıl bir algı operasyonunun hazırlandığını açıkça gösteren yedi bölümlük ibret dolu bir dizi...

Tüm yazılarını göster