“Canemergler Yaşarken”

Doğu Anadolu dağlarında karların erimeye başladığı şu günlerde, “pancar” toplayıcıları hareketlenir.

“Pancar”; yenebilen tüm yabani otlar için kullanılan çatı isim.

Adın altında 2000 metrelerde yetişen ışkın, “gwıh bızıng”(keçi kulağı), baharatlı aroması ile nadir bir lezzete dönüşen “çurin”; minyatür, yayvan bir çamı andıran “heliz” ve gölgesinde göğeren “heliz mantarı” var. Ayrıca, kökü kullanılan “kenger”, maydanozu anımsatan rayihası ile “mendo” ve ismini anamadığım daha pek çok bitki sıralanır.

Kimi mevsim yemeği olur. Bazısı salamurada peynir otuna; bir kısmı da turşuya dönüşür. Aralarında kış yemekleri için kurutulan, ilaca çevrilenler de var. Şüphesiz, en ünlüleri soyularak yenen ışkındır.

Yüzlerce çeşit peynir otu ve onların dönüşmüş süt kalıplarındaki lezzet bolluğu, işte bu kültürün sonucu! Anadolu’nun son buzul çağını yaşamamış olmasıyla zengin endemik bitki florasının günümüze taşınması büyük bir nimet. İnsanımızın bağlantılı, güzel geleneğini muhafaza etmesi de ondan az değil. Nihayetinde, şeylere değer katan insandır!

Mayısı hazirana bağlayan günlerde Van/Bahçesaray’ın 2985 rakımlı Karapet yaylasında da kar incelmeye başlar. Sonbaharın çorak, gri taşlıkları, üzerindeki beyaz ağırlığı akıttıkça sert toprak yeşile durur. Her biri ayrı formda patlayan goncalar ortamı efsunlar. Kar suyunun beslediği zirve çayırında, pembeden leylak moruna kayarak açan, büyüleyici “susın” kokusu rüzgârı yumuşatır. Sarı, mor, beyaz süsenler taş aralarında açarken, küçük pınarın içi tereden taşar. Topraktan sirık, kwırad gibi peynir otları fışkırır. Toplanan demetler ve ciğerlere çekilen oksijen yaşanan tüm zahmeti siler götürür.

Düğün çiçeği sarısı, yeşili bastırdığında ise temmuz başlamış; rüzgâr, kürtünlere serinlemiştir artık. Bitkiler sertleşip tohuma durdu mu pancar serüveni de sonlanır.

Böyle anlatınca mevsimsel döngüdeki zaman kısa görülebilir. Fakat bu sık sözlenen bir yanılgı!

Vaktin sırrını çözmek için etrafta uçuşan kelebeklerin saatlerle ölçülü ömrünü akıldan izlemek; karayolunun en kritik noktasına geçilmiş “Karapet tünelinin” etrafında yaşayan “canemerglere” dokunmak zihin açar.

“Canemerg” kavramı Farsça “can” ve “merg” kelimelerinin birleşimi ile isimleştirilmiş. ”Can”/yaşam, ”merg”/ölüm. Birbirine bağlı hayat ve ölümün, kar suyu akıntısında açıp birkaç gün sonra solan etkileyici çiçeği isimlendirmesi hayli ilginç!

Toprak altındaki soğandan gövdeye paralel uzayan yeşil, dik yaprakları; huni biçiminde yükselen taç ve çanaklarda geçişen pembe, sarı, lila ve beyazlarla muhteşemdir.

İnsan, dağda yollanırken, çiçeğin heveskâr nefsine seslenişini cevaplamış derin zatı düşünmeden edemiyor! O zarifi, hayatın sonlu oluşu ile ilişkilendirip fakrı fark etmiş; koca bir anlam felsefesini, boyu birkaç santimi aşmayan güzele giydirmiş fikriyata hayranlık duyuyor!
Kimdi; ismi neydi acaba!..

Cevap, yanıtın sessizliğinde bulunur mu bilmem! Fakat arza, tekinsiz bir gecede ters çakılan çiviler gibi dikelmiş dağlar, insanın en çetin sorularına cevaplarla dolu… Biliyorum!..

İnsan insanın kurdu olmaktan vazgeçse, dağlar hep bereket; hep yurt!..

Tüm yazılarını göster