Dar açı

Nuran Yıldız nuran@nuranyildiz.com

Pek fark etmeyiz, aslında pek çok sorun “dar açı”dan kaynaklanır.

Bu bilginin, “at gözlüğü” ile ifade edilir hali zihnin gerisinde saklıdır aslında.

Meselelere dar açıdan bakmak, tek boyutluluk getiriyor.

Çok katmanlı, gittikçe de daha çok katmanlı olan dünyayı anlaşılmaz kılıyor.

Öyle olunca;

Siyasi çıkmazları “iktidar yorgunluğu” diyerek paketliyoruz.

Halbuki “iktidar” soyut bir kavramdır ve sadece bu nedenle, yorulması olanaksız.

“Yorgunluk”, karar alıcılara bakarak vardığımız sonuç.

Bakmayı geniş açıya yaysak, “yorgunluk” dediğimiz şeyin karar alıcının gözünü sokağın gerçeğine kapatan, kulağını halkın sesine tıkayan bir düzenin kurulması olduğunu anlayacağız.

Akıllı liderler o tıkanıklığı aşmak için düzene stent takarak kan akışını sağlarlar.

Dar açı, her yerde çıkmaza varır.

Başakşehir’in Süper Lig’de şampiyon olması, takımın başarısına, dört büyüklerin eksiklerine bakılarak açıklanıyor.

Açıyı genişletseler dünya eski dünya değil, futbol da bunu gösteriyor.

Küçük takım, büyük takım diye bir şey yok. Herkes her düzeye eşit uzaklıkta.

Dünya felsefi düzeyde eşit. Pandemi bunun altını çizdiği halde biz de üstünü çizdik.

O dar açı, halâ pandemide Avrupa ve ABD’yi görüş açısı içine alıyor. Dünyanın deposu Afrika, Asya o açıya girmiyor.

Girse durum değişecek.

Gösteri dünyası farklı mı? Değil.

Dar açıda şöhretler eski başarılarından uzakta. Açı genişlese, düne kadar tatil beldesinden öteye gitmeyen Tayvan’ın yükselişi, Kore’nin sektörü ele geçirişi görülecek.

Sinema, çoktan ABD-Hollywood gücü olmaktan çıktı. Çin sistemin en güçlü oyuncusu.

Dar açıdan bakarsanız saptama kolay, dünya değişiyor, her şey değişiyor.

Geniş açıdan bakarsanız, “değişim” eskimiş sözcük.

Bu yaşadığımız başka bir dünya ve orada eski bilgilerin, hükümlerin, ezberlerin hiç ama hiç yeri yok.

Seçim sizin.

“YETİNMEK” SÖZCÜĞÜ OLUMLU MU, OLUMSUZ MU?

Bu soru pek çok konuyu kapsar ama örneğim şu:

Kadın Güzin Abla’ya yazmış.

38 yaşındayken bir adamı çok severek evlenmiş. Hem de tam tren kaçtı derken.

Adam da kadını çok ama çok sevmiş.

O kadar ki yaşadığı şehri, yaptığı işi sevdiği kadın için değiştirmiş, onun bir dediğini iki etmemiş.

Maaş kartını bile kadına vermiş.

Her şey harika, her şey yolunda.

Kadın ise adamın ailesiyle görüşmesine engel olmaya çalışmış. Baskı uygulamış.

Şımarıklık anlayacağınız.

Gün gelmiş adamın çalıştığı firma kapanmış. Kadın başlamış adamın başına kakmaya.

Kendi mal varlığına güvenerek adamdan boşanmış.

Sonrası pişmanlık.

Zor bulduğunu kolay kaybetmiş.

“Siz siz olun” diyor kadın, “gerçekten sizi seven biri karşınıza çıkınca onu kaybetmemek için elinizden geleni yapın.”

Bu örnek bana başlıktaki soruyu sordurdu, cevabını siz verin artık.

İSLAMİYET “EŞİTLİK” DEMEZ Mİ?

Ayasofya’da 24 Temmuz’da kılınacak namaza Diyanet’in davetiye ile insan çağırması kadar yanlış bir iş olamaz.

İbadet edecek olanları “önemliler önemsizler” diye ayırmak, “değerliler değersizler” diye seçmek İslam dininin felsefesine aykırı.

NELERE GÜLÜYORUM?

Gülecek şey pek az.

Belki de o nedenle Huysuz Virjin de çekti gitti.

Kemal Sunal’ı ezberledik, Cem Yılmaz’ı Serenay’a kurban verdik.

Yılmaz Erdoğan işin ticaretinde, Ata Demirer pes etmiş.

Arada bulduğum şeylere gülüyorum ben de.

Mesela en son, Ahmet Davutoğlu’nun “dip dalgası” demesine güldüm.

“Hiç anketlere falan bakmayın. Öyle bir dip dalgası geliyor ki o dalganın üzerindeki amiral gemisi biz olacağız” demiş ya.

NELERE ÜZÜLÜYORUM?

Üzülecek çok şey var.

Mesela, dağ keçilerini, geyikleri avlamak için ihale açılan bir ülkede yaşamak o kadar üzücü ki.

Mesela, hakaret edenlerin ilgi gördüğünü ama Ankara metrosunda şarkı söyleyen adamın boğazının sıkıldığını görmek ne kadar üzücü.

KORONA MÜCADELESİNDE TIKANDIK

Korona ile mücadele eden pek kimse kalmadı.

Sağlık Bakanı kendisini virüsün Twitter sözcüsü ilan etti.

En güvenilir kaynak Mehmet Ceyhan, hızla magazin figürü olma yolunda.

Sağlık bilim kurulunun bir kısım üyesi kendilerini gündemde tutmaya çalışıyor.

Toplum bilim kurulu zaten ölü doğmuştu.

Ülkece yeni stratejimiz, “Koronayı saldım çayıra, Mevlam kayıra.”

Osman Müftüoğlu hocam siz de son verin, “ne yapsak da vaka sayısını azaltsak” diye kendinizi paralamaya.

BİR İPUCU

Diyorsanız ki “illa da yeni iletişim stratejisi” lazım.

Ülkemin gecekondulaşmış iletişim ortamından bunu beklemek nafile.

Stratejinin ipucunu psikiyatr Prof. Dr. Arif Verimli’nin maskeye direnen insan tanımında bulabilirsiniz:

“Maske takmayı reddetmek patolojik bir davranış olup kişilik bozukluğudur. Antisosyal, borderline, narsistik kişilerde aykırı davranmak, otorite ve kurallara karşı çıkmak bir tanı kriteridir.

Maske takmayanların acilen psikiyatrik tedaviye ihtiyacı var. (Zira bu) Kronik bir suçlu davranışıdır.”

Korona iletişimcilerine duyurulur: Hedef kitleniz yukarıda tanımlanmıştır.

SURVİVOR’IN SIRRI

Acun Ilıcalı’nın “Survivor”ı reytinglerde en tepeden inmiyor.

Her yayını kendi rekorunu kırıyor.

Nedeni çok basit.

İnsanlar, kendi mağaralarına çekilmiş, mağaranın kapısından dışarda olup biteni seyrediyor da ondan.

Hem bir mücadelenin parçası oluyor hem de hiç zarar görmüyorlar.

Hem birilerinin üzerinden yarışıyor hem de hiç yorulmuyorlar.

Temiz iş.

NE SIKICI

Bir dönemin mega starı Tarkan’ın her şöhret ölümünde “Yaşayan bir efsaneyi kaybettik. Hiç unutmayacağız” dışında kayda değer bir cümle edememesi ne sıkıcı.

Beren Saat’in durup durup özel yaşamıyla kendini gündeme getirmesi de öyle.

Bir Ankaralının İstanbul’da yaşaması hayli zor, anlıyorum.

Ya terapistini ya da iletişimcisini değiştirsin. Zira fena sıkıcı bir hâl aldı.

BİR KOMPLO TEORİSİNİ NASIL ANLARIZ?

Google, bilimsellikten uzak komplo teorilerine yer veren internet sitelerine reklam boykotu uygulama kararı aldı.

Peki bir komplo teorisini nasıl anlarız?

Bir, içindeki bilgiler somut bir kanıta dayanıyor mu?

İki, kanıt olarak ileri sürülen şeyler yine başka bir komplo teorisi mi?

Üç, teoriyi ileri sürenler güvenilir bir kurumla bağlantılı mı?

Bu üç kriter yeterli.

TOROĞLU’NUN GÖZÜNE TAKTIĞI MASKEYE BAKARKEN

Dedim ki;

Nihayet maskenin diğer anlamları fark edildi.

Futbolumuzda adalet duygusu yerlerde sürünüyor.

Adam deliye benziyor ama tespitleri ve yöntemleri çok akıllıca.

AKLIMDA KALAN

Manukyan’ın mirası: Genelev kraliçesi olarak bildiğimiz Matild Manukyanın serveti dava konusu olmuş. Servet şöyle: Biri KKTC’de olmak üzere altı adet beş yıldızlı otel, İstanbul’da iki fabrika, Adalar’da iki köşk, İstanbul’da 500 daire, 70 iş hanı, Yalova’da yüzlerce daire ve arsa, başka illerde onlarca bina ve arsa, Fransa’da 150 milyon Euro, 220 ticari taksi, toplamda 486 taşınmaz, banka hesapları, hisseler ve dövizler! Ülkemizin cinsel durumunun özeti.

Tüm yazılarını göster