“Babam Zombi Olacak”

Çocuk, babası defnedilirken “Babam zombi olacak!” diye basmış çığlığı. Gözyaşı döken yakınları yavruyu sarıp sarmalamış. Fakat teskin konusunda yetersiz kalmışlar. Olaya birkaç ay evvel şahit olanın bu sarsıcı aktarımına ne düşünmeli; nasıl yapmalı şimdi!

Asrın büyük ideoloji aracı olan sinemanın, yok olma tehdidi ile güdüleyen korku karelerini kullanarak “ölümü bir felaket resmine çevirmesi”... Çeşidi bol, tiksinç dehşet kurgusunun çarpıcı hayaletlerini görüntü ve ses uzmanlığı ile belleğe çakması… Bu yolla zihinlerde kaygı, çaresizlik yeşertmekle; edilgenliği artmış kitle oluşturma çabasının bir başka sonucuydu anlatılan. Yazık ki suç oranları ile paralel gelişen vahşi fiil çeşitlenmesi de aynı çabaya atfedilir türden. Beş yaşındaki bir filizin algı sonucu kalbinden yara alması üzüntü verici! Dilerim sağlıklı, aklıselim bir insan olarak yetişir.

Aslında ölüm fikrinin insanı belli oranda titretmesi doğal bir hâl. Popüler kültürün vazettiklerinden ayrı düşünürsek, yer küredeki her inanışın, kültürün kendine has bir anlamlandırması; vuku anı ve sonrası için gelenekleri mevcut. Biz Müslümanlarda da öyle.

“Her nefis ölümü tadacaktır. Sizi bir imtihan olarak kötülük ve iyilikle deneyeceğiz. Hepiniz de sonunda bize döndürüleceksiniz.”(Enbiya/35).buyuruyor Rabb-ül'âlemîn.

Kuran-ı Kerim’de kişinin ölmeden önce yapması gerekenler, ölümden sonra ruhunun melek tarafından alınıp başka bir âleme götürülmesi, beşerin yeniden diriltileceği; insanların tekrar canlanma konusunda yaptığı tartışma örnekleri ve Allah’ın diriltme mucizesi ile onlara verdiği karşılıklar anlatılır.

Ayrıca geri gelen kişilerin yüz, üç yüz yıl gibi sürelerce cansız kalmasına rağmen bu müddeti “bir gün veya günün bir kısmı kadar” tarif etmesi de var. Kıssalardan ölüm sürecinin, bildiğimizden farklı zaman birimi ile giden bir uyku hâli olduğunu öğreniyoruz. Konu hakkında Hz. Peygamberin(sav)  uygulama ve tavsiyelerini içeren rivayetler de mevcut. 

Sn. Hüseyin Atay “temiz ahlaklı insan yetiştirme projesi” diye tanımlar Kur’an’ı. O halde ölüme de projenin mana kapısı diyebiliriz.

Şayet insanın en büyük korkusu yok olup gitmek ve temel isteği de ölümsüzlük ise, dinimizin buna cevabı; sonsuza dayanan ölüm köprüsüdür… Geçiş zorunlu!

Her ayrıntısı sevgi ile oldurulmuş insanın, ruh ve bedenden müteşekkil varlığının bölünmesidir olan. Çamurdan parçanın toprağa; ruh kısmının sahibine gidişi.

Benliğin, noksanına odaklanıp düzeltme fırsatını işaret ederek “ölüm en büyük nasihattir” buyurmuş Hz. Peygamber. Nokta!

Şüphesiz, Allah’ın ruhundan üfleyerek can verdiği insanın erdemli yaşam direnci her ateşi söndürebilir. Düşünürün dediği gibi “ameliyle alev almış cehennem ateşini bile!”

İbn-i Sina gemi metaforunda: Nefs denilen kaptan kendi olgunluğunu gerçekleştirmek için dünya yolculuğu boyunca beden gemisini kullanır. Gemiyi terk etmesi kaptanın yok oluşu anlamına gelmiyorsa, can denen nefiste bedenden ayrıldıktan sonra yok olmamaktadır. Ölüm yok oluş değil başka bir âleme geçiştir.

Bu yüzden “ tamam olana”, “Rahmete erdi” deriz.

Bu mecrada endüstriyel kurgular; zombiler, dehşet, vahşet gibi şeyler yok.

“Ölüm bir rahmettir.”

Vesselam…

Tüm yazılarını göster