Çarpıcı Svan Kuleleri

“Dağ gibi savaşçı” imgemin, insan elinden çıkma numuneleri gibi dikilen kuleler, Gürcistan/ Mestia’da Orta Çağ’dan beri yükseliyormuş; Avrupa’nın – iki bin yüz metrelik rakımıyla- sürekli yaşanılan en yüksek yerleşim yeri Svaneti’de.

Kafkasya’nın güney kapısı olmakla; akınlara sık maruz kaldığı muhakkak coğrafyada, halkların bütünleşmesi ve güç birliğinden doğan kuvvetle mukavemet olmalı iken, Svan toplumunda her ailenin bir baş olup kendi kalesini inşa etmiş olması çok şaşırtıcı!

Kare biçimli kulelerin yedi kat, yirmi beş metreye kadar çıkanları var.  Acil durum için hazırlanmış bölümlerden üstteki, dört yanı gören okçu pencereleri ile desteklenip çatılanmış.

Saldırı hâlinde, dar boğaza bakan kulede ateş yakılarak diğerlerine haber verilir; ikinci kat bağlantısından binalara geçilirmiş. Zeminde hayvanlar, orta katlarda ev halkı, üstte ise savaşçı erkeklerin konumlanması ile oklu savunma başlarmış.

1868-1892 arasında Kafkasya’yı dağcı olarak ziyaret eden İngiliz avukat, yazar Douglas W. Freshfield, 1854 yılına kadar hiçbir seyyahın Svanetya’ya girmediğini yazmış.

W. Freshfield’ın Svanlar hakkındaki aktarımları, halkın mimariye yazdığı hikâyeyi doğrular nitelikte.

Kavmin (egzogamik) aile dışı evlilik kuralına bağlı oluşunu; aralarından “bir topluluk ya da soyun birlik oluşturmasının zor olduğunu ayrıntılar.

Roma döneminden beri Hristiyan iken, “zaman içinde dini hassasiyetlerden uzaklaşmış” olduklarını söyler. Yazarın, yalçın coğrafyanın sert insanlarında gördüğü “en belirgin karakteristik özellik çeşitliliktir.”

“Svanlar arasında erkekler, genellikle iki veya üç can almış kişiler olarak tanınırlar. Onlara göre cinayet işlemek sadece caiz değil, birçok durumda ahlak kurallarının gerektirdiği bir gelenektir. ”der.

Komşu toplumların yaylalarına saldırılar düzenleyip talan yapmak kendileri için olağan bir eylemdir. “Kafkasların ana dağ sırası üzerindeki buzullarla kaplı geçitler bile bu güçlü hırsız yağmacılar için bir engel teşkil etmez.” diyor.

Svanlar hakkında okuduğum en çarpıcı şey, devasa kulelerin daha çok kendi aralarındaki kan davalarında korunmak için yapıldığı bilgisiydi! Doğrusu o gerilimli yaşam tarzını anlamakta çok zorlandım!

Aslında her biri bir yazı, anlatı olan kuleler karşısındaki şaşkınlığım, ülkemizin kuzeydoğu komşusu;  dört milyon nüfuza sahip Gürcistan hakkındaki bilgi ve ilgi eksikliğimin de sarsıcı dışavurumu oldu.

Özgün bir Kafkas diline sahip Gürcistan’ın renkli edebiyatı, tarihi, yüz elli yıllık Osmanlı hâkimiyetinden etkileniş biçimi, parçalı toplum yapısının ilginç özellikleri ve dünyanın geri kalanı ile bağları hakkında “ne çok, az şey” bildiğime ayıverdim.

Çevremizdeki ülkelere yabancı kalışımızın sıkıntısını duydum. Daha iyi bir dünya amacı için öncelikle aynı coğrafyaya oturmuş halkları tanımak şart. Ve biz uzun zamandır, mahalle komşularımıza yabancılaştığımız gibi çevre ülke kültürlerine de uzaklaştık.

Nasip işte… Her şeyin üzerinde bir hesap ince ince açıyor yolları. Yitiğimi yitirişimi hatırlamak için Svan kulelerine çarpmam gerekiyormuş!

Tüm yazılarını göster