ABD belgelerinde Saidi Nursi'ye dair

Prof. Dr. Metin Hülagü SuperHaber'e yazdı

Bediüzzaman Said Nursi  1878’de Bitlis’te doğdu. Vefat ettiği 1960 yılına kadar oldukça zorlu bir hayat yaşadı. Osmanlı Devleti’nde Daru’l-Hikmeti’l-İslamiye üyeliğinde bulundu. Kafkas Cephesi’nde yer alarak Birinci Dünya Savaşı’na katıldı. Risale-i Nur isimli eseri ile tanınıp bilindi. Başlattığı çığır vefatından sonra da hararetle devam ettirildi.

Ancak o ne Halife ve İslamcılık siyasetinin önderi Sultan II. Abdülhamid, ne Hürriyet, Müsavat, Uhuvvet  sloganlarının sahibi İttihat ve Terakki Cemiyeti ve İdaresi ne de kulluktan bireyliğe geçişi sağlayan hâkimiyetin millete ait olduğunu söyleyen Cumhuriyetçilerle anlaşabildi. Memleketin doğusundan batısına hemen her yerde sürgün hayatı yaşamak zorunda kaldı. Sürekli murakabe altında tutuldu. Hayatta iken rahat yüzü görmediği gibi ölünce de rahat bırakılmadı. Yaşarken de öldükten sonra da hep tartışmalı bir kişilik olarak kaldı. Siyaseten net bir hüviyete bir türlü kavuşturulamadı. Yaşadığı dönemlerdeki idarelerin siyasi ve idari tasarrufları kadar Eski ve Yeni Saidler de işi içinden çıkılmaz bir hale çevirdi.

7 Mayıs 1935’te Amerika Birleşik Devletleri İstanbul Büyükelçiliği kendisi hakkında bir rapor kaleme aldı. Raporun başlığı; “Batı Anadolu'daki Gericilik Hareketleri” şeklinde olsa da esası itibarıyla Saidi Nursi ve müntesiplerini anlatmaktaydı.

ABD Dışişleri Bakanlığı’na gönderilen raporda imzası bulunan Robert P. Skinner Said Nursi ve kendisine tabi olanları, o günkü Türk basınının siyasi mübalağaları ve dolayısıyla hadiselere yaklaşımını ve Türk Hükümeti’nin din konusundaki tasarruflarını şu şekilde ifade etmişti: 

 Efendim; 

Basının son birkaç gündür hatırı sayılır biçimde dile getirdiği, Isparta merkezli "gerici hareket"in önemli bir siyasi veya başka ehemmiyeti olduğu görülmemektedir. 

Mevcut bilgilere göre, Türk makamları bir süredir 1925 Kürt isyanına karışmış olup İstiklal Mahkemesi tarafından Isparta’ya sürgün edilmiş bulunan Şeyh Bediüzzaman Saidi Kürdi'nin gizli dini-siyasi ajitasyonunu izlemektedir.

Şeyh o yıldan beri faal değildir ve yetkililer Isparta, Eğirdir, Milas ve Antalya'da onunla temas ettiğinden şüphelenilen bazı unsurları şuan tutuklamıştır. 

Rahatsızlık, medreselerin kapatılması ve her türlü tarikat faaliyetlerinin bastırılmasından kaynaklanmaktadır. Faaliyetlerine bu şekilde müdahale edilen bazı Şeyhler, önceki konumlarını tekrar elde etmek için çaba sarf etmektedirler. Yeni rejime karşı sürekli düşmanlık tezahürlerinin olduğu toplumda tarikatlara hâlâ fazlasıyla duygusal bağlılık mevcuttur. Mevcut durumun, Amerika Birleşik Devletleri'nde "yeni din anlayışı” (crank religion) olarak adlandırılan bir mesele olduğu görülmektedir. Şeyh Kürdi'nin Sekreteri, kafasında muazzam bir sarık ile sokaklarda görünerek kendini komik hale düşürmektedir. Dolayısıyla da Hükümet’in dikkatini kendi üzerine çekmektedir. Aynı zamanda Şeyh, müntesipleri tarafından fazlası ile ziyaret edilmektedir. Hacca gidiliyormuş gibi kendisine yapılan ziyaretler o kadar fazla olmaktadır ki, netice itibarıyla Isparta valisinin, Şeyh'i, daha sıkı murakabe altında tutulabilecek daha küçük bir kasabaya gönderme kararı verdiği öğrenilmiştir. 

Şeyh Bediüzzaman Saidi Kürdi şimdi yetmiş yaşını aşkındır ve Isparta'da "okuma yazma bilmeyen bilge adam" olarak bilinir. Özellikle mütareke döneminde olmak üzere bir süre İstanbul’da yaşadığı ve bu sırada kendisini bariz kılan yerel Kürt elbiseleri giydiği, kulaklarına oldukça büyük küpeler taktığı ve etrafına yeşil bir sarık sardığı koni şeklinde bir başlık giymek suretiyle dikkat çektiği belirtiliyor. Dini faaliyetine ek olarak, Kürt halkının Kurtuluşu Cemiyeti'nin başkanı olarak siyaseten aktif bir surette 1925'teki Kürt isyanında yer almıştı ve netice itibarıyla da Hükümet açısından siyaseten “makul bir şüphe unsuru” olarak görülmeye başlandı.

Saygılarımızla,

Robert P. Skinner 


Tüm yazılarını göster