Abdullah Gül’ü sahaya kimler sürdü?

Yeni Şafak gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Karagül, bugünkü köşesinde, darbe söylentilerine ilişkin bir yazı kaleme aldı. Karagül yazısında, ''15 Temmuz’da susanlar bugün yüksek sesle konuşmaya başladı. Konuşmanın ötesinde, cepheler kurmaya, ittifaklar oluşturmaya, eski cümlelerle sahaya çıkmaya başladı. Tam da darbe tartışmaları içeride yaygınlaştırılırken birden eski Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül, bir söyleşi ile ortaya atılıyor. Zamanlama müthiş!'' ifadelerini kullandı.

ABD merkezli düşünce kuruluşu RAND Corporation'ın Türkiye ile ilgili yayımladığı son rapor, son günlerde kamuoyunda büyük tartışma yarattı.

Raporda özellikle, Türk ordusundaki orta kademedeki subayların kaygılı olduğu, bunun yeni bir darbeye dahi yol açabileceği yönündeki tespit, yeni bir darbe tartışmasına yol açtı.

Tüm bu tartışmalar sürerken Yeni Şafak gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Karagül, bugünkü köşesinde, darbe söylentilerine ilişkin bir yazı kaleme aldı. Karagül yazısında, ''15 Temmuz’da susanlar bugün yüksek sesle konuşmaya başladı. Konuşmanın ötesinde, cepheler kurmaya, ittifaklar oluşturmaya, eski cümlelerle sahaya çıkmaya başladı. Tam da darbe tartışmaları içeride yaygınlaştırılırken birden eski Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül, bir söyleşi ile ortaya atılıyor. Zamanlama müthiş!'' ifadelerini kullandı.

İşte Karagül'ün ''Büyük ülkede küçük hesaplar.. Darbe tartışmaları ve Abdullah Gül’ün müthiş zamanlaması.. * RAND darbe raporu ve bizim gönüllüler… Peki FETÖ’den sonra kimler kullanılacak? * Mütevazı görünümlü kibir, muhafazakar vesayetçilik.. Eski ABD’ciler, İngilizciler, Almancılar harekete geçmiş! * “ABD Türkiye’ye müdahale etsin” çağrıları da yapılır mı?'' başlıklı yazısı;

''15 Temmuz’dan beklentisi olanlar yeniden harekete geçirildi. Umudunu o gün darbeye bağlayanlar bugün de darbeye, bir dış müdahaleye bağlamış görünüyor.

15 Temmuz’da susanlar bugün yüksek sesle konuşmaya başladı. Konuşmanın ötesinde, cepheler kurmaya, ittifaklar oluşturmaya, eski cümlelerle sahaya çıkmaya başladı.

15 Temmuz’da gizlenip saklananlar bugünün cengaverleri, cesur insanları, hakkaniyet önderleri oldu. Yılışık yılışık, herkese akıl vermeye başladı. Köşelerinde akil adamlar, adil adamlar kesildi.

MÜTEVAZI GÖRÜNÜMLÜ KİBİR, MUHAFAZAKAR VESAYETÇİLİK.. ESKİ ABD’CİLER, İNGİLİZCİLER, ALMANCILAR HAREKETE GEÇTİ!

Onlar; mütevazı görüntünün altına gizlenmiş kibir, muhafazakar kimliğin arkasına gizlenmiş vesayetçilik, mağduriyet edebiyatının altına gizlenmiş ihtirasla bir iç cephe kurmak, bir dış müdahale aparatı biçimlendirmek için seferber edildi.

Bütün eski Amerikancılar, İngilizciler, Almancılar harekete geçirildi. Elli yıldır Türk medyasında ABD/İngiltere için çalışanlara, daha genç kuşak ABD/İngilizcilere, yirmi yıldır FETÖ ile çalışıp 15 Temmuz’dan sonra bir şekilde bu ilişkilerinden yara almadan kurtulanlara kadar herkes sahaya sürüldü.

RAND DARBE RAPORU VE BİZİM TETİKÇİLER…PEKİ FETÖ’DEN SONRA KİMİ KULLANACAKLAR?

ABD istihbaratına çalışan ve on yıllardır Türkiye dahil bir çok ülkede dış müdahalenin (darbe) alt yapısını hazırlayan RAND, 277 sayfalık yeni bir Türkiye raporu hazırlamış ve “orta kademe askerler rahatsız, yeni bir darbe girişimi bile olabilir” demiş.

Tam da bizdekiler gibi, eski, Soğuk Savaş dönemi artıkları, eski hayallerini tekrarlamış. Bundan önce ne zaman yaygara koparsalar Türkiye’de bir şeyler oldu, doğru. En son ABD kaynaklı darbe tartışmasından sonra 15 Temmuz oldu. Diyelim bir şeyler biliyorlar, bir şeyler hazırlıyorlar..

Burada asıl soru RAND raporu değil, içeriden bir sorudur: Bu sefer kimi kullanacaklar?Ya da kimleri hazırlıyorlar? Ya da kimler üzerinde çalışıyorlar?

ASIL DARBE ABD’DE YAŞANIYOR, EVİNİZDE!

Can yakıcı nokta, asıl tartışılması ve sorgulanması gereken yer burasıdır. Darbe içeridedir. Darbe arayışı içeridedir. Ve bu sefer, bugüne kadar darbelere karşı duruyor gözüken birçok kişi ve çevre de buna umut bağlamış görünüyor.

Ama hemen şunu söyleyelim: ABD’nin hiçbir yerde darbe yapacak hali yoktur. Asıl darbe ABD’de yaşanıyor çünkü. Ve daha da yaşanacak. Trump’ın azil soruşturmasından sonra ABD yerleşik istemi içindeki sancıları, kavgaları, infazları hep birlikte izleyeceğiz.

ERDOĞAN’I DEVİRMEK İÇİN BAŞKA HANGİ ÜLKELERİ YARDIMA ÇAĞIRACAKSINIZ?

Erdoğan’ı devirmek için kurgulanıp kullanılmamış başka hangi yöntemler ve kimler kaldı acaba? ABD yardıma çağrıldı, İngiltere yardıma çağrıldı, İsrail yardıma çağrıldı, Almanya yardıma çağrıldı. Son olarak da BAE ve Suudi Arabistan gibi Körfez ülkeleri bile bütün fonlarıyla yardıma çağrıldı.

Türkiye’yi devirmek için eski yöntemler terkedildi. Klasik darbe, klasik terör yöntemlerinden vazgeçildi. İlk CHP operasyonu yapıldı. Parti kurucu ilkelerinden, Türkiye Ekseni’nden çıkarıldı. HDP ile aynı eksene sokuldu.

Sonra milli ekseni zayıflatmak için MHP operasyonu yapıldı. Parti bölündü ve bir “İyi Parti modeli” oluşturuldu. Milliyetçilerle FETÖ ve PKK aynı cepheye sokuldu.

“MUHAFAZAKAR İYİ PARTİ MODELİ” İÇİN TOPLUMSAL TABAN ÇALIŞMASI..

Ardından bir tür “Muhafazakar İyi Parti modeli”i harekete geçirildi. Erdoğan’ın partisi de bölünmeliydi! Hem Erdoğan hem Türkiye zayıflatılacak ve yönetilebilir alana çekilecekti.

Bu çerçevede bazı muhafazakar çevreler de “koparıldı.” Eski tür itirazları, çekinceleri istismar edildi, “muhafazakar İyi Parti modeli” için toplumsal taban oluşturmaya çalışıldı.

Yine bu çerçevede yılların muhafazakar isimleri kullanıldı. Bazı gazeteciler üzerinden proje üstüne proje uygulandı, uygulanıyor. Toplumsal değerler, hassasiyetler “hakkaniyet” adı altında iğfal edildi. Kripto FETÖ’cülük, kripto PKK’cılık devreye alındı.

Siyasi partiler üzerinden bir ittifak kuruldu. Sonra bu ittifaka PKK-FETÖ söylemi giydirildi. Siyasi partiler ile terör örgütleri arasında seçim ortaklığı şekillendirildi. Şimdi bunu muhafazakar çevreler üzerinden deniyorlar. Fotoğrafın eksik yönlerini tamamlıyorlar.

RAND raporunda “orta kademe askerler” denilen şey, bu çatının asker ayağı mı? Hala TSK içinde kalan FETÖ’cüler mi?

SAYIN ABDULLAH GÜL’ÜN MÜTHİŞ ZAMANLAMASI. KİM KURGULADI?

Şimdi bir başka yere gelelim. Örtülü, mahir, “masum”, adil eleştirilere!

Bir kere Erdoğan’a, yakınlarına, partisine yönelen “sistematik eleştiri” bir projedir ve bu ortak çalışmanın parçasıdır. Açıkça bir “siyasi proje” olarak devreye alınmış, söylem ve dil buna göre planlanmıştır. Bunu yapanlar, zaaf alanlarını, hassasiyetleri, öfkeleri, hırsları, beklentileri her şeyi istismar ederek bu dili geliştirdiler.

Tam da darbe tartışmaları içeride yaygınlaştırılırken birden eski Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül, bir söyleşi ile ortaya atılıyor.

Zamanlama müthiş! Birilerinin “oyun kurma” modelini eskiden beri izliyorsan bu ucuz zamanlamayı da anlamak kolay oluyor. Söyleşinin zamanlamasının rastgele belirlenmediği hemen anlaşılıyor.

“PARLAMENTER SİSTEME DÖNMEK ŞART”MIŞ! KİM DİYOR? KİMİN İSTEĞİ, KİMİN HESABI BU?

Neymiş? “Parlamenter sisteme dönüş şart”mış! Neden? Bunu kim istiyor? Neden istiyorsunuz? Parlamenter sistem sizin için neden bu kadar kutsal? Bunu siz mi istiyorsunuz yoksa başkaları mı?

Dünyada bugün parlamenter sistemi siyasi tartışma ve talep meselesi yapan tek siyasi çevre Türkiye’de. Dünya almış başını gidiyor, bütün siyasi sistemler çökmüş bizimkiler hala 20. yüzyıla dönme hayalleri kuruyor.

Neymiş? Meclis’in etkisi zayıflamış! Ben çok daha büyük siyasi kaygılar için, ülke kaygıları için konuşulduğunu sanıyordum. Türkiye’nin ve dünyanın içinde bulunduğu durumu algılama biçimi buymuş! Gerekçe o lafın altını hiç doldurmuyor.

ÇOK ÇOK TEHLİKELİ, ASLA YERLİ BİR ÇIKIŞ GÖRÜLEMEZ.

Bu açıklamanın, konuşmanın darbe tartışmalarıyla aynı anda servis edilmesini çok çok tehlikeli gördüm. Gerekçeyi de hiç öyle anlamadım. Sanki fotoğrafın bir başka karesi tamamlanıyor gibi.

Daha açık konuşalım:

Türkiye’yi yönetmek zorlaştı çünkü Türkiye çok büyüdü. Artık vesayeti de asla hazmetmiyor. Tekrar eskisi gibi yönetmek isteyenler mi bu çıkışları sahaya sürüyor?

Darbe tartışmaları, kamuoyu oluşturmaları, çağrıları ile parlamenter sistem söylemi çıkışlarını maalesef aynı programın parçası olarak görüyorum. Varmak istediği yer aynı yerdir. Çünkü bu da Türkiye’nin yükselişine bir müdahale girişimidir. Ve asla yerli bir düşünce değildir.

DIŞARIDAKİLER DE İÇERİDEKİLER DE TÜRKİYE’Yİ KÜÇÜLTMEYE ÇALIŞIYOR.

Büyük ölçekli bir ülkeyi, şaşırtıcı derecede güç biriktiren ve bunu hissettiren Türkiye’yi yönetmek zordur. ABD için zordur. İngiltere için zordur. Almanya için zordur. NATO için zordur. İsrail için zordur. Onların fon ve operasyonel kaynağı Suudi Arabistan ve BAE için zordur. Ne zoru? İmkansızdır!

Dışarıdaki vesayetçiler ona söz dinletemez, diz çöktüremez. İçerideki eski tür siyasetçiler de bu koca ülkeyi yönetemez. Bu donanım ve siyasi kültüre sahip değillerdir. Dikkat ederseniz, Türkiye’nin bir adım sonrasına dair tek cümleleri yoktur. Hep geri döndürme çabası içindedirler ve bütün ittifaklarını, siyasi ajandalarını buna göre belirlerler.

Ne garip; dışarıdakiler de içeridekiler de Türkiye’yi küçültme, kolay yönetilebilir alana çekme derdinde. En azından eski dar alana sıkıştırmak istiyorlar.

GÜN GELİR, “AMERİKA TÜRKİYE’YE MÜDAHALE ETSİN” ÇAĞRISI YAPARLAR

Kimlerin sözü, tezi tekrarlanıyor? Kimlerin, hangi güçlerin ve çevrelerin niyetleri pazarlanıyor? Sormazlar mı? Bunca zorlukları yaşamış bir ülke bunu anlamaz mı?

Biz bu oyunu göremeyecek kadar kör müyüz? Büyük ölçekli Türkiye’ye hazır olun. Alışın bence. 20. Yüzyıl’dan çıkın bence.

Gün gelir bu çevreler, “ABD Türkiye’ye müdahale etsin” bile diyebilirler. Bunu açık açık yapabilirler? Mesela Ahmet Taşgetiren’in böyle bir yazı yazabileceğini düşünmüyor değilim.''

YAZININ TAMAMINA ULAŞMAK İÇİN TIKLAYINIZ...

Dubai'de sağanak hayatı felç etti! İşte yaşananlar... Saadet Partisi'nde Temel Karamollaoğlu gidiyor mu? Diyarbakır'daki "başıboş köpekler" iddiası yalanlandı!
Sonraki Haber